bugün

entry'ler (10)

bülent ecevit

babası bir chp milletvekili olmasına rağmen siyasetle uzaktan yakından zerre ilgisi olmayan ecevit'i siyasetle ilgisine vesile olan (aktif siyasete girme sebebi başkadır) hadise:

merhum ecevit mezuniyet sonrası basın yayın genel müdürlüğü'nde tercüman olarak günlüğü 2 liradan iş bulmuş. o dönem siyasetten bihaber ve işinde titiz olması birtakım trajikomik hadiseleri de beraberinde getirmiş. birleşmiş milletler binasının bulunduğu semtin adı olan flushing meadows'u kızaran çayırlar olarak çevirmesi üzerine müdürün hışımla odasını basıp '' o halde ingiliz başbakanı churchill'in adını da kilise tepesi diye çevir'' diyerek azarlaması nefsine dokunmuş.

talaş böreği

nesini severler anlamam hatta seveni de çok değildir neden yaparlar yedirirler onu da anlamam. dünyada yemesi bu kadar zahmetli başka bir şey var mıdır, tahmin etmiyorum. yerken ufak ufak milyon tane parçası yere veya sofraya dökülür. damakta yapışıklık hissi veren yağlı bir tat bırakır. bir lezzeti bir kerameti de yoktur hani, çekilecek çile değildir.

chi mai

soundtrack denince akan suları durduran büyük müzisyen ennio morricone'nin le professionnel filmi için yaptığı müziklerin en unutulmazı, en güzeli. filmin efsane finalinde devreye girmesiyle bu finalden rol çalmış, tarifi imkansız bir tat bırakmıştır. ağlatması an meselesidir.

the tree of life

aldığı altın palmiye ödülü ile dedikoduları da beraberinde getiren film. dedikodu da olsa gerçek de olsa, yarışan diğer filmlerin yönetmenleri de hesaba katsak bile malick'e çok büyük bir haksızlık yapılmıştır. terrence malick gibi bir yönetmenin zaten ödüllerle, kutlamalarla, şakşaklarla çok fazla mesaisi olmaz. gelelim dedikodunun ne olduğuna:

cannes film festivali yöneticisi gilles jakob'un altın palmiye ödülünü malick'in almasına jüri oluşturulmadan kanaat getirdiği ve sonrasında da jüriyi bu filmi oylayacak şahıslara göre oluşturduğu söylentisi varmış. bunu da jüri başkanının 2 sene üstüste amerikalı (tim burton ve robert de niro) olmasıyla açıklıyorlar. ben de bilmiyordum böyle yazılı olmayan kuralların varlığını. yani bir sene avrupalı, bir sene amerikalı jüri başkanının seçildiği bir yaklaşım varmış geleneklerinde.

ekonomi

yunanca 'oikos' (ev) ve 'nemein' (idare, yönetim, yasa) sözcüklerin türetilmiş sözcük. sözcük o zamanlar henüz tarihi yolculuğunun başında olduğu için etimolojisi de sıkıntılı süreçler geçirmiş belli ki günümüzdeki manası göz önüne alınarak. tabii o zamanlar adam smith yok, marx yok, max weber yok, kenan evren yok , tayyip erdoğan yok. haliyle ev, çiftlik, at, eşek, tavuk idaresi ilgili dar bir kurallar bütünü olarak tanımlanmış. buradan hareketle idarenin akıbetini, ev sahibinin temenni edilen muazzam düzen fikrine emanet etmişler. milli piyango misali yani; ya tutar ya tutmaz.

anason

zakkum'un enfes sözlere ve müziğe sahip enfes şarkısı. video klip de aynı lezzette, neredeyse. neredeyse diyorum çünkü puanını fasıl yapılan sahnede yüzlerdeki kimi zaman dikkat çeken müstehzi ifadeden kırdım. rakıyı da sek içiyorlar takdir ettim ama. sek içenler erken göçer, sulu içenler kalıp erken göçenleri yad ederler tecrübesine rağmen. ama kır saçlı yaşlı bir adam var, bana yeni rakı'nın yasaklanmış reklamını hatırlatan. bir adam yalnızlığına bu kadar mı güzel ağlar, bu kadar mı düşünceli bakar.

zızzt erenköy

dünyanın bütün lisanlarının en sinir bozucu lafları arasında rahatlıkla yarı finale çıkabilecek mazinin popüler şakası. bu şakayı günümüzde de kullananlar hala arif susam, nejat alp, ümit besen, hakan peker, devran çağlar gibi müzik ikonlarına muhabbet beslerler.

1 nisan'da dahi hazmı zor bir şakadır. çeyrek finalde zıt erenköy'e elenen maziye ait diğer bir popüler şaka ise;

-atatürk ne demiş?
-ne demiş?
-boş bulduğun enseye patlat demiş.

artık beşparmak ile ensenin vuslatı an meselesidir.

pratize edilmese de artık, hala anımsıyoruz bu şakaları. ne yazık ki hafıza insan üzerindeki en büyük lanettir.

the usual suspects

alfred hitchcock yaşasaydı senaryosunu kimselere kaptırmayacağına inandığım, seyirciye anlamı geriye dönük kurduran muhteşem film. soğuk nevale bir sarışını da filmin bir köşesine sıkıştıracağı da muhakkaktı.

gülümseten ilginç bir detay da unutulacak gibi değil; filmin ilk gösteriminden sonra yönetmen bryan singer ve aktör gabriel bryne'nin keyser sozenin aslında kim olduğu konusunda tartıştıklarına tanık olunmuş.

wim wenders

sürekli yollarda olan, metropollerde güzergahlarını şaşıran, çakılı konumlarda ne uzayan ne kısalan, ''kim ve ne olduğumu ve kimin kim ve ne olduğunu zamanla daha az anlıyorum'' diyen, bölünmüşlük hissini kendisiyle hesaplaşarak yeneceğine inanan kahramanlara sahip filmlerin yönetmeni.

atropa belladona

tıp dünyasında özellikle de acil ve kardiyoloji servislerinde kalp durmalarında kullanımı artık önerilmediği için eski popülaritesi azalan atropin'in üretildiği bitki.