bugün
- şampiyonluk için yanak okşatmak18
- jose mourinho25
- iyi bir insan olmak için ne yapmam lazım9
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri15
- en dindar özelliğiniz34
- yaz aşkı varda kış aşkı neden yok11
- otoyol ve köprü geçiş ücretlerinin zamlanması10
- karşı cinse giyim önerileri8
- 19 mayıs 2024 galatasaray fenerbahçe maçı27
- doğum gününde hatırlanmamak19
- düşün ki o bunu okuyor11
- anın görüntüsü18
- en taşaklı kızların bizim sözlükte bulunması16
- en havalı erkek meslekleri16
- her erkeğin unutamadığı bir kadın vardır10
- burçlara inanmak9
- kezo dili ve edebiyatı8
- zall beceremiyorsan bırak git24
- sözlüğe yeni gelen masum erkek12
- 13 yaşındaki kıza tecavüz eden 28 kişi26
- bugün hangi kadın yazara ne diksem15
- hayatınızda kaç kere reddedildiniz19
- kahverengi gözlü olmanın hiç bir işe yaramaması14
- sözlük erkeklerini evire çevire pataklamak8
- hangi sözlük yazarı ile uyumak isterdin11
- şort diken müzisyen motorcu uzun boylu yazar11
- icardi1905 ile jakuziye girmek10
- kimsenin okumadığı sözlükte yazar olmak17
- ali koç9
- günahların takımı galatasaray13
- ayetullah hamaney'in mini etekli torunu20
- bir erkekle kız arkadaş olabilir mi sorunsalı8
- anneler günü18
- erkekler seks yapamayacağı kadınla arkadaş olmaz15
- bik bik için diktiğim şort21
- toplu taşımalardaki müzisyen sorunsalı8
- üstteki yazar gözünde nasıl canlanıyor13
- icardi19058
- piknikçi grubun varoş olduğunu anlama yolları15
- kızların mesajlara geç cevap vermesi16
- elinin değdiği anı unutamıyorum 5 posta attım16
- serdar ortaç renault megane benzerliği8
- şizofreni11
- bacağa kramp girmesi10
- arkadaşlar sizce bu yüzük nasıl14
entry'ler (428)
Genellikle ege sahil kesimlerinde ve şehirlerin burjuvazi semtlerinde yaşayan ellerinde küçük türk bayraklarını sallayarak onuncu yıl marşı ve izmirin dağlarında çiçekler açar vb.marşları söyleyen geneli kısa, sarı, veya kapalı bir kızıl rengi saçları olan kişiler. Bildiğin fabrikasyondan çıkmış gibi, genelde her türlü farklılığı, inancı ve kültürü cumhuriyete tehdit olarak gördükleri için kendilerini de tektipleşltirmişletdir.
Gurbet elde memleketinin plakasını yollarda, park edilmiş bir halde görmekten bahsettim dostlar. Ne koyar adama, arabanın sahibine sarılmak mı gelmez içinden.
Burukcadır, efkârlara daldırtır bazen de sevîndirendir.
Burukcadır, efkârlara daldırtır bazen de sevîndirendir.
kendinden başkasını düşünen insandır.
bilmiyorum en son başkası için ayağınıza iyilik fırsatı gelmeden, zahmet ederek, kalkıp giderek, karşılık beklemeden, en azından bir kaç saatiliğinize düzeninizi bozarak gidip iyilik yaptınız mı diye bir sual gelse bir yerden.
bir insan disardaki kuslari dusunup evinin penceresinin pervazina, balkonuna ekmek kirintilari koyuyorsa o insan kotu olamaz.
bilmiyorum en son başkası için ayağınıza iyilik fırsatı gelmeden, zahmet ederek, kalkıp giderek, karşılık beklemeden, en azından bir kaç saatiliğinize düzeninizi bozarak gidip iyilik yaptınız mı diye bir sual gelse bir yerden.
bir insan disardaki kuslari dusunup evinin penceresinin pervazina, balkonuna ekmek kirintilari koyuyorsa o insan kotu olamaz.
bu insanı anlıyorum hadi, böyle bir karakteri var ve kendi iyilik hali için her boku yapıyor. ama bu bizim milletin böyle adamları çok sevmesi beni deli ediyor. 'vaay adam işini biliyor', 'sen ne çakal adamsın be helal olsun.' hayatımız namuslu namussuz filmine döndü.
herkes işini bilen üçkağıtçılara hayran. doğru yolda dürüst ve delikanlı insanları kimsenini konuştuğu yok.
herkes işini bilen üçkağıtçılara hayran. doğru yolda dürüst ve delikanlı insanları kimsenini konuştuğu yok.
umut verir, rahatlatır bu söz.
bu günü saymazsak beklenen gün daha kısa sürede gelecektir.
bu günü saymazsak beklenen gün daha kısa sürede gelecektir.
eğer uzayda ışık hızında gidersek herkes aslında gezegenlerin ve yıldızların çok hızlı gittiğimiz için bir flue gibi hızlı akacağını zanneder fakat yıldızları yine durağana yaklaşık görürürz. çünkü yıldızlar çok çok çok uzaktadır ve aralarında ki mesafe çok fazla olduğundan ışık hızı bile kaplumbağa hızı gibi kalır.
bugünkü büyük davada olan hadisedir.
yıllarca halkın anasını ağlatan, 1950 lerden beri darbe yapan, milletin arasına nifak sokan, faili meçhul cinayetler işleyen, aydınları öldüren, seçilmiş partilere, ülkeye bir şeyler katmaya çalışanları, yenilik yapmaya çalışanları fişleyen. her türlü kültürün, dilin, farklılığın önüne barikat koyan askerlere, ve diğer işbirlikçilere bugün hadleri bildirildi.
pkk ile mücadele ediyorlar mış mış mış. deveye bale yaptırdığını söyle inanırım da artık bu ucuz paşa kahramanlıklarına karnımız tok. pkk ile mücadele değil, kürt halkı ile mücadele etmişlerdir, köyleri yaktılar, boşalttılar, kürt dilini yasakladılar, konuşanın diline acı biber sürdüler, binlerce faili meçhul cinayet işlediler, diyarbakır da daha nice yerlerde bir sürü işkencehane kurdular, insanları kendi kanlarında boğdurttular.
ve bu şekilde pkk yı beslediler. bunlardan bıkan insanların dağa çıktı. ppk nın en çok militan aldığı dönem diyarbakır cezaevin de ana tahliyelerin başladığı dönemdir. kürtçenin en çok yasaklandığı dönemdir, dağların en çok yakıldığı dönemdir.
her halkın oyuyla gelen partiye, kamoyunda irtica algısı yaratarak etmediklerini bırakmadılar. sadece muhafazakar partilerden de bahsetmiyorum. halkın oyuyla gelen ecevit de bunların kurbanı oldu. ve bunların asıl meselesinin kendi çıkarlarına ters düşen bütün adamları çukura gömmeye çalışmak olduğu anlaşıldı.
millet soruyor şimdi. ' koca Türkiye cumhuriyetinin genelkurmay başkanı nasıl müebbet yer'
yav kardeşim senin ülkende;
koca Türkiye cumhuriyetinin başbakanı asıldı
koca Türkiye cumhuriyetinin 3 tane hükümeti devrildi
koca Türkiye cumhuriyetinin en büyük ilinin belediye başkanı şiir okudugu için hapis yattı.
inanın ak parti hükümeti ile bağdaşan çok az yanım vardır. bunları tarafsız bakış açısı ile söylüyorum.
dinin insanlar üzerinde etkisini emin olun muhafazakar partilerden çok bu adamlar kullandı. insanları aşırı dinci bir devlet yönetimi kurulacak korkusuyla ceplerini doldurdular, imparatorluklarını kurdular, hayatlarını yaşadılar.
olan kime oldu? mazlum halka...
Yıllarca çocuklara kıçı kırık inkılap kitaplarında, insanlık dışı bir milliyetçilik yüklediler. artık ben bile bir süre sonra atatürk'e küfreden birini görsem boğup kara bir kuyuya atabilirim gözüyle bakıyordum ki. kendime geldim, asıl önemli olan insanın olduğu, manevi değerlerinin olduğu ve şu an nerde, nasıl yaşıyorsak her şeyi ona göre ayarlamak gerektiğini anladım.
ve son olarak;
asker artık şunu anlasın. senin görevin ülke güvenliğinin seçilmiş hükümetler emrinde korumak. sen başbakanın memurusun bunu unutma. halkına bütün iyi niyetinle yardım etmek olmalı senin görevin. kıçını koltuğa yayıp akşam haberlerinden sonra 'yeaaaa irtica geliiiii yeaaa bir şeler yapak' demek olmamalı.
yıllarca halkın anasını ağlatan, 1950 lerden beri darbe yapan, milletin arasına nifak sokan, faili meçhul cinayetler işleyen, aydınları öldüren, seçilmiş partilere, ülkeye bir şeyler katmaya çalışanları, yenilik yapmaya çalışanları fişleyen. her türlü kültürün, dilin, farklılığın önüne barikat koyan askerlere, ve diğer işbirlikçilere bugün hadleri bildirildi.
pkk ile mücadele ediyorlar mış mış mış. deveye bale yaptırdığını söyle inanırım da artık bu ucuz paşa kahramanlıklarına karnımız tok. pkk ile mücadele değil, kürt halkı ile mücadele etmişlerdir, köyleri yaktılar, boşalttılar, kürt dilini yasakladılar, konuşanın diline acı biber sürdüler, binlerce faili meçhul cinayet işlediler, diyarbakır da daha nice yerlerde bir sürü işkencehane kurdular, insanları kendi kanlarında boğdurttular.
ve bu şekilde pkk yı beslediler. bunlardan bıkan insanların dağa çıktı. ppk nın en çok militan aldığı dönem diyarbakır cezaevin de ana tahliyelerin başladığı dönemdir. kürtçenin en çok yasaklandığı dönemdir, dağların en çok yakıldığı dönemdir.
her halkın oyuyla gelen partiye, kamoyunda irtica algısı yaratarak etmediklerini bırakmadılar. sadece muhafazakar partilerden de bahsetmiyorum. halkın oyuyla gelen ecevit de bunların kurbanı oldu. ve bunların asıl meselesinin kendi çıkarlarına ters düşen bütün adamları çukura gömmeye çalışmak olduğu anlaşıldı.
millet soruyor şimdi. ' koca Türkiye cumhuriyetinin genelkurmay başkanı nasıl müebbet yer'
yav kardeşim senin ülkende;
koca Türkiye cumhuriyetinin başbakanı asıldı
koca Türkiye cumhuriyetinin 3 tane hükümeti devrildi
koca Türkiye cumhuriyetinin en büyük ilinin belediye başkanı şiir okudugu için hapis yattı.
inanın ak parti hükümeti ile bağdaşan çok az yanım vardır. bunları tarafsız bakış açısı ile söylüyorum.
dinin insanlar üzerinde etkisini emin olun muhafazakar partilerden çok bu adamlar kullandı. insanları aşırı dinci bir devlet yönetimi kurulacak korkusuyla ceplerini doldurdular, imparatorluklarını kurdular, hayatlarını yaşadılar.
olan kime oldu? mazlum halka...
Yıllarca çocuklara kıçı kırık inkılap kitaplarında, insanlık dışı bir milliyetçilik yüklediler. artık ben bile bir süre sonra atatürk'e küfreden birini görsem boğup kara bir kuyuya atabilirim gözüyle bakıyordum ki. kendime geldim, asıl önemli olan insanın olduğu, manevi değerlerinin olduğu ve şu an nerde, nasıl yaşıyorsak her şeyi ona göre ayarlamak gerektiğini anladım.
ve son olarak;
asker artık şunu anlasın. senin görevin ülke güvenliğinin seçilmiş hükümetler emrinde korumak. sen başbakanın memurusun bunu unutma. halkına bütün iyi niyetinle yardım etmek olmalı senin görevin. kıçını koltuğa yayıp akşam haberlerinden sonra 'yeaaaa irtica geliiiii yeaaa bir şeler yapak' demek olmamalı.
ülkemizde olan son olaylar ile birlikte, bize ne kadar lazım olduğunu gösteren yönetim biçimi.
her türlü sorunumuz için lazım. çünkü kültürel olarak, dilsel olarak, dinsel olarak, yaşam tarzı olarak vb. daha nice farklılıkların denizde kum kadar olduğu ülke burası.
her bölgede, her şehirde farklı bir yapı var. eğitim seviyesinden tutun, giydiği elbiseye kadar.
eğer azınlıkların hakları çoğunluğa yem edilmesin deniyorsa, bu sisteme geçilmeli. tek bir merkezi yönetim ile ülkenin bütün renkleri birbirine karıştırılıp tek bir renge döndürülmeye çalışılınca tepkiler ortaya çıkıyor, isyanlar çıkıyor.
gelişmiş teknoloji ile artık kitleler bir hükümet seçip o nasıl yönetirse yönetsin gözüyle bakamıyor. her şeyin içindeyiz, her şeye dahiliz, her şeyi her an eleştirebiliyoruz. ve bu yüzden çoğunluğun egemen olduğu klasik demokrasi bize yetmiyor.
zira daha fazla gitmek gerekirse, ilçenin emniyet amiri bile seçimle gelmeli.
ve seçimle gelen bütün yerel yöneticilerin yetkileri genişletilmeli, bu insanlar merkeze bağımlı kalmamalı ki, orada ki halkın istekleri doğrultusunda bir yönetim sergileyebilsinler.
bu dediğim ülkenin üniter yapısına terstir. zaten üniter yapı dediğimiz şeyde şu anda saçmalıktan başka bir şey değildir.
bir örnek vermek gerekirse; bu son çıkan alkol yasası bütün ülkeyi kapsıyor. fakat bu alkol yasasının tekirdağ ilini kapsaması çok saçma. eğer yerel bir yönetim olsaydı. tekirdağ belediye başkanı, bu şehirde alkol tüketme kültürü çok ve geniş kardeşim. e millet ağzıyla içmeyi de biliyor, götüyle içip sapıtmıyor. bu şehirde bu yasaya gerek yoktur deyip o ilde uygulanmaz ise o yasa. o şehrin insanları istediği gibi yaşar. ve merkezi otoriteye kafa tutmaz.
ve daha nice örnekler çoğaltılır. kültürel yapıdan, doğasına kadar...
her türlü sorunumuz için lazım. çünkü kültürel olarak, dilsel olarak, dinsel olarak, yaşam tarzı olarak vb. daha nice farklılıkların denizde kum kadar olduğu ülke burası.
her bölgede, her şehirde farklı bir yapı var. eğitim seviyesinden tutun, giydiği elbiseye kadar.
eğer azınlıkların hakları çoğunluğa yem edilmesin deniyorsa, bu sisteme geçilmeli. tek bir merkezi yönetim ile ülkenin bütün renkleri birbirine karıştırılıp tek bir renge döndürülmeye çalışılınca tepkiler ortaya çıkıyor, isyanlar çıkıyor.
gelişmiş teknoloji ile artık kitleler bir hükümet seçip o nasıl yönetirse yönetsin gözüyle bakamıyor. her şeyin içindeyiz, her şeye dahiliz, her şeyi her an eleştirebiliyoruz. ve bu yüzden çoğunluğun egemen olduğu klasik demokrasi bize yetmiyor.
zira daha fazla gitmek gerekirse, ilçenin emniyet amiri bile seçimle gelmeli.
ve seçimle gelen bütün yerel yöneticilerin yetkileri genişletilmeli, bu insanlar merkeze bağımlı kalmamalı ki, orada ki halkın istekleri doğrultusunda bir yönetim sergileyebilsinler.
bu dediğim ülkenin üniter yapısına terstir. zaten üniter yapı dediğimiz şeyde şu anda saçmalıktan başka bir şey değildir.
bir örnek vermek gerekirse; bu son çıkan alkol yasası bütün ülkeyi kapsıyor. fakat bu alkol yasasının tekirdağ ilini kapsaması çok saçma. eğer yerel bir yönetim olsaydı. tekirdağ belediye başkanı, bu şehirde alkol tüketme kültürü çok ve geniş kardeşim. e millet ağzıyla içmeyi de biliyor, götüyle içip sapıtmıyor. bu şehirde bu yasaya gerek yoktur deyip o ilde uygulanmaz ise o yasa. o şehrin insanları istediği gibi yaşar. ve merkezi otoriteye kafa tutmaz.
ve daha nice örnekler çoğaltılır. kültürel yapıdan, doğasına kadar...
sonradan ateist olunmaz. herkes ateist doğar, sonradan din ve bunun türevleri empoze edilir.
bu işi eleştirenler, afedersiniz ama 2 gram akıllarının yarısını da siyasetten milliyetçilik akımının tozuna kaptırmış kişiler olarak görmemek elde değil.
türkçe nasıl bir dildir. türkçe yeterli midir? bunu sorgulamak ile başlamak lazım işe. türkçe edebi bakımdan zaten yeterli bir dil değildir ki zira günlük hayatta kullandığımız dil de yeterli ve zengin bir dil değildir. bu yüzden safça milliyetçi duyguları bir kenara atıp yüz yıllardır bu topraklarda kullanılan, halkın ve edebiyatçıların dillerine yapışmış, unutulmaya yüz yuymuş bütün osmanlıca kelimeleri geri getirmek lazımdır. bunun ehemmiyetini anlamayanlar şu anda bile kendi dilinden kelimelere sırtını dönmüş, bir 'güle güle, elveda, allahaısmarladık,' kelimeleri yerine genelde 'by by^' kullanan insanlardır.
osmanlıca çok zengin bir dildir. çünkü en az 600 yıllık bir kültürün gelişiminden tohum vermiştir dili. cumhuriyet kurulduktan sonra güneş dil teorisi gibi gereksiz ve sadece türkçeyi ne yapıp ederimde göklere çıkarırım gibi makaleler, ve propagandalar ile bu kültür yok edilmeye başlanmıştır. ülkeyi tektipleştirmeye çalışan insanların ekinlerinden biridir, bu sadece türkçe konuş, çok çok türkçe konuş mantığı.
ben eminim ki bu osmanlıca dersi okullarda okutulmaya başlanınca, dilimiz daha zenginleşecek, ki bana burada senin dilin nereden oluyor, neresi bizim dilimiz oluyor o zaman diyecekleri şimdiden duyuyorum. ben de sen bu kelimeleri yüz yıllardır kullanıyorsun be adam artık senin içine işlemiş, senin insanların bu dili konuşuyor bu dille anlaşabiliyor, bu dille inanılmaz güzel edebi kompozisyonlar verebiliyor ve son derece yetkin bir dil ise bu senin dilindir kardeşim, kökeni irana dayanmış, arabistana dayanmışsa ne olmuş sen bu dili kullanıyorsan yüzyılardır bu dil senin dilindir.
neyse, bu dil derslerde okutulursa, ben türkçenin ve bu ülkenin edebiyatının kendini aşacağına, duygu ve düşünceleri tasvip etmede ki bütün tıkanıklıklara bir çözüm çıkacağına canı gönülden inanıyorum.
türkçe nasıl bir dildir. türkçe yeterli midir? bunu sorgulamak ile başlamak lazım işe. türkçe edebi bakımdan zaten yeterli bir dil değildir ki zira günlük hayatta kullandığımız dil de yeterli ve zengin bir dil değildir. bu yüzden safça milliyetçi duyguları bir kenara atıp yüz yıllardır bu topraklarda kullanılan, halkın ve edebiyatçıların dillerine yapışmış, unutulmaya yüz yuymuş bütün osmanlıca kelimeleri geri getirmek lazımdır. bunun ehemmiyetini anlamayanlar şu anda bile kendi dilinden kelimelere sırtını dönmüş, bir 'güle güle, elveda, allahaısmarladık,' kelimeleri yerine genelde 'by by^' kullanan insanlardır.
osmanlıca çok zengin bir dildir. çünkü en az 600 yıllık bir kültürün gelişiminden tohum vermiştir dili. cumhuriyet kurulduktan sonra güneş dil teorisi gibi gereksiz ve sadece türkçeyi ne yapıp ederimde göklere çıkarırım gibi makaleler, ve propagandalar ile bu kültür yok edilmeye başlanmıştır. ülkeyi tektipleştirmeye çalışan insanların ekinlerinden biridir, bu sadece türkçe konuş, çok çok türkçe konuş mantığı.
ben eminim ki bu osmanlıca dersi okullarda okutulmaya başlanınca, dilimiz daha zenginleşecek, ki bana burada senin dilin nereden oluyor, neresi bizim dilimiz oluyor o zaman diyecekleri şimdiden duyuyorum. ben de sen bu kelimeleri yüz yıllardır kullanıyorsun be adam artık senin içine işlemiş, senin insanların bu dili konuşuyor bu dille anlaşabiliyor, bu dille inanılmaz güzel edebi kompozisyonlar verebiliyor ve son derece yetkin bir dil ise bu senin dilindir kardeşim, kökeni irana dayanmış, arabistana dayanmışsa ne olmuş sen bu dili kullanıyorsan yüzyılardır bu dil senin dilindir.
neyse, bu dil derslerde okutulursa, ben türkçenin ve bu ülkenin edebiyatının kendini aşacağına, duygu ve düşünceleri tasvip etmede ki bütün tıkanıklıklara bir çözüm çıkacağına canı gönülden inanıyorum.
şener şenin kibar feyzo filminde köylüye hitaben söylediği kelime. her ne kadar faşo ağa da olsa komik yav.
http://www.youtube.com/watch?v=BQ3Co3JAG_g ahanda video burada. 40. sn den sonra.
http://www.youtube.com/watch?v=BQ3Co3JAG_g ahanda video burada. 40. sn den sonra.
şimdi amerikalılar ne kadar salak ise türkler de o kadar salak. sen amerikanın tüm halkının, gününü labaratuvarda bilimsel deney yapmaya çalışan, sporda rekor kırmaya çalışan, nobel ödülü almaya çalışan, insanlar mı zannediyorsun, hayır! sadece bir adam uzaya mekik göndermeye çalışıyorsa onu gönderiyor sadece, devlet bu konuda her türlü desteği sağlıyor vs vs. burada ki gibi gözlem evinde iki tane fizikçi sabahtan akşama kadar çay içmiyor.
yok 'amerikan güreşi gibi salak bir şeyi izliyorlar falan filan' e kardeşim bu amerikan güreşini bütün dünyaya pazarlıyorlar ama.
senin salak dediğin adamların bütün salakça bulduğun şeyleri dünya izliyor. hee ne demek. salaklığı pazarlayabilen zeki adamları var.
yani sen kendinle kıyaslama bir de. boğaziçinden mezun olmuşsun, odtü den mezun olmuşsun. amerikaya yüksek lisansa gidiyor adam. orda oturmuş burger king'ini yerken amerikan güreşi izleyen ve bundan zevk alan adamla kıyaslama kendini.
velhasıl amerika çok iyi bir aristokrat tabaka tarafından yönetilir. o yüzden böyle güçlüdür.
yok 'amerikan güreşi gibi salak bir şeyi izliyorlar falan filan' e kardeşim bu amerikan güreşini bütün dünyaya pazarlıyorlar ama.
senin salak dediğin adamların bütün salakça bulduğun şeyleri dünya izliyor. hee ne demek. salaklığı pazarlayabilen zeki adamları var.
yani sen kendinle kıyaslama bir de. boğaziçinden mezun olmuşsun, odtü den mezun olmuşsun. amerikaya yüksek lisansa gidiyor adam. orda oturmuş burger king'ini yerken amerikan güreşi izleyen ve bundan zevk alan adamla kıyaslama kendini.
velhasıl amerika çok iyi bir aristokrat tabaka tarafından yönetilir. o yüzden böyle güçlüdür.
Yatağından yeni kalkmışsındır. Bütün gece küçük bir odada durmuşsun, uyumuşsun. Sonra bir şey için dışarı çıkarsın işe gitmek için, bakkala gitmek için. Aniden bir rüzgardır yüzünü okşayan. Bir kokusu var o rüzgarın, o havaların. Güzel havaların, güneşi yakmayan havaların. Her şehirde, her ilçede bile ayrıdır o koku, o hava. Nereden geldiğini bilemezsin, neyin kokusu olduğunu bilemezsin neyin habercisi olduğunu da. Sadece bir kere daha tanrıya bu kokuyu almayı nasip etmesini istersin. Bu erguvan çiçeklerinin üzerine biraz lavanta serptirilmiş gibi kokan rüzgar. Ama betimi güzel diye böyle dedim. Yoksa bu çiçek kokusu değil, ağaç kokusu da değil. Ruhunun yeniden doğuş sancılarını başlatan. Ama bir o kadar anında unutulan. içinde ki bebeği direkt içeride kalmasını sağlayan bu hayat, bu kokuyu da unutturur günün büyümesi ile. Bu kadar cömertliği ile her zaman, hiç beklenmedik anda burun deliklerimden bir sel gibi geçen. Bu hayatı yaşanılabilir kılan şeyler silsilesinden. Güzel koku, cici koku. Bırakma beni hiçbir zaman. Yağmurla karışan koku, toprakla karışan koku. Kendine özgü koku. Senin bir adın yoktur. Bir şeye de benzemiyorsun. Adını ne koyayım senin. Limon yapraklı koku
herkese elbet bir kere uğramıştır bu meçhul koku.
herkese elbet bir kere uğramıştır bu meçhul koku.
sanki arayınca açacak hissi verir. eşyaları da öyle his yaratır.
şimdi bu aslında doğru ama doğru olmayan bir şeydir. şöyle ki;
vücudumuzda oksidasyon denen bir şey var. (bkz: oksidasyon)oksidasyon besinlerin oksijenle kimyasal olarak birleşip besinleri yakmasıdır. bu şekilde enerji açığa çıkarmak ister vücudumuz.
yaşlanmakta, ne kadar oksidasyon yapmışsan o kadar yaşlanmışsın demektir. yani 70 yaşında ki bir insan 20 yaşında ki bir kişiye göre daha fazla nefes alıp besinleri enerjiye çevirmiştir. vücut ne kadar oksidasyon yaparsa kendi yaşlanma genetik bilgilerini arttırır ve vücudun çoğu hücresini nekroze eder. yani biz aslında ne kadar az nefes alırsak o kadar az yaşlanmış oluruz(matematiksel olarak yani öyle de değil. nefesinizi falan tutmaya çalışmayın)
spor yapan bir insan da diğer insanlara göre sürekli daha fazla nefes alıp verdiği için oksidasyon sayısı daha fazladır ve daha çabuk yaşlanma aşaması gerçekleşir. sporcuların sporu bırakır bırakmaz hemen çökmesi bu yüzdendir.
pekala. ne yapmalı. düzenli ve hafif spor yapmalı 20 yaşında olsanız bile orta hızlı tempoda yürüyüş, yüzme vs gibi sporlar en güzelidir. ve olabildiğince antioksidan madde tüketilmeli. bunlarda meyve sebzelerde falan var. neyse böyle işte gençler. görüşürüz.
vücudumuzda oksidasyon denen bir şey var. (bkz: oksidasyon)oksidasyon besinlerin oksijenle kimyasal olarak birleşip besinleri yakmasıdır. bu şekilde enerji açığa çıkarmak ister vücudumuz.
yaşlanmakta, ne kadar oksidasyon yapmışsan o kadar yaşlanmışsın demektir. yani 70 yaşında ki bir insan 20 yaşında ki bir kişiye göre daha fazla nefes alıp besinleri enerjiye çevirmiştir. vücut ne kadar oksidasyon yaparsa kendi yaşlanma genetik bilgilerini arttırır ve vücudun çoğu hücresini nekroze eder. yani biz aslında ne kadar az nefes alırsak o kadar az yaşlanmış oluruz(matematiksel olarak yani öyle de değil. nefesinizi falan tutmaya çalışmayın)
spor yapan bir insan da diğer insanlara göre sürekli daha fazla nefes alıp verdiği için oksidasyon sayısı daha fazladır ve daha çabuk yaşlanma aşaması gerçekleşir. sporcuların sporu bırakır bırakmaz hemen çökmesi bu yüzdendir.
pekala. ne yapmalı. düzenli ve hafif spor yapmalı 20 yaşında olsanız bile orta hızlı tempoda yürüyüş, yüzme vs gibi sporlar en güzelidir. ve olabildiğince antioksidan madde tüketilmeli. bunlarda meyve sebzelerde falan var. neyse böyle işte gençler. görüşürüz.
dostoyevski'nin pek anlamlı sözüdür.
Hayat, doğduğumdan beri yaşadığım, içinde bulunduğum şu şey,fazla ilginç. dostoveyski diyor ki; bir idam mahkumuna demişler seni okyanusların etrafını sardığı koca bir kayalık üzerinde sonsuza kadar tutacağız buna mı razısın yoksa ölmeye mi? adam hemen koyun demiş beni o kayanın üzerinde hayatta kalmak, ah şu havayı içime çekmek kafidir bana demiş. Adam her şeye rağmen hayatta kalmak istemiş. Dostoyevski her şeye rağmen hayatta kalmak istermiş.
Sonra dostoyevski yine diyor ki; anlamaya başlayınca ölmek istiyor insan. ne söyletiyor buna onu, nerde kocaman bir kayanın ortasında sonsuza kadar durma isteği, bütün insanlığa ölümden sonra hayat hayalini uydurtacak o sonsuza kadar yaşama isteği, neden bir gün öleceğini kabul edememişti de şimdi ölmek istiyordu. Sadece gerçekleri görmek ve anlamak onu intihar etmeye sürüklüyordu. Ben galiba bu sorunun yanıtı kendi zihnim ve bedenimde tahlil ettim. Yaşayarak, anladım galiba.
Anlayınca ölmek istiyor insan, önce bir takım basit şeyleri anlıyorsun. Sonra dayanılmaz oluyor bu uçurumun derinliğinde ki karanlık. Okula başlıyorsun, tarih öğretiyorlar sana atalarımızın ne kadar şanlı olduğunu, onların ne kadar doğru işler yaptığını, vatan sevdası diye bir şeyler aşılıyorlar sana, başkalarının acılarını anlayamıyorsun bu yüzden. yaşadığın coğrafyanın güzelliğinin dünyadaki herkes tarafından göz ucuyla kesiliyor olduğunu anlatıyorlar, başka memleketlerde ki güzellikleri göremiyorsun bu yüzden. Okullar da dizilerde kibar, eli mürekkep görmüş insanlardan zarar gelmeyeceğini söylüyorlar, güveniyorsun arkandan vuruyorlar, o yüzden biraz geç anlıyorsun. iyi kalpli, yardım sever ve kibar olmanın bir işe yaramadığı, hükmeden, söz geçiren, kaba, bilgiçlik taslayan birkaç ciğersizin daha çok değer gördüğünü anlıyorsun. insanlara bir şey anlatmak istiyorsun, senden kaçtıklarını anlıyorsun, herkes sana kızıyor, hiç kimse seni sevmiyor, çünkü onlar gibi değilsin, onların güldüğü şeylere gülemiyorsun, onlarla tatile çıkamıyorsun, onların bu acımasızlığına ve para gözlülüğüne göz yumamıyorsun bu yüzden senden nefret ediyorlar. Çok yalnızım diyorsun, ne zaman başımdan gideceksin diyorlar. Sevmek istediğin bir kadınla birlikte bir şeylere başladığın zaman. Ona saygılı, ezmeyen, boğmayan, bir hayat birlikteliği sürmek istiyorsun, o istiyor ki bana hakim hükümdar olsun istiyor. he ya deveye diken insana siken. Öyle ya. En sonunda da insanların bu durumda kendi kanlarında boğulurcasına bir boşluğa düştüklerinde, tek sığınağı ve en kolayı, devletlerine ,vatanlarına sahip çıkmak babında milliyetçi pis ırkçı davranışlarına katlanmak zorunda oluyorsun. Beş para etmeyecek bir menfaat için, dostluklarını arkadaşlıklarını harcayanları, uyanık, zeki, işini biliyor gibi iltifatlarla daha da pohpohlandığını görüp kafayı yiyorsun. Anlayınca ölmek istiyor ya insan bu yüzdendir.
O yüzden bana göre de değil bu dünya dostoyevski, bir avuç, kendini bilmez, yalancı, iftiracı, yalaka, hırsız, duygusuz için yaratılmıştı bu dünya. Bana göre değil bu kabus. Velhasıl kıyamet kopması, ne kadar kötü olabilir ki bu hususta ve düzende.
Hayat, doğduğumdan beri yaşadığım, içinde bulunduğum şu şey,fazla ilginç. dostoveyski diyor ki; bir idam mahkumuna demişler seni okyanusların etrafını sardığı koca bir kayalık üzerinde sonsuza kadar tutacağız buna mı razısın yoksa ölmeye mi? adam hemen koyun demiş beni o kayanın üzerinde hayatta kalmak, ah şu havayı içime çekmek kafidir bana demiş. Adam her şeye rağmen hayatta kalmak istemiş. Dostoyevski her şeye rağmen hayatta kalmak istermiş.
Sonra dostoyevski yine diyor ki; anlamaya başlayınca ölmek istiyor insan. ne söyletiyor buna onu, nerde kocaman bir kayanın ortasında sonsuza kadar durma isteği, bütün insanlığa ölümden sonra hayat hayalini uydurtacak o sonsuza kadar yaşama isteği, neden bir gün öleceğini kabul edememişti de şimdi ölmek istiyordu. Sadece gerçekleri görmek ve anlamak onu intihar etmeye sürüklüyordu. Ben galiba bu sorunun yanıtı kendi zihnim ve bedenimde tahlil ettim. Yaşayarak, anladım galiba.
Anlayınca ölmek istiyor insan, önce bir takım basit şeyleri anlıyorsun. Sonra dayanılmaz oluyor bu uçurumun derinliğinde ki karanlık. Okula başlıyorsun, tarih öğretiyorlar sana atalarımızın ne kadar şanlı olduğunu, onların ne kadar doğru işler yaptığını, vatan sevdası diye bir şeyler aşılıyorlar sana, başkalarının acılarını anlayamıyorsun bu yüzden. yaşadığın coğrafyanın güzelliğinin dünyadaki herkes tarafından göz ucuyla kesiliyor olduğunu anlatıyorlar, başka memleketlerde ki güzellikleri göremiyorsun bu yüzden. Okullar da dizilerde kibar, eli mürekkep görmüş insanlardan zarar gelmeyeceğini söylüyorlar, güveniyorsun arkandan vuruyorlar, o yüzden biraz geç anlıyorsun. iyi kalpli, yardım sever ve kibar olmanın bir işe yaramadığı, hükmeden, söz geçiren, kaba, bilgiçlik taslayan birkaç ciğersizin daha çok değer gördüğünü anlıyorsun. insanlara bir şey anlatmak istiyorsun, senden kaçtıklarını anlıyorsun, herkes sana kızıyor, hiç kimse seni sevmiyor, çünkü onlar gibi değilsin, onların güldüğü şeylere gülemiyorsun, onlarla tatile çıkamıyorsun, onların bu acımasızlığına ve para gözlülüğüne göz yumamıyorsun bu yüzden senden nefret ediyorlar. Çok yalnızım diyorsun, ne zaman başımdan gideceksin diyorlar. Sevmek istediğin bir kadınla birlikte bir şeylere başladığın zaman. Ona saygılı, ezmeyen, boğmayan, bir hayat birlikteliği sürmek istiyorsun, o istiyor ki bana hakim hükümdar olsun istiyor. he ya deveye diken insana siken. Öyle ya. En sonunda da insanların bu durumda kendi kanlarında boğulurcasına bir boşluğa düştüklerinde, tek sığınağı ve en kolayı, devletlerine ,vatanlarına sahip çıkmak babında milliyetçi pis ırkçı davranışlarına katlanmak zorunda oluyorsun. Beş para etmeyecek bir menfaat için, dostluklarını arkadaşlıklarını harcayanları, uyanık, zeki, işini biliyor gibi iltifatlarla daha da pohpohlandığını görüp kafayı yiyorsun. Anlayınca ölmek istiyor ya insan bu yüzdendir.
O yüzden bana göre de değil bu dünya dostoyevski, bir avuç, kendini bilmez, yalancı, iftiracı, yalaka, hırsız, duygusuz için yaratılmıştı bu dünya. Bana göre değil bu kabus. Velhasıl kıyamet kopması, ne kadar kötü olabilir ki bu hususta ve düzende.
ihaleye fesat, para ve ticari yasa dışı eylemler için saymıyorum. diğer bütün fezlekeler siyasilerin kendilerini aştıkları için vardır. bu ülkenin şu haldeki anayasası, darbe anayasasıdır, kurumları darbe kurumlarıdır, kanunları darbe kanunlarıdır, demokrasi ve insan hakları ile pek az alakası vardır. nihayetinde yenilikçi farklı görüşler ortaya atan siyasiler için fezlekeler her zaman var olacaktır. bu ülkede kan dursun dersin bunun çözümü olabileceğine inandığın şey için uçuk bir örnek gösterirsin fezleke hazırlarlar, anayasada korunma altına alınmış çoğu şey bu yıllarda anlamı yitirmiş dersin ona göre iş yaparsın yine fezleke yersin. bu şekilde fezleke yemeyenlerde darbe anayasına bağlı, düşünmeyen, yenilikçi olmayan, üretmeyen siyasi parti ve gruplarıdır ki onlar bazı şeyleri ezberlemişlerdir bu yolda giderler. cuntacıların akıl ile çizilmiş yola karşı hiç bir tepkileri yoktur.