bugün

entry'ler (124)

sanat sanat için mi sanat toplum için mi

Tiyatroda Sansür, "Ahlaka Mugayir" Diziler ve Başbakandan inciler
"SANAT iÇiN SANAT MI, TOPLUM iÇiN SANAT MI?"
sinan karasu
http://mimesis-dergi.org/...r-ve-basbakandan-inciler/
bir parça:
istanbul Büyükşehir Belediyesinin Şehir Tiyatrolarına sansür ve balans ayarı girişimi, başbakan Erdoğan'ın konuşmaları (yaftalamaları) ve dizilerin "ahlaka mugayir", "Türk aile yapısı"na zararlı niteliği vb. propagandasıyla birleşince, kamuoyunda bir süredir sanatın toplumsal işlevine ilişkin bir tartışma yürütülmeye başladı. Bu tartışma "sanat için sanat mı, toplum için sanat mı?" ikiliği etrafında çok eskilere dayansa da, tartışmadaki tarafların konumlanışları bakımından ilginç bir hal almıştır.
Öncelikle, tartışmanın gerek tarihsel gerek güncel açıdan kendi terimleri olduğunu ve gerek başbakanın gerekse de onunla aynı tarafta yer alan sağcı, muhafazakâr, popülist, devletçi vb. kesimlerin bu ince çizgiyi istismar ettiklerini söylemek gerekiyor.
Örneğin başbakan Erdoğan tiyatro yönetmeliğini meşrulaştırmaya çalışırken "toplum için sanat" demekte ve "bunlar sanatı toplum için yapmazlar, sanatı sanat için yaparlar" diye "dekadanlık eleştirisi" yapmaktadır! Veya Türkiye'deki en aykırı dizi olan ve "Türk aile yapısı"nı ve "Türkiye'nin nadide kurumları"nı rencide ettiği iddia edilen Behzat Ç.'nin sosyalist senaristi Emrah Serbes, televizyondaki "dizi" tartışmasında, mealen, "ben sanatımı yaparım, gerisi beni ilgilendirmez" derken, karşısındaki muhafazakâr popülistler (AKP'li vekilinden "psikolog"una kadar) sanatın toplumu eğitmesi, topluma yararlı olması gerektiğini savunmaktadır! Sağcıların ayrı telden çalarken, solcuların sanatın toplumsal işlevlerinden bahsetmesi gerekmez mi?!
Kuşkusuz öyle. Bunun neden böyle görünmediğini ise "sanat için sanat mı, toplum için sanat mı?" (bundan sonra, SiS-TiS?) tartışmasının köklerine ve bu tartışmanın kapitalizmin gelişim tarihiyle ilişkisine odaklanarak anlayabiliriz.

antikapitalist müslüman gençler

http://iscimucadelederneg...kapitalist-genclerin.html
Kuşkusuz bir dini inanç olarak Müslümanlıkla yetinmeyip, bir siyasal kimlik olarak da islamiyeti referans alanların kökten dinci olmalarındansa anti-kapitalist olmaları evladır, ama 1 Mayıs bildirisinde "Firavunlara, Karunlara, Hamanlara, tağutlara" karşı mücadeleden bahseden bir siyasal islamcının, her şey bir tarafa, Tayyiplerden, Gülenlerden vb. bahsetmemesi kabul edilebilir mi?

ersin arslan

Ersin Arslan'ın öldürülmesi münferit bir vaka olarak görülemez. Nisan ayında 15 günde 49 işçi "iş kazası"na kurban gitti. Bu yüzden, Arslan'ın öldürülmesine, "Tamamen cehaletten kaynaklanan bir olay" diyen Antep valisi cahilin en sunturlusudur.
Sağlıkta piyasalaşmanın önünü iyice açmak için hekimlere demediğini bırakmayan başbakan ve sağlık bakanının suçlu olmadığını nasıl bir mantık iddia edebilir? Hekimlere yönelik saldırı ilk defa mı oluyor, yoksa kanıksanacak sıklıkta mı? Son bir buçuk yılda saldırılar neden arttı?
http://iscimucadelederneg...n-oldurulmesi-capada.html

yeni sendika yasaları

Sendika Yasaları: Özgürlük mü, Emek Denetimi mi?

Sendika yasalarıyla örgütsüzleştirme ve denetim altında tutma girişimine, kuralsızlık ve güvencesizlik temelli bir dizi hukuki hazırlık eşlik ediyor. TiSK Başkanı Tuğrul Kudatgobilik, yine sendika yasalarında değişikliklerin gündemde olduğu Ağustos 2009'da, "Endüstri ilişkileri bir bütündür. 2821 ve 2822 sayılı kanunlar ile kıdem tazminatı düzenlemesi bu bütünün ayrılmaz parçalarıdır" demişti.

Şimdi, TiSK başkanının, dolayısıyla sermayenin dediği yapılmakta ve "endüstri ilişkileri" bütün olarak ele alınmaktadır. Sendika yasalarında değişiklikler yanında, kıdem tazminatının fona devri, iş Kanunu'nda geçici çalıştırma temelinde çeşitli esneklik biçimlerine kadar geniş bir alanı kapsayan köklü değişiklik girişimleri gündemde. Bütün bu değişiklik girişimleriyle birlikte, sermayenin emek üzerindeki kontrol ve disiplin mekanizmaları yeniden ele alınıyor ve bu mekanizmalar aracılığıyla emek maliyetlerinin düşürülmesi hedefleniyor.

Gülme sırası yine sermayede mi?

Halen yürürlükte bulunan 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı Toplu iş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu, 12 Eylül döneminde, 1983 yılında yasalaştı. Yasalar, doğal olarak içinde bulunulan iktisadi ve siyasal koşulların yansımasıydı. işçi sınıfının sendikal ve siyasal örgütlerinin dağıtıldığı bir süreçten söz ediyoruz. Bu iki yasa daha taslak halindeyken TiSK Başkanı Halit Narin işçileri kastederek; "20 yıldır biz ağladık onlar güldü, şimdi gülme sırası bizde"demiş; nitekim yasalar da "işçileri ağlatıp, sermayeyi güldürme"içerikli çıkarılmıştı.

Bakanlar Kurulu'na sunulan tasarının genel gerekçesinde de o dönemde çıkarılan 2821 ve 2822 sayılı yasalar için şöyle denilmektedir: "Milli Güvenlik Konseyi, 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı Toplu iş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu ile endüstri ilişkiler sistemini devletin denetimi altına almaya çalışmıştır." Denetim, sermayenin çıkarları doğrultusunda, devlet eliyle o günden bu güne devam etmektedir ve "yeni" yasa aracılığıyla da sürdürülmek istenmektedir.

Tasarı mevcuttan farklı önemli bir değişiklik içermemektedir. Çalışma Bakanlığı tarafından Bakanlar Kurulu'na sunulan tasarıda birtakım olumlu düzenlemeler varken, bu maddeler TBMM'ye sunulan tasarıdan çıkarılmıştır. Örneğin ilk tasarıda, sendika işyeri temsilcisi ve sendika yöneticilerine güvenceler getirilirken, Meclis’e gönderilen tasarıda bu maddeler değiştirilmiştir. Sendika temsilcilerini patronların baskısından korumayan, sendikal faaliyet özgürlüğünü güvence altına almayan bir yasanın demokratikliğinden söz edilemeyeceği açıktır.

Yine Bakanlar Kurulu'na sunulan tasarıda, grev esnasında işçilerin baraka, çadır vb. kurma yasağı kaldırılırken, TBMM'ye sunulan tasarıda yasaklar yerini korumuştur.

Tasarıda sendikal hakların bir bütün olduğu, örgütlenme, toplu sözleşme ve grev haklarının birlikte ele alınması ve bölünmezliği temel ilkesi göz ardı edilmiştir. Sendikal hak ve özgürlükler; işçiler için özgürce örgütlenme, toplu sözleşme yapma ve grev haklarını içerir ve bu haklar sınırlama olmaksızın ve ancak birlikte kullanıldığında amaca ulaşılabilir. Ancak tasarıda yasaların özüne dokunulmamıştır.

Yürürlükte olan Sendikalar Yasası'nda 28 olarak belirtilen iş kolu sayısı 18'e indirilmiştir. Yasaya göre, sendikalar yine iş kolu esasına göre kurulacaktır.

Tasarıya göre, 15 yaşını bitirmiş (mevcut yasada 16 yaş sınırı bulunmaktadır) işçiler noter şartı aranmaksızın sendika üyesi olabileceklerdir; istifada ve üyelikte ise noter şartı kaldırılmaktadır. Üyelik e-devlet sistemi ile yapılacaktır. Noter şartının kaldırılması olumlu olmakla birlikte, üyeliğin e-devlet aracılığı ile, doğrudan devlet, dolaylı olarak da sermaye denetimine bırakılması birçok sorun yaratabilecek; sendikal örgütlenmeden kurtulmak isteyen patronların, işçilerin e-devlet şifrelerini alarak, onları herhangi bir sendikaya üye yapması ya da özellikle istifa ettirmesi pratikte mümkün olabilecektir.

Barajlar Sürüyor

Çokça tartışılan bir konu da barajlardır. Yeni tasarıda iş kolu barajı kaldırılmayıp yüzde 3 olarak belirlenmişken, işyeri barajı korunmuş, işletme düzeyinde baraj yüzde 40'a düşürülmüş, halen toplu sözleşme yetkisi olan sendikalar yeni istatistiklerden 5 yıl muaf tutulmuştur.

Ülke barajının yüzde 10'dan yüzde 3'e düşürülmesi ilk bakışta olumlu ve önemli bir düzenleme olarak algılanmaktadır. Ancak tasarı ile birlikte, yetkili sendikanın belirlenmesinde ve istatistiklerin düzenlenmesinde, Çalışma Bakanlığı istatistikleri değil, Sosyal Güvenlik Kurumu istatistikleri esas alınacaktır. Halen Çalışma Bakanlığı'a göre 5 milyon 400 bin işçi ve bu işçilerin işkollarına dağıtılması ile yetki tespiti yapılırken, bu sayı Sosyal Güvenlik Kurumu'nda 11 milyon 500 bine çıkmaktadır. Buna ek olarak, işkollarının 28'den 18'e düşürülmesiyle de işkolunda çalışan sayısının artacak olması nedeniyle yüzde 3 bile olsa işkolu barajını geçmek birçok işkolunda olanaksız hale gelecektir. Örneğin, ticaret ve büro işkolunda çalışan sayısında anormal bir artış söz konusu olmakta ve bu işkolunda çalışan sayısı Çalışma Bakanlığı istatistiklerine göre 436.794 kişi iken, yeni düzenleme ile bu sayı yaklaşık 2,6 milyon kişiyi bulmaktadır. Bu işkolunda halen yüzde 10 barajının karşılığı 43.679 işçi iken, tasarı ile yüzde 3'lük barajı aşmak için gerekli işçi sayısı 79.290'a çıkmaktadır.

Son açıklanan 2009 yılı Temmuz ayı istatistiklerine göre, 94 sendika vardır ve Türk-iş üyesi 34, DiSK üyesi 6, Hak-iş üyesi 9 ve bağımsız 2 sendika olmak üzere toplam 51 sendikanın toplu sözleşme yapma yetkisi vardır. Yüzde 3 barajı ile 20 sendikanın barajı aşacağı ve 31 sendikanın baraj altı kalacağı belirtilmektedir. Bu baraj sistemi, toplu sözleşme yapma hedefiyle yeni sendika kurmayı da tümüyle olanaksız hale getirmektedir.

Tarım ve balıkçılık işkolunda mevcut yasada baraj yokken, tasarı ile bu işkoluna da baraj getirilmektedir.

Ekonomiden sorumlu bakanlar, işkolu barajının binde 5'e düşürülmesi ile, toplu sözleşme hakkının kolaylaşacağı ve bunun sonucunda da işçilik maliyetlerinin yükseleceği gerekçesiyle barajın binde 5'e düşürülmesine karşı çıkmışlardır. Hükümet, açıkça, işçilerin örgütlenme ve toplu sözleşme hakkını kullanmalarından rahatsız olduğunu söylemekte, sermayenin temsilcisi olduğunu sözle bile gizleme gereği duymamaktadır.

Patronların "ülke barajının binde 5'e düşürülmesinin 1980 öncesi yaşananlar nedeniyle, Türk endüstri ilişkileri sistemine zarar vereceği ve mevcut çalışma barışını bozabileceği" açıklamalarını, Türk-iş de çeşitli gerekçelerle desteklemiş ve hükümet de sermeyenin temsilcisi olarak taleplerin gereğini yapmıştır.

Örgütlenme ve TiS Hakkı Yine Kısıtlı

Tasarı ile, sendika üyeliği yine sadece (dar anlamıyla) işçiler için tanımlanmaktadır; emekliler, gençler, köylüler, ev işçileri, ev eksenli çalışanlar gibi, halen çalışan ya da işsizler gibi çalışma ihtiyacı içinde olan geniş bir kesimin sendika kurma ve sendikalara üye olma hakları yoktur.

Toplu sözleşme görüşmelerine ilişkin mevcut yasada yer alan bürokratik işlemler ve süreler tasarıda da neredeyse aynen korunmaktadır. Anayasa referandumu sürecinde demokrasiden, sendikal özgürlüklerden dem vurarak işçileri kandırmaya çalışan AKP hükümeti, tasarıda sendika seçme hakkını, sendikal özgürlüğün güvence altına alınmasına yönelik referandum hakkını düzenlememiştir.

Grev Yasakları Artarak Devam Ediyor

Grev kararı şimdiki yasalarda olduğu gibi ancak toplu sözleşme görüşmelerinde uyuşmazlık çıkması halinde alınabilecektir; siyasi grev, dayanışma grevi ve genel grev yasağı devam etmektedir. Bunun dışında grevi etkisiz hale getiren mevcut yasadaki hükümler tasarıda da yer almaktadır.

Bu da yetmezmiş gibi, hava ulaşımı alanında faaliyet gösteren işyerlerinde, grev esnasında patronun faaliyetinin yüzde kırkının sürdürüleceği belirtilmiş ve çalıştırılacak işçi listesini belirleme görevi de patrona verilmiştir! Böylece, tasarı ile var olan grev yasaklı işkollarına ilave olarak, daha önce böyle bir yasak bulunmayan hava taşımacılığı işkolunda da fiili grev yasağı getirilmektedir. Grevde patronların hava ulaşımında faaliyetlerinin yüzde 40'ını sürdürmesine olanak sağlanması fiilen grev hakkının ortadan kaldırılmasıdır.

Tasarıda şehir içi toplu taşıma hizmetleri ve bankacılık sektörü gibi pek çok işkolunda grev yasakları devam etmektedir. Ayrıca, gerçek anlamda sendikal özgürlüklerden yana olan bir yasal düzenlemede lokavtın bir hak olarak yer almaması gerekirken, tasarıda lokavt uygulaması devam etmektedir.

Tasarı ile, grev yasakları ve ertelemeleri devam ettirilirken "genel hayatı etkileyen doğa olayları gerçekleştiğinde" ve ";genel sağlığı ve ulusal güvenliği bozucu nitelikte" gibi muğlak, keyfi yoruma açık gerekçelerle grevler ertelenebilecek ya da yasaklayabilecektir. Bu da yetmezmiş gibi, ertelenen bir grev sonrası, yeniden grev hakkı tanınmamakta, zorunlu olarak Yüksek Hakem Kurulu devreye girmekte ve bu kurulun kararı bağlayıcı olmaktadır.

Tasarı ile, "grev esnasında greve karar veren sendikanın kusurlu hareketi sonucu grev uygulanan işyerinde neden olunan maddi zarar"dan söz edilerek, bunun sorumluluğu sendikaya yüklenmektedir. Sendikanın kusurlu hareketi nedir? Zaten grevin kendisinin doğal sonucu olarak patronlar maddi zarara uğrarlar. Bu durumda, greve çıkmak fiilen yasaklanmış olacaktır.

12 Eylül'le Hesaplaşma Yalanı

Sendika kurmak ve sendikalara üye olmak, işçilerin özgürce verdiği kararlar çerçevesinde gerçekleşmeden; toplu pazarlık hakkını sınırlandırıp, etkisiz kılacak düzenlemeler ortadan kaldırılmadan; grev biçimleri üzerindeki sınırlama kaldırılıp grevin sadece toplu sözleşme sürecinin sonunda gerçekleşmesi durumuna son verilmeden, sendika yasalarında gerçek anlamda bir değişiklikten söz edilemez.

Güya 12 Eylül'le hesaplaşma adına yapılan değişiklik sonucu hazırlanan tasarı birçok konuda 12 Eylül yasasından bile geridedir. Tasarı, işçi sendikalarını eskiden olduğu gibi yine baskı altına almayı, özgürlüklerini kısıtlamayı, sermayenin ve devletin baskı, kontrol ve güdümünde tutmayı hedeflemektedir. Bu açıdan, anayasa referandumunda AKP'den "en azından sendikal alanda demokratik parçalar koparmayı" umanlar açısından ibretliktir.

7 Mart 2012

http://www.militan.net/?p=2424

ölüleri gömün

Shaw'un oyununun leitmotifi (ana teması) açık ve kesindir: Başkalarının savaşını yürüten ve buna hayır demeyen dirilere karşı ölülerin ayaklanışını ve gömülmeyi reddedişlerini anlatır. Shaw'un oyununda savaş kapitalistlerin çıkarları uğruna yürütülmektedir. Generaller ve medya onların emrinde, onların işini görmektedir.
Örneğin iki kapitalist, gömülmeyi reddeden ölülerin icabına bakmayı bilmeyen generaller için, "bunlar bizim emrimizde değil mi? Niye para veriyoruz onlara" derler. Basının gerçekleri yazmasının infiale yol açacağını bildiklerinden, ölülerin gömülmeyi reddettikleri haberini, "savaşı zaferle sonlandırana kadar ölülerimiz bile gömülmeyi reddediyor" manşetiyle yayınlatırlar!
Ama mızrak çuvala sığmaz. Ölülerin neden gömülmeyi reddettikleri açıktır: Diriler savaşa karşı çıkmadıkları için ölüler karşı çıkmaktadır. Gömülmeyi reddeden altı askerin hikayesinin ardından ölü ve diri askerler silahlarını artık "düşman" askerlerine değil, tam da Karl Liebknecht'in tembihlediği gibi, kendi komutanlarına doğrulturlar.
http://www.militan.net/?p=2441
"Irwin Shaw’un Ölüleri Gömün’ü"

ali kıyak

çemberimde gül oya dizisinde gazi dede'yi canlandıran karakter. Süper baba'dakileri saymazsak gelmiş geçmiş en iyi dede tiplemesi.

türk metal sendikası

Türk-Metal'in kuruluşu 1960'lara dayanıyor olsa da, 12 Eylül öncesinde işlevini tam olarak yerine getirdiği söylenemez. Bu işlev, mücadeleci sendikacılık anlayışının önüne geçmek, bunun için de araç olarak aşırı milliyetçi ideolojiden beslenen faşist yöntemlere, haydutluğa başvurmaktı. Türk-Metal sınıf mücadelesinin tepe noktasında olduğu koşullarda, işçi sınıfının kazanımlarını baltalamak adına birçok eylemde ve girişimde bulunmuş olsa da, sahneye esas çıkışı işçi sınıfının faşist darbeyle ezilmesinin ardından gerçekleşmiştir.
1980 darbesinin ardından sermayenin devletiyle ve metal sektöründeki patron sendikası MESS'le el ele veren Türk-Metal'e sermaye "yürü ya kulum" demiş ve Türk-Metal de o günden sonra sürekli büyümüştür. Binlerle ifade edilen üye sayısı, onbinlere, ardından yüzbinlere ulaşmıştır. Öyle ki bugün (rakamlar tam anlamıyla güvenilir olmasa da) Türkiye'de bütün örgütlü işçilerin onda biri Türk-Metal çatısı altında toplanmıştır!
Bir şeye özellikle dikkat çekmek gerekiyor: Türk-Metal'in yükselişi, o dönemin mücadeleci sendikası Maden-iş'in (sonradan Otomobil-iş ile birleşerek bugünkü Birleşik Metal olmuştur) kapatılması ve Türk-Metal'e zorunlu üye alımlarıyla gerçekleşmiştir. Özellikle de metal sektörünün Türk sanayisindeki kilit rolü düşünüldüğünde, sermaye sınıfı açısından burada kurulan "doğru" bir ilişkinin sanayinin tüm alanlarına yansıyacağı netti. 12 Eylül'de işçi sınıfının diğer örgütleriyle birlikte sendikalar da kapatılırken; devletin sözünden çıkmayacak, aksine onun aktarma kayışı olacak sendikalar kapatılmamış ve bunlar sermayeyle ve onun devletiyle el ele vererek köşe başlarını tutmaya girişmişlerdir. Mücadeleci işçiler ve devrimciler zindanlarda çürürken, işkencelerden geçirilirken, Türk-Metal güya "işçi sendikası" olarak gücüne güç katmıştır.
Başka bir deyişle, Türk-Metal işçi sınıfının ve devrimcilerin kemikleri üzerinde kurulmuş bir örgüttür. Ve sırf bu nedenden ötürü değil, ama buna da kopmaz bir şekilde bağlı olarak, sendikalığı daha çok kâğıt üzerindedir ve işçi sınıfına yararından çok zararı vardır.
Türk-Metal'in Yapısı
Sendika dayatmayla, zorbalıkla değil, işçi sınıfının özgür iradesiyle olur. Oysa Türk-Metal üyelerinin önemli bir çoğunluğu iradi tercih sonucu sendikaya üye olmamıştır. Birçoğu zorla, yine önemli bir kısmı işe girerken Türk-Metal'e de imza atmak zorunlu olduğu için üye olmuştur. En ufak bir ses çıkarma durumunda yanı başındaki işçi arkadaşının patron tarafından değil, sendika ağaları tarafından kapının önüne koyulduğunu görmekte, sendika dendiğinde kraldan çok kralcı adamları, işletmenin kârını patrondan bile daha çok düşünen kişileri görmektedir.
Türk-Metal burjuvazi tarafından işyerlerine sokulmuş bir "sendika"dır. işçiye ve diğer işçilere ya da devrimcilere karşı mücadele ederken her fırsatta silaha başvurmaktan çekinmeyen bir "önderliğe" sahiptir. Dahası Türk-Metal mafyatik faaliyetlerine işçileri karıştırmaktan ziyade, teşkilatın özünü oluşturan bir grup çete üyesi ve dışarıdan yardımlarla iş görmektedir.
Türk-Metal'i haklı olarak eleştiren ama çuvaldızı kendine batırmaya yanaşmayan birçok sendikada olduğu gibi, Türk-Metal'de de işçi demokrasisinden eser yoktur. Bir atanmışlar güruhu sendikayı yönetmektedir. Alt kademelerde genellikle hısım akraba ya da yakın çevrelerinden seçtikleri bu atanmışların kurdukları saltanat, işçiler üzerinde muazzam bir baskıya dayanmakta, bunlar patronun sağ kolu gibi davranarak işçilere göz açtırmamaktadır.
Kuşkusuz, Türkiye'de yalnızca Türk-Metal'de bürokrasi yoktur. Türk-Metal işçi sınıfı davasına ihanet ederken, diğer sendikalar sütten çıkmış ak kaşık değildir. Örneğin Türk-Metal'de MESS'le birlikte "işçi" seminerleri veriliyorsa, diğer metal sendikası olan Birleşik Metal dâhil olmak üzere diğer sendikalar da toplam kalite, performans artırma yöntemleri gibi burjuvaziye nasıl daha yaraşır işçiler olunabileceğinin öğretildiği sınıf işbirliği dersleri verdirmektedir! Ama Türk-Metal diğer sendikalarda tek tek görülen kötü özelliklerin hepsini bünyesinde toplamış ve grev kırıcı, faşist-mafyatik faaliyetler de eklenince nicelik niteliğe dönüşmüştür.
Bu dönüşüm Türk-Metal'i bir faşist sendika yapmaktadır. Türk-Metal bir sendika olmasına sendikadır, ama kelimenin özgün (ilk) anlamıyla faşist nitelikte bir sendikadır.
Bir sendikadır, zira ekonomik mücadele perspektifiyle işçileri örgütlemektedir. Sendikalar işçi sınıfının tarihsel olarak rüştünü ispat etmiş örgütleridir. işçilerin mücadeleye ilk uyandıklarında gözlerini dikecekleri hedef sendika olacaktır. işçilerin bugün hareketsiz olmalarını, birçoğunun sendikalarla işinin olmamasını yalnızca sahte solcular dert ediniyor; burjuvazi bunun geçici bir durum olduğunu pekâlâ biliyor ve bu nedenle -sözde solcular ve devrimciler işçi sınıfına ve onun ataletine söverken- sendikalar kuruyor, kurana yanaşıyor. Bu nedenden ötürü, Türk-Metal hem kağıt üzerinde sendika isminden vazgeçmiyor, hem de bu ismin gereği olan birtakım gereklilikleri yerine getiriyor.
Fakat bu yaptıkları, yapmadıklarının ve yıktıklarının yanında devede kulaktır. Patronlarla iç içe geçmiştir, onların sözcülüğünü yapmaktadır. Ama sarı sendikalardan daha ileri gitmektedir: Kendi işçilerine karşı uyguladığı şiddetin yanı sıra, mücadeleci işçilere karşı her fırsatta silaha başvurmakta, sendikal alanda ırkçı-milliyetçi propagandayla grev kırıcı mafya rolü oynamaktadır. Tüm bunlar Türk-Metal'i bir faşist sendika yapmaktadır.
Kaynak: http://www.militan.net/?p=2383

grigory zinoviev

"Zinovyev ve Bolşevik Parti Tarihi"
http://iscimucadelederneg...arti-tarihi.html?spref=tw

peyton manning

nasıl bir efsaneyse nba haberlerinde bile düzenli olarak adı geçiyor, yahoo nba'in denver sayfasında manning kadar adı geçmeyen bir sürü basketbolcu var.

15 mart 2012 beşiktaş atletico madrid maçı

Madrid'in neden bu kadar açık ara favori gsterildiğini anlamakta zorlanıyorum. Tamam, belki beşiktaş elenecek, şansımız zor, ama bir beraberlik olsun çıkartmasının düşük ihtimal olduğunu söylemek her açıdan saçma. Bir defa madrid dış sahada daha kötü bir takım. ayrıca 3-1'in rehaveti olabilir. inönü faktörü var...

travis outlaw

kaybolup gittiğine hala inanamıyorum. portland'da yedekken bir takıma gitse yıldız olur deniyordu, ama ortalarda yok.

indiana pacers

Bu seneki ilavelerin ardından büyük başarı beklememe karşın vasatın üzerine çıkamadılar. Yine de playoff'larda başarı elde edebileceklerini düşünüyorum, normal sezondaki deplasman karneleri buna bir işaret.

rajon rondo

dün gece alem guard görsün dedirtmiştir. ligin en "underrated" yıldızı olduğunu bir kez daha ispat etmiştir.

deron williams

bobcats'e "beni perdelemelerden sonra boş bırakmanın bedelinin ağır olacağını göstermiş oldum" demiştir, doğru demiştir. maçta bir tane ft kaçırmasına karşın, bobcatler erken girdikleri için tahditli bölgeye, atış tekrarlanmıştır.

hey tekstil

ödüle doyamadığından olsa gerek, işçilerini demokratik haklarını kullandıkları için kapının önüne koymuş olan hey tekstil patronu.
http://iscimucadelederneg...-direnisinden-notlar.html

nikolay romanov

Bolşevik Devrimi'yle tahtından olan son Rus çarı, namı diğer 2. Nikolay. Adı akla hemen Rasputin'i getirir:
çar Nikolay Birinci Dünya Savaşı sırasında kötü giden savaşa son vermek adına, aklına estiği gibi kılıcını kuşanıp cepheye gitmiş, geride ülkeyi yönetmek üzere Rasputin adında bir şarlatan din adamı ile onun etkisindeki çariçe kalmıştı.
Devrilmesi hakkında iki yazı:
http://www.militan.net/?p=2313
http://www.militan.net/?p=2275

michael beasley

Takas edilmesi gündemde. Ama Wolves hiç pahasına elinden çıkarırsa sonradan pişman olur, çünkü heat günlerinden bu yana epey bir mesafe kat etti.

28 şubat

"...AKP'nin 28 Şubat'ın ürünü olduğunu söylemek, AKP'nin 28 Şubat'ı yaptırdığı ve ardından mağdur rolünü oynayarak iktidara yürüdüğünü söylemek değildir. Ama bu örtülü darbenin en çok AKP'nin işine yaradığı ve Kemalist-darbeci zihniyete duyulan tepkiyi Milli Görüş geleneğinden daha iyi suiistimal ettiği bir gerçektir..."
"28 Şubat ve AKP"
http://iscimucadelederneg...2/28-subat-ve-akp_28.html

cumhuriyet halk partisi

"CHP'de Değişim: Statükoculuktan Düzenin Soluna?"
http://www.militan.net/?p=1249

billur tuz

"Üç hafta önce Billur Tuz'daki direnişe katkı amaçlı arkadaşlarımı ziyaret etmeye gittim ve ertesi gün 'şirket küçülmeye gittiği için' işime son verildiği bildirildi. Bu kez istanbul'dan merkez yönetimi arayarak (Fırat Holding) bir şekilde işten çıkarılmam konusunda onları ikna etmişler."
http://iscimucadelederneg...-tuz-iscisinden-cagr.html