türkçe bilmemesi.

çok yazarım çok çizerim bu konuda ama sizlere sadece şu kadarını söyleyeyim. Türkiyedeki türkçülük akımına entellektüel anlamda en katkı veren ülke macaristandır. hatta dünyada ilk türkoloji bölümü burada kurulmuştur. gençler bilmeyebilir az daha aydınlatayım, ilk türkçü akımların peydah olduğu yıllarda aydınlarımız, macarlar ve bulgarlar türk sayılır mı diye tartışmaya girmişler ve fikir ayrılıklarına düşmüşlerdir. bu konuda internet türkçüleri ziya gökalpı çok kafatasçı zannetseler de kendisi macarlar müslüman olmadıkları için onları turan coğrafyasına dahil etmemiştir.

görsel
Birilerinin hayali olabilir bizim gercegimiz.

görsel
gübresiz, ilaçsız marulumu yıkarken ben.

bu şekil yapınca düşüyor mu ya. işiniz gücünüz rast gelsin gençler.

bu işe bir sanat olarak bakıyor ve kendinizce özgün bir dil yaratabiliyorsanız bir çok yerde ve yukarıda da belirtilen durumları hep yaşarsınız. bu işe sanat olarak bakıyorsanız gocunmamanız lazım. herkes sizin sanatınızı anlamak zorunda değil ve kimse de bunu bilmek zorunda değil. sizin başınıza gelen herhangi bir enstrüman çalanın da başına gelir ve illa birilerinin düğününde çalmanız istenir (tabi ki beleşe) bunu öğrenmek zor mu, iki ders versen çalamaz mıyım, en iyisi hangi ağaçtan, bizim bir emmioğlu var aynı orhan gencebay hem de kendi öğrenmiş, hep istedim ama hiç fırsatım olmadı vs vs.
ben bu işten anlamayanların eleştiri, soru yahut taleplerini pek umursamam ancak makinemi ödünç isteyenden nefret ederim. olmaz deyince de genelde bu isteyenler hemen bozulur ve saçma argümanlar üretirler. kardeşim makine ile çekeceğin fotoğrafı götünde taşıdığın telefonla da çekersin. çünkü sen bir fotoğrafçı değilsin ve inan bana telefonla daha güzel çekersin. bu telefonlardaki yazılım senin adına fotoğrafı görsellik olarak düzenler. boşuna adamın makinesini isteme. hepsini geçtim hassas bir makine istiyorsun bu oyuncak değil. en azından kişisel eşya olarak değerlendirebilirsin.

sporcu olma olasılığı da olan erkektir. birilerini etkilemek adına olmadığı biri gibi de davranmıyor da olabilir. ne yani bisikletle antrenmana çıkınca veya tura çıkınca başka, yürüyüşte başka, arazide başka işte başka, kızla buluşunca başka cüzdan mı taşıyalım yeğenim. ben kadın olsam öyle erkeğe hemen evlen benimle yiğidim derim.~ ~swh~ ~

bir ara bir espri vardı, "biz altı kişi toplandık ama bu kriterleri gene karşılayamıyoruz" diye.
(bkz: serbest çağrışım)

başlık "varsayımlarıyla" şeklinde düzenlenirse en azından biraz daha ciddiye alınırsınız. hani altını dolduracak tanımlama falan girecek yeterlilikte olmayabilirsiniz ama en azından beş kelimeden müteşekkil bir cümlede anlatım bozukluğu yapmamış olursunuz. başlıklarda var olan kelime kısıtlamasından kaynaklanabileceğini düşündüğüm hataları görmemezlikten gelerek yazıyorum bu minik uyarıyı.

herkes kendine bir "ilah" yaratma gayretinde. işte karl marx da birilerinin tabiri caizse ilahlaştırdığı (burada ilahlaştırma kutsaliyet atfetme olarak kullanılmaktadır) kişilerden. her sözünü kanun olarak görenlerin olduğu fakat çalışmalarından ve yaşadığı dönemlerden bir çok insanın da habersiz olduğu bir tarihi kişiliktir. kilise sonrası hristiyan alemine yeni ahlaki değerler verme düşüncesinde olduğunu söylerseniz alacağınız en olası tepki "ama din afyondur dedi yüce marx" dır. belki bizim yaşımız gereği artık herhangi birinin doğru söylediği ön kabulünden uzaklaştığımız için bize bir çok söylemi komik geliyor.

her odasında elektrik olan evlerde yaşıyoruz ama ısrarla akülü alet kullanmaya çalışıyoruz, hepi topu 3-4 metrelik bir kablonun çözeceği sorunu binlerce lira fazla para ödeyerek bir akülü cihazla çözmeye çalışıyoruz. sadece kullanım sırasında ortaya çıkan bir kablodan neden rahatsızlık duyar ki insan. kapitalist üretim modeli, insanların ihtiyacı olmayan şeyleri pazarlama tekniklerinden... bu tip aletler sadece elektriğe erişmenin zor olduğu yerlerde iş yapar. harici fuzuli masraftır.

tren ve garlar. derin yaraların izleri. gelmemek üzere gidilen savaşların, yurdunda karnını doyuramayan insanların çilesinin, gurbetin, yalnızlığın sembolü trenler. yaşınız genç anlamakta zorluk çekebilirsiniz ama milyonlarca insanların en çileli yolculuklarının aracı trenler. filmlerde hep bir kavuşma sahnesini canlandırsa da bir kavuşma karşılığında binlerce ayrılığın mekanları.

evlenmek demeyelim de takılmak diyelim. en azından benim için durum bu. ben ezel dizisindeki şebboy ile vakit geçirmek isterdim. hep yanımda böyle cıvıl cıvıl seksi bir kadın. cinsellikle ilgisi yok, inan el sürmezdim ama isterdim yanımda böyle bir kadın.

bu biraz reankarnasyon inancının temeline benziyor. "bu hayatta bir bok olamadım ama ikinci hayatımda var ya kesin kralım. yani öyle olması lazım" mantığının beğenilme yoksunluğundaki tezahürü olsa gerek. "rusya'ya gitsem var ya alayı bacaklarını ayırır özel davetiye gönderir bana".

yok ya kimse kötü değil. bak medyaya yahut sosyal iletişim ağlarına. herkes başkalarının kötülüğünden muzdarip, herkes melek maşallah.

yüksek kibrin de tetiklediği (belki tam tersi) dünyada en çok görünen psikolojik rahatsızlıklardandır bence. tanımlanmamış narsistler deryasında yüzüyoruz.

aslında bir çok insan sürekli "beni sevin" diye bağırıyor. sadece dinlemesini yahut bakmasını bilmek gerek. sokakta gördüğünüz magandalardan tutun da bina görevlinize kadar. biraz psikoloji biraz sosyoloji biliyorsanız bunu anında görürsünüz. benim için bağırma sadece ses tellerinin yüksek tonda titremesinden ibaret değildir ki bence en etkileyicisi sessiz olanıdır. her yerde hepimiz "beni sevin" der dururuz. öyle olmasa ne sosyal medya olur, ne sözlükler ne de kavgalar. doğru duymadınız kavgaların bile çoğunun altında sevilme iç güdüsü, eksikliği var.

firma haberi yalanladı ama siz daha iyi bilirsiniz.

yaklaşık 20 yıldır (fazlası var eksiği yok) şekerli çay kahve içmediğimden midir nedir, içinde azıcık şeker dahi olunca kesinlikle sadece şeker tadı aldığım için uzak duruyorum. Şeker eşiği düşük olanlar için kahveden ziyade sıcak şekerli su kıvamında olan içeçek.

at kısmı kadın olsa gerek. erkeklerin "at gibi ...." tanımlamalarını düşünürsek.