Böyle bir gün olsun. Mesela taksim'de. Her şey için çıktığınız taksim'e bu kez bu nedenle çıkın. Sevgilisi olmayanlar gelsin, malı kapsın götürsün. Mutlu, huzurlu uyusun o gece.
time lapse fotoğrafçılık (zaman atlamalı fotoğrafçılık) tekniği hakkında tüm bilgileri, teknikleri bulabileceğiniz site. Adresi de şudur : http://timelapseturkiye.com/
bir salça lafı olarak tarihe geçmiştir. Zall'ın "facebook'un aynısı yapsak, kullanıcı olmadan bir işe yaramaz" demesi üzerine salçanın dudaklarından dökülmüştür.
taşak maşak değil. büyüklerimiz düşünmüş ve tek şerite alışmış halkı çok şeretle şok etmemek için böyle bir karar vermişler. bir geliş bir gidiş neyinize yetmiyor lan, tuvalette var büfe de var. Yakında uyku tulumu da dağıtacaklar.
Erkeklerin bile "ıyk" dediği erkektir. Oysa ne kadar zordur hayat onun için. Kısa boyludur, kiloludur. Kızlar da "ıyk" dediği için kendini pornoya vurmuştur. tüm gün 7/24 tesbih gibi elinde dolaştırır malını. sigara da içiyorsa odası resmen ahır gibi kokar ve odanın karanlık yerleri attırılmış peçetelerle doludur. Sosyal medyada günceli takip eder gözüne kestirdiklerine copy/paste formunda çalınmış romantize mesajlar atar. Cevap beklerken farkında olmadan tırnaklarını yer ve yerken avuçlarından yükselen taşak kokusundan iğrenir ama asla vazgeçmez, attırır.
Ne yapalım bu adamı, öldürelim mi? belki içinde kimsenin görmediği bir şey vardır, bir şans vermeyecek misiniz? en azından konuşmayı deneyin, belki size kazık atanlardan değildir. Her neyse, keyfiniz bilir, makyajı sildikten sonra siz de götüme benziyorsunuz zaten.
Kim bilebilir ki, gün gelir gidip bir aşk romanı alırsın ve satırlarında kendini bulursun ve bir zamanlar aşık olduğunuz insanı. Çekip gittiğiniz gün belki ilk bölümü yazılmıştır, yahut terk edildiğiniz ilk gündür yazılmaya başladığı an, başka birinin aşkına yenik düşüp, hatalar yapmıştır eski sevgiliniz ve geri dönüşü imkansızdır artık. Gecenin köründe, sigara dumanının ölümlü güveninde, bir kadehin yumuşatan zehrinde adınız, aşkınız dökülmüştür sayfalara.
bir insanın başına gelebilecek en hüzün verici, en coşkulu, en kötü, en mutlu şey değil mi bu. Zamanın bir yerinde kırılmış bir şeyleri tekrar anımsamak. Onu bulup, en azından karşılıklı kahve içip, samimiyetsiz, kitabın ruhuna inat muhabbetler yapmak.
Bırak, elleme!
Düşün ki sen değilsin o, kitaptakiler siz değilsiniz. ister devam et sayfaları çevirmeye, ister çöpe at ve görme! Ama değiştirme bir şeyi, bırak kırılanlar kırık kalsın. Kimsenin hakkı değil bir hayata apansız girmek ve o hayattan apansız çıkmak. Mevsimler geçmiş üzerinden, seneler geçmiş, başka tenler yoldaş olmuş gecelerine, unutarak kitabın yazarını, başkalarına sevgilim deyip sarılmış, doğum günlerinden çiçekler yollamışsın. Bırak güzel kalsın her şey, kitaptaki gibi kalsın, bırak hayal olsun hepsi, bırak tesadüf olsun benzerlikler.
Sözlük aleminin ıkınan delikanlılarının başvurduğu yöntemdir. Süreç, beyin ve götün eşgüdümlü çalışması ile başlar fakat ilerleyen dakikalarda göt, hakimiyeti ele geçirir ve ortaya gerçekleşmesi imkansıza yakın tespitler çıkar. Bu tespiti yapan kişi hakkında ne düşündüğümüzün önemi yoktur fakat, yapılan bu tespit daha fazla önem arz eden tespitlerin gözden kaçmasına neden olur ki bunu istemeyiz.
Beşiktaş çarşı grubunun yeni eyleminin sloganı. Beşiktaş - Galatasaray derbisinin 65. dakikasında beşiktaş tribünü yarı çıplak soyunarak van depremine dikkat çekmek isteyecek.
Çarşı'dan : "galatasaray maçının 65. dakikası, vanda naylon çadırda -15 derecede kalan ınsanların çektiği acılara ortak olduğumuzu ve onlarla beraber bizim de üşüdüğümüzü göstermek için üstlerimizi çıkarıyoruz. ve aynı anda kapalıda açacağımız güneş pankartını bir süre sonra sağ tarafa doğru elden ele uzatarak, yeni açığa yolluyoruz. ve bu şekilde pankart bütün stadı dolaşacak"
sözlük kavramını sindirememiş insanların sıkça kullandıkları başlık.
Düşünüyorum da "x'i y sanan insan/kişi/adam/kadın/kız" gibi şeyler kullanmak varken, "x'i y sanan mal/öküz/gerzek/salak" kullanmak niye?
bu kadar sığ ve düşüncesiz olduğumuzu sanmıyorum. Kişi birine tepki olarak başlık açabilir ve içeriğini de ona göre şekillendirebilir elbette, zor olan ne. Birinin düşüncesine ortak olmadığımızı göstermenin tek yolu daha işin başından ona hakaret etmekten mi geçiyor?
"Biz böyle değildik, ama bizi bu hale getirdiler" gibi klasik söylemlerden bahsetmeyeceğim.
Her zaman ki gibi, her girime eklediğim "özgürlük safsatası"ndan bahsetmek çok daha yerinde olacaktır.
Çok kanallı hayatın beslediği bu özgürlük denen cahillikler kültürü sayesinde, insan olmak yahut var olmak hatta kendini ispat edebilmek maalesef beyaz camda birilerine kendini gösterebilmek şeklinde tecelli ediyor. Her gece o özgürlük savaşçısının (tv) karşısına oturup, hiçbir bağlantımız olmayan, hatta "olmayan" hayatları izleyip, kendimiz dışında başka biri olarak sidik kokan, soğuk odalarımızda isyankar hayallere dalıyoruz. Öyle bıkmışız ki kendimizden, çalışmak, üretmek, okumak, öğrenmek, uygulamak gibi kavramlardan çok daha kolay bir yol, tek bir deliliğe, namussuzluğa, edepsizliğe, sefilliğe, düşüncesizliğe, mantıksızlığa uygun, insanlığa uzak şeyler yapıp o camın önünde "bir an" olsun görünebilmek.
Sonrası bilindik şeyler, görünen herkes gibi uyuşturulmuş mutlu bir hayat vaadi.
***
işte arkanda yıkılmış bir bina duruyor, altında halen nefes alan birileri var, yahut artık nefes bile almıyor, bildiğin "ölü". Kısa ömürlü bir sinek gibi koşuyorsun kameranın ışığına doğru.
işte gördüm seni, işte el salladın bana gülümseyerek.
Oysa ben yine de şükrettim, o binanın altında olmadığın için.
Beyin kontrol altında tutulabilen bir organ değildir. Öyle olsaydı bilinçaltı reklamcılık diye bir kavram olmazdı. siz istemeseniz de o gördüğü, duyduğu şeyleri kaydeder ve yeri gelince de hatırlatır ve kullanmaya teşvik eder. "üstüne sifon çekiyoruz" demek ancak beyin hakkında hiçbir bilgisi olmayan insanın işidir. sifonla ancak sıçtığını gözden uzak bir yere gönderirsin.
Tüm bu basitliğiniz de, ilk yazdığım yazıda söylediğim şeyle birebir uyuşuyor. Mutlu olmak için yapılan şeylerin tümü (özgürlük) bir araya gelince ortaya sadece kocaman bir mutsuzluk çıkıyor, başka bir şey değil. Sözlükler yapamadığımız, hayalini kurduğumuz hasta düşüncelerimizin toplandığı koca bir bok çukurundan başka bir şey değil. insan ilişkileri, düşünceleri tarihin hiçbir döneminde bu kadar çok ve delice irdelenip, bu kadar kirletilmemiş ve gereksiz yaftalarla baş başa bırakılmamıştır. Hepimiz kirliyiz, kirlenmek güzeldir diyenler de olabilir.
Herkes birine, hatta içindeki gaza bilr bir yazı yazıyor. Oysa ben bir canım, onca yıllık yaşamışlığım var, belki omzuma dokunup "1 sarıyer, 2 hacıosman" diye para uzatmışsındır. Yahut otobüste düğmeye bastığın halde kapı açılmamıştır ve ben "arka kapı" diye bağırmışımdır, olamaz mı? Fotoğrafımı çekmişsindir belki, boğaz köprüsüne bakıp sigara içerken ben. Sana aşık olmuş da olabilirim, benden hoşlanmasan da bir yazı yazabilirsin bana, lütfen.
sakatların iğrendiren azmi karşısında söylenebilecek kelime topluluğu. Bana biraz üstüninsanı yaratma çabası gibi göründü. Sakatsın işte kardeşim, senin için aldığın nefesin, sabah serinliğinin, biraz olsun umut edip "iğrenç sesler çıkararak" gülümsemeye çalışmanın bir anlamı olmamalı. Benim için zaten bir şey ifade etmiyorsun, ne kendini, ne bizi ne de hayatı zorla, siktir git! siktir git ki, etrafımızda hep güzel, başkasına ihtiyaç duymayan insanlar olsun, mutluluk olsun.
Ama can, böyle terk etmesi kolay bir şey mi, tartışılır. "Kafana sık ve git!" dediğimiz insanların pek çoğu bizden daha güçlü bağlarla bağlı hayata. isyan etmenin bir faydası olmadığını görüp, "ben böyleyim ama yine de değiştirebilirim hayatımı, hayatınızı" diyerek eksik yanlarının güçsüzlüğünü saklamak yerine, eksik olmayan taraflarıyla sizi isyana sürükleyebilirler. insan bir et yığını değildir, tüm o çarpık fizyolojik özelliklerin ardında dimdik ayakta duran bir ruh olabilir, siz onu göremeyip "yazık sana, bence ölmelisin" demek, fizyolojik bir bozukluktan öte, ruhsal bir çöküntü ve arızayı işaret eder.
van depreminde zarar görenler için yapılan yardım programında yaşanandır. Yardım yapıyorsun ulan, reklam yapmanın alemi ne. XXXX XXXXX bey / YYYY YYYY şirketi gibi. Ayıptır. ismini, şirketini vermeden yardım yap! Yardım yaparken bile reklam derdindesin, kapitalist zihniyetinize sokayım itler.
sonra arkanı döner ve gidersin geldiğin yerin yalnızlığına.
saçım başım darmadağın, gözlerim bile iyi görmüyor sanki, zorla açıyorum kapıyı.
içeri girdiğimde o lanet sigara, içki kokusu. mutfakta tepeleme bulaşık, sağa sola atılmış iç çamaşırları, kıyafetler, köşelere toplanmış kıl yumakları, yatağın üzerinde seks rengi lekeler
öylesine zor ki bu evde beş dakika daha geçirmek.
kendimi leş gibi bir eve temizlik için gelen temizlik görevlisi gibi hissediyorum. ağzımda ona uygun küfürler var. her şeyi temizlemek, hatta evin ortasına toplayıp yakmak var aklımda.
yerden topladığım tüm kıyafetleri renklerine bakmadan tıkıyorum makineye. ardından tüm çarşaflar ve yastık kılıflarını. bir de kendimi tıkabilsem keşke!
en uzun programı açıp, tüm gözlerini tıka basa deterjanla dolduruyorum.
sonra bulaşık!
en zor olanı da şarap bardaklarını yıkamak, lanet olsun!
kendime kızıyorum bulaşık makinesi almadığım için. sonra sakinleşip, özensizce yıkıyorum hepsini ne de olsa ben kullanıyorum diyerek. yerlere şöyle bir göz gezdirip, yine erteliyorum evi süpürme işini.
tüm odalardaki prizleri kontrol edip, doğalgazı kapatıyorum.
dolaptan muzlu süt kapıp, atıyorum kendimi dışarı!
Çok fazla anlam yüklenebilir telefonun çalmasına. Eğer bekliyorsanız ve sevdiğinizse telefonu çaldıracak kişi, çaldığı vakit inanılmaz bir mutluluk yaşarsınız. Tabi bunu içerikten bağımsız düşünmemekte de fayda var. Telefonu çaldıran kişi, açtığınız vakit kocaman bir nokta da koyabilir, kocaman bir öpücük de.
Bazen de çalmasını istemediğimiz durumlar yaşarız. Yine sevgiliyle ilgili olabilir bu. Daha önce telefonu siz çaldırmış ve nokta koymuşsanız, eski sevgiliniz o telefonu ısrarla çaldırıp sizi çileden çıkarabilir, saçmalar yahut en masum duygularını anlatarak kendini size ifade etmeye çalışabilir.
Bazı durumlarda ise telefonun çalması beklenmedik sevinç ve üzüntülere sürükleyebilir sizi. içki masasında eğlenirken o telefon çalar ve tüm keyfinizi kaçırıp, duygu boşalması yaşamanıza neden olabilir. Bir yakınınıza bir şey olmuştur, biri hastalanmıştır, sevdiğiniz biri artık aranızda değildir.
En kötüsü de heyecanla beklerken siz, ödemeli çağrı almaktır.
Çok gariptir. bazen düşünürüm deniz kenarına oturup ve genellikle güneşin batma saatlerine yakın olur bu.
+ şu an hiç tanımadığım biri beni düşünüyor mu acaba?
bir yudum alırım biramdan, yalnızlık öylesine güzeldir ki o an. Yarı suya, yarı kuma bırakırım kendimi. Çok az kişi düşünür benim düşündüğümü, çok az kişi bilir bunun zihinde bıraktığı lezzeti.
Hastalıklıdır, vebadır toplum tarafından dışlanır bu, ve arkandan itilirsin birilerinin tuzuna, terine, yalanına, dolanına.
Daha da ısrar edersen, kafa doktoruyla sosyalleştirmeye çalışırlar seni. Son noktada tam tersini yapıp, yalnızlığını da çalıp tıkarlar bir hücreye. işte o zaman delirirsin, oysa ne kadar da insanı, masum bir şeydi istediğim. Biraz ben ve biraz sen, "tanımadığım", Uğrar mısın yanıma cesaretini toplayıp?
Seni düşünürken ben, amansız çıkmazlara girdim onlara göre. Çalındı yalnızlığım, biraz biram, biraz kumsalım.
Uludağ sözlüktür. Halka filmi gibi gerçekten, saçı başı yapılı giren düzgün, hanım hanımcık kızlar exorcist'in edepsiz fahişesine dönüşüyor. Erkekler ise yavaş yavaş penisleşiyor. O kadar çok takip etmememe rağmen her gün "uludağ sözlük" başlığı altında bir isyana şahit oluyorum. Kesin bir lanet var, benden uzak durun pis iblisler!
Herkes değil ama bazılarına dikkat ettim de başlık açarken insan, kişi kullanmak yerine sığır, mal, öküz, ergen, liseli, kevaşe gibi kavramlar kullanıyorlar. Öyle sanıyorum ki sözlüğe konu olan insanlar, daha başlıkta yaftalanıyor. naçizane düşüncem, içerikte bunu hissettirmekten yana.
dünya üzerindeki en gereksiz kurum olan nasa'nın, uzay boşluğunda yahut diğer gezegenlerde bir şeyler bulması ihtimalidir. Yok jupiter'de buz var, yok mars'ta su var, venüs'te yarak var. Şurada kıçımızın dibinde açlıktan insanlar ölürken, nasa'nın uzay boşluğuna boşa para akıtmasını artık birileri engellemeli.
Milyarlarca yıldır yaşayan dünyamızda ne eksik de uzayda tek hücreli sikimsonik canlılar arıyoruz. Adam olup, dünyayı korumak yerine, dünya kaynaklarını kullanıp boşa vakit harcamak da ne oluyor. Ayda yürüdün de ne oldu, taşaklarını altın mı kapladılar amın oğlu! Böyle gerzekçe bir şey olabilir mi yahu?
Dünyamızda her şey var işte, koru, sahip çık, kirletme! Uzaydaki en güzel yerde yaşayıp, tek hücreli canlı, bir damla su peşinde koşan her kimse onun da ağzını yüzünü sikeyim!
ballad of a rock n roll loser dinleyince gaza gelmiş olabilirim. Kabul edelim çoğumuz klavye delikanlısıyız, google destekli atıp tutuyoruz, çok önemli değil. En azından sürekli öğreniyoruz diye düşünüyorum. Öyle ya kimse ana britanica falan değil. Ha ne diyordum şarkıyı dinleyince göt büyüttüğümü düşündüm, evet hepimiz bunu yapıyoruz. Neden anlık tepkiler verip, sözlüğü, facebook'u, twitter'ı bir köşeye atıp, gecenin köründe bir yerlerde buluşup takılmıyoruz. Plansız programsız, kimseyi tanımadan. Öyle zirve falan değil, anlık. Kimse gelmesin varsın, kısa bir süre de olsa göt büyümesini engellemiş oluruz.
