bugün

sevdiği entry'ler

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

görsel

başak burcu erkeği

tespitlerime devam ediyorum.

-kadınların argo konuşmasından nefret etmeleri: kadınların argo kelimelerle, lanlı lunlu konuşmaları bu erkekleri çok rahatsız eder. çok hoşlandıkları bir kadının böyle konuştuğunu gördüğünde anında soğuyabilir ve ondan uzaklaşabilir ki genelde öyle olur. çok aşıklar ise belki görmezden gelebilirler ama.

-ağzı sıkı olmaları: başak burcu erkeğine bir sır verin ve sırrınız mezara kadar onunla gitsin. öyle mert, öyle delikanlı insanlardır bunlar. en güzel huyları budur belki de. bu anlamda en güvenilir erkek olduklarını söyleyebilirim.

-hatalarını itiraf etmesi: eğer saçma bi harekette bulunduysa, belli bir zamandan sonra bunu size itiraf edip, af dileyebilir. küçük bir çocuk gibi davranabilir. sinirlendiğinde sizi kırıp sonra hatasını anlayabilir ve telafi etmeye çabalar. siz hatalıysanız, doğru kelimelerle onu kandırabilirsiniz.

-gamsız olmaları: kolay kolay, hiçbir şeyi kendilerine dert edinmezler. çoğu zaman gamsızdır, vurdumduymazdır. bu, olayları önemsemediğinden veya takmadığından değil, hayata olan bağlılığından ve üzülmeyi mantıksız bulmasından kaynaklanır. ona göre hayat, hiçbi şeye üzülmeye değmeyecek kadar kısa ve güzeldir. çevresinde depresif, ağlak kızlar görmeye tahammül edemeyebilir. başak erkeği, bir şeye ağlıyorsa çok özel bi durum olmuştur bilin ki. gözyaşlarını yalnız iken harcar. gururludur.

-hafızasının çok iyi olması: hafızaları çok iyidir başar erkeklerinin ve yapılan iyiliği de kötülüğü de unutmazlar. iyiliği takdir ederler, kötülükler hakkında pek konuşmazlar. dedim ya, sinirlerini bozmak istemezler. zaten oturup dert yanan, sıkıntılarını paylaşan bi erkek tipi değildir.

-içine kapanık olmaları: evet, dediğim gibi. dert anlatmazlar, bir şey paylaşmazlar kolay kolay. güçlü ifadelerini korumak isterler. bu huyları, onların biraz içine kapanık olduğunu söyleme hakkını veriyor sanırım bana. * her zaman olmasa da genelde böyle bi kapalı kutu tavırları vardır.

-ikna edilmesi zor erkek: kendilerinin ikna kabiliyeti çok iyi olmasına rağmen, ikna edilmesi, laf dinletilmesi zor erkeklerdendir. biraz mükemmeliyetçi olmasından dolayı kolay ikna olmaz. beraber alışveriş yaparken "o renk sana hiç olmadı, bence maviyi denemelisin" diye fikir bile verebilir.

-kinci olması: yapılanları unutmaz demiştim. bunun bi üst seviyesinde de kinci olduğunu söyleyebilirim. başak burcu erkeği birine kin tutmuşsa o kişi yandı, boku yedi ben söyleyeyim baştan.

-kolay sıkılır. işine gelince ilgili işine gelmeyince ilgisizdir. yalan söylemeyi pek beceremez.

-aşık olduklarında; gözü kimseleri görmez. romeo gibidirler. sadakat en üst düzeydedir. 2-3 saatlik yolu, elinde çiçeklerle sizi 20 dk görebilmek için bile gelecek kadar romantiktir. sevgisini damarlarınızda bile hissedersiniz. prensesmişsiniz gibi davranır.

kısacası; başak burcu erkeği, yağmurda el ele koşabileceğiniz, gideceğini ve birgün sizden sıkılabileceğini bile bile sımsıkı sarılabileceğiniz, size aşık olduğunu söylerken sesinin titremesine engel olamayan çocuk ruhlu kocaman yürekli bir adamdır.

not: başak burcu erkeği yazılarımın hepsi senin içindi, sende gördüklerimdi. şimdi sen yoksun, ne çok iz bırakmışsın başak burcu erkeği...

başak burcu erkeği

bazı özellikleri şöyledir. başlıklar halinde ele alacağım.

-ukala olmaları: ukaladır bunlar. bazen şakayla karışık, bazen ciddi anlamda sizinle taşak geçebilirler. ukalalık onların doğalarında vardır.

-eleştiri yapmaları: otu boku eleştirmeye bayılırlar. kendilerinin hataları söylendiğinde triplere girip konuyu kapatmaya çalışırlar. onlar hep mükemmel, cici erkektir(!) onları eleştirmeyin, hiç gelemezler eleştiriye.

-bencil olmaları: başak erkekleri benmerkezci tiplerdir. biraz narsist bi yapıları vardır. kendilerini sever ve değer verirler.

-kendine has bir çekiciliğe sahip olması: başak erkekleri ilginç bir şekilde cool bi tiptir. çekicilik mıknatısı taşımaktadır. en kalabalık ortamda bile göz göze gelince sizi etkileyebilir.

-ikna kabiliyeti: çok iyi bi ikna kabiliyeti vardır bu erkeklerde. kendi dediklerini yaptırmakta üstüne yoktur. bir de bunu öyle bi şekilde yapar ki sanki siz istiyormuşsunuz da kendi hür iradenizle yapıyormuşsunuz gibi bi hava yaratır. hitabeti çok kuvvetlidir.

-özel bir ilgi alanı olması: başak erkekleri müzik, sinema, dans, spor, giyim-kuşam vs mutlaka bir şeye özel bir ilgi duyar.

-ayrıntıcı olması: ilgi duyduğu şeylerle alakalı olarak araştırma yapmayı ve detayları öğrenmeye bayılır.

-titiz ve takıntılı olmaları: yapılan yemeğe bahane bulabilirler mesela ya da gömleğinin iyi ütülenmediğini söyleyebilir. titizdirler ve annelerine kan kusturabilirler evde. sonrada gider pasaklı kadınlarla ve iyi yemek yapamayan kadınlarla evlenirler.

-bakımlı, hanımefendi, abartısız kadınları severler. bakımsız bir kadınsanız yanına bile yaklaşmayın.

-bağlanma korkusu olması, dengesizliği: ıssız adam tipler başak erkeklerinden çıkar genelde. birgün sizsiz olamayacağınızı söylerken, ertesi gün kafasını dinlemek istediğini ve onu bi süre rahat bırakmanızı isteyebilir. sikinin doğrusuna gider yani. görüp görülebilecek en dengesiz erkeklerdendir.

-kıskançlığını belli etmeyi sevmemesi: başak erkekleri kıskançtır ama kıskandığını belli etmekten nefret eder. dikkatli olursanız, gözündeki ateşi, sinir harbini görebilirsiniz. genelde susup iç çekerler ve uzaklaşırlar. damarına çok basarsanız yolda elinizi bırakıp kendi başına yürümeye devam edebilir.

not: benim tespitlerim böyle ama özel bi ricam olacak. isviçreli bilim adamlarının başak burcu erkeklerini incelemelerini istiyorum. kinder süpriz yumurta gibi hepsi de. içinden ne çıkacağını bilmiyorsunuz ama çikolata çok lezzetli.

5 şubat 2017 gülse birsel köşe yazısı

nilhan osmanoğluna ayarı verdiği, içimizin yağlarını eriten yazıdır.:

nilhan sultan hanımefendi hazretleri, canınıza da yetse, yapacak bir şey yok. ayaklar baş oldu, sorma bacım! galatasaray adası’nı filan vermeyeceğim size çünkü artık orası bizim kraliyet ailesinin. dava da açma, kraliyet ailesi kalabalık, 80 milyonuz hangimizle uğraşacaksın?

nilhan osmanoğlu, 2. abdülhamit’in beşinci kuşak torunuymuş. ve parlamenter sistem kendisinin canına yetmiş. sultanı üzmüşüz, görüyor musun sen?

bu bir “yav bir gidin allasen, şaka mısınız?” yazısıdır. ha derseniz ki, koskoca sultana bıdı bıdı yapan sen kimsin? hemen söyleyeyim efenim.
ordu gölköylü feyzullah bey ve uşak merkez ilçesinden asım bey’in torunu gülse sultan ben!

nilhan hanımcığım, benim dedeler osmanlı sultanı değillerdi ama çok kral adamlardı. napolyon’un “benden daha zengin tek insandır” dediğini iddia ettiğiniz 2. abdülhamit padişahımız (ki o doğduğunda napolyon ölmüştü, neyse üstünde durmayacağım) gibi varlıklı değillerdi tabii. galatasaray adası’nı filan bırak, bir elma bahçesi bile yok bize dededen kalan. ama çok acayip istiklal madalyaları var. dizi dizi. artık kaç yerlerinden yaralandılarsa bu memleketin bağımsızlık savaşında, bildiğin koleksiyon olmuş. “bildiğin” diyorum da o dönemleri bilmezsiniz, sizin aile yurtdışındaydı sanırım! e biz de n’apalım, sizin dedeler gidince, ailecek kendi sultanlığımızı kurduk:

babam mesela, uşak’tan istanbul’a gelip, yurtta kalarak hukuk fakültesinde okudu, çok kral bir avukat oldu.
evlerimizi, arazilerimizi, işyerlerimizi istiyormuşsunuz...

ben, cumhuriyetin, o canınıza yeten parlamenter sistemin, hatasıyla sevabıyla inşa ettiği devlet okullarında ilkokulu, liseyi, üniversiteyi bedava okudum. sonra meğer sistem o kadar da kötü değilmiş ki o okullarda aldığım eğitim, dünyanın en ‘kral’ üniversitelerinden columbia üniversitesi’nde yüksek lisansa kabul edilmeme ‘yetti’.
19 yaşından beri yazıyorum. muhtemelen son 15 yılda yaptıklarımın bazılarını takip ettiniz, eğer türkiye’de yaşadıysanız... napolyon’u ilgilendiren konuları filan bırak. evet piremses gibi hayatım var o ayrı da esas gülüyorlar, tanıyorlar, seviyorlar, sayıyorlar. kime sorsan gösterir. kalplerde taht kurdum desem yeridir, affedersin! yani kusura bakma, artık prenses benim! biziz!
e cumhuriyet böyle bir şey. krallık, kraliçelik bedava değil. bileğinin hakkıyla. yani kadın, erkek, fakir, zengin, köylü, kentli, herkes kral olabiliyor o ‘canınıza yeten düzende’... ‘since 1923’!

siz illa sultan mı olmak istiyorsunuz nilhan hanım kardeşim? internet sitenizde osmanlı tarzı eşyalar satıyorsunuz ya... o işi öyle bir büyütüp o kadar başarılı, o kadar yenilikçi, orijinal bir hale getirirsin ki sana “vay be, e-ticaretin sultanı oldu” derler, anca öyle olur o. ondan sonra bileğinin hakkıyla para, şan, şöhret, sevgi, saygı kazanmış biz sıradan ölümlüler gibi karşımıza geçer, “ha bir de benim 5 kuşak önceki dedem sultan 2. abdülhamit” dersin. “aa ne hoş” deriz biz de, sohbetin kenar süsü olur.
tabii amazon’u filan kurmadıysan, e-ticaretle ada almak zor. siz galatasaray adası dahil, istanbul’un farklı yerlerinde vatandaşların çalışıp çabalayıp aldığı evlerin, işyerlerinin arazilerini filan istiyormuşsunuz. hatta türkiye cumhuriyeti’ne avrupa insan hakları mahkemesi’nde dava açacakmışsınız.
olmaz. bir kere galatasaray adası benim! arada yazın gidip yüzüyorum ben orada. vermem, kusura bakmayın. ben ve kraliyet ailem ekonomik şartlarımız sınırlarında oradan faydalanma hakkına sahibiz. kraliyet ailesi de artık çok kalabalık. 80 milyon olmuşuz, dün söylediler. yani dava filan zor, hangi birimizle uğraşacaksın?
vaziyet böyle sultanım, gördüğün gibi ayaklar baş oldu; bacaklar, kollar yani tırnaklarıyla kazan herkes baş oldu özetle. e tabii canınıza yeter, kolay mı?
sevgi, saygı ve muhabbetle...
imza
çok kral insanlardan istiklal madalyalı gazi feyzullah ve asım beylerin torunu
gönüllerin sultanı gülse hanım

http://www.hurriyet.com.t...ik-prenses-benim-40355968

sabaha bir şarkı bırak

ne tatlı şarkıymış. içim kabardı.
Nickodemus - Mystery of Life (feat Andrea Monteiro)
http://www.youtube.com/watch?v=-MZ1rsSrq5Q

sürekli uyuma isteği olan türk kızı

tipik türk kızıdır. gel gardaş tespitin amına koyalım biraz.
27 yaşındayım.
Ve şu anasını siktimin hayatında hangi kız hayatımdaysa denk geldiğim belli başlı şeyler var. Sahip olduğum iki ablam da dahil.

-hep bir uyuma istekleri var. Evet sürekli hiç bitmiyor her gün geç yatıyor geç kalkıyor. Hatta geç yatmasa bile çok uyuduğu için yorulan gördü bu gözler.

-hayatın tüm yükünü o çekmiştir. evet ve kesinlikle ailesi baskı yapıyordur ona. kendisi 20 yaşındadır ama inanır mısınız yaşadıkları onu 60 yaşında gibi hissettiriyordur. ne yaşadıysa bu kadar anasını sikim hepsi böyle.

-yapmak istedikleri birsürü şey vardır ama hiçbirini yapamıyordur ve bu yapamayışlarının sebeplerini anlatmaya uzatmaya bayılır. öyle ki. yok annesi böyle dedi, yok ailesi şuna izin vermedi. yok şu sebep oldu yok bu. hiç ama hiç bitmez bu siktimin bahaneleri.

-çok sevmiştir. evet hep en çok o sevmiştir ve pişmandır anasını sikim. haketmediği değerler görmüştür. eğer yaşadıklarını anlatsa falan piuuv roman falan olur mazallah.

-kimse üstüne alınmasın biliyorum burada çok fazla bayanda yok ama benim normal hayatımda denk geldiklerim iki kelimeyi bir araya getiremeyen tipler. Evet bir konuyu doğru yere götüremiyorlar konuşma nereden başlıyor aaa sonuna bi bakıyorum bunun sorunlarına dönmüş. la ne ara geldik buraya ızdırabını sikiyim ya.
Not: ağzı iyi laf yapan kültürlü kızlara denk geldim genelde bu tipler de erkekleri kontrol altına almaya çalışan egoist tipler oluyorlar. bu tiplere köpek gibi davranın evet köpek gibi muamele yapın kedi gibi dibinize gelirler.

-bak bunlar yalnızlıktan ödleri kopar evet, bir toplulukta yalnız kalmak en büyük korkularıdır ama sağolsun ki teknoloji hemen imdadına yetişir. toplu taşımaya mı bindin ? Hemen telefonunu çıkart hiç bildirim gelmese bile ekrana bak bak aç kap aç kapa artema anasını sikiyim.

-facesi olmayabilir,twitteri olmayabilir ama ölümüne instagram ya da whatsapp kullanma bağlılığı vardır. bunların whatsapp grupları varya anasını sikiyim nasıl bir sahtecilikse, herkesin tek ve yegane amacı birbirini kıskandırmak. kısa bir örnek ulan ablamla ve onun bir arkadaşıyla tatile çıktım ulan ellerinden telefon düşmüyor öyle ki snap manyağı yaptılar beni canlı yayın yapıyorlar lan havuzun başında ben bunlara küfür ediyorum bunlar snap çekip atıyor. lan bu insan 32 yaşında ayıp amk . yok yemek şöyle hooop çek hemen gruba at sonra herkes bende ondan daha güzeli var diye binbir türlü yemek fotosu, yok oohhs efam olsunlar. o anları düşündükçe çıldırıyorum.

-bu tipler ayrıca hastalık hastasıdır. evet amk sanki HIV pozitifler bağışıklık sistemleri çökmüş gibi bütün kışı hasta geçirirler. baharları sürekli yorgundurlar.

ulan hepsi bana mı denk geldi ? evet geldi kardeşim. bu yaşıma kadar zikir meclislerinde zikir de çektim, semazen dönerken ney de çaldım, en dip meyhanelerde emekli amcalarla maç izleyip bira da içtim türkü de söyledim, satanist tipli eroinman tiplerle aynı evde de kaldım, kendi ailemle de çok vakit geçirdim. inşaatlarda bonzai de çektim, gidip askeriyede sivil personel olarak da çalıştım. yemediğim bok kalmadı. ama bunları yapmayan kıza denk gelemdim.
sabah 8 akşam 4 çalışan kızlar için de söyleyeyim tespiti felan sikip atmış sayılmazsın eminim sende her gün sabah erken kalktığın için yorgunluktan ölüyorsundur şimdi. Hep uyur demedim zaten ben hep uykuludur, uyuşuktur, mayışıktır.

-bunlar varya felsefe yapmanın f sini bilmez. Sen hiç bayan filozof gördün mü? googldan arayıp getirme buraya at kafası bizde biliyoruz vardır ama hiç gördün mü sorduğum zaman erkeke filozof söylersin ama bayan filozof ? bunlar böyle işte.

edit: kimlerin eksiliyor tahmin edebiliyoruz, yarası olan gocunmasın lütfen şurda kendi deneyimlerimi paylaşıyorum.

edit 2: kız arkadaşım yok, çok odlu zamanında ama şu an yok, olması ihtimal dahilinde de değil sebebi de yukarda yazdıklarım. ayrıca bir kıza ayar olup gecenin bu saatinde başlık acacak bir ergen olmadığımı anladığınız varsayıyorum yaşım 17 değil kardeşim 27. sadece kız arkadaşlarımdan değil ablam dahil tüm çevremdeki bayanlardan bahsediyorum hatta aradaki istisnalardan da bahsediyorum değil mi. lütfen gözlerinizle okuyun götünüzle değil.

edit 3 : küfürlü yazmamı eleştirenler oluyor. haklısınız daha az küfürlü yazsam daha az eksi alırdım ama bunları gerçek hayatta anlatırken çok daha küfürlü yazıyorum. ayrıca küfür kötü birşey olduğunu düşünmüyorum, hiç küfür edemedğimi ortamlar bana kendimi kastırıyor.

yaran capsler

kendimce en beğendiğim birkaç derleme.

bu salak amcamızla başlayalım;

görsel

gel de evlen;
görsel

ah şu kızların çektiği;
görsel

adam king.
görsel

görsel

obur;
görsel

geliyor gönlümün efendisi;
görsel

obur 2;
görsel

ehehe;
görsel

görsel

görsel

ilişkiler;
görsel

sınav stresi;
görsel

görsel

bakışlara bak ya;
görsel

yapma bunu :')
görsel

öğrenmek güzel şey;
görsel

ve son. allahını seven yordim etsin
görsel

tipe bak ya.

amına koyum dava etmezsen diyen müşteri

Turkcell müşteri hizmetlerini aramış ve derdimi çözmedin ya amına koyum dava etmezsen diyerek yarmış ve müşteri hizmetleri adı, markası kuruluş ne olursa olsun dillendiremediğimiz konuşmayı yürek yemiş bir müşteri yapmıştır.
Bir anlık denk gelinen videonun linki: https://youtu.be/DfM4ECcnemw

Edit: turkcell karşıma hep karıları çıkarıyor.(bulmuş da bunuyor)

sonra bir daha gördün mü abi o kızı

ekşi sözlüğün gelmiş geçmiş en efsane isimlerinden terelelli temcik'in efsane hikayelerinden biridir. okunması gerekir. yoksa eksikliktir.

--spoiler--
kocamustafapaşa da bir evdeyim. istanbulun alışıldık, eski, dökük, eşyaları birbirinden uyumsuz az rutubet kokulu bir bekar evinde misafirim.
normalde bu evde misafir olmam ben çünkü kendi evime en yakın arkadaş evi bu mekandır. bende anahtarı vardır. evde kahve kalmaz gelir alır giderim. bilmukabil, benim evden de gecenin üçlerinde ne çukulatalar kaçar bu eve.

ben lazım oldu diye mavi fularımı geri almaya girdim eve.
yerini de telefonla sorup öğrendim.
kapıyı açmamla içerdeki adam irkildi. ben irkilmeyi geçin bir kalemde çığlığı bastım. evsahibinin babası yok ve bu adam sevgili olmak için fazlasıyla olgun.
o halde iyiniyetli bir seçenek kalmadı geriye sandım.

şık bir takım elbise adamın üzerinde. alışılmış baba figüründen bağımsız, dümdüz bir karın.
elli küsür yıllık saçlarını jölelemiş, bütün salon traş kolonyası kokuyor.

neyse atlattım ben paniği. ziyadesi ile kibar bir beyfendi. aile dostları imiş.
telefonla teyit aldırdı bana güvenebilmem için.arkadaşımı aradım. -gelmiş mi?- dedi.-iyi bir insan, ileride sık sık karşılaşırsın umarım- dedi. gülüyor da şırfıntı içten içe. anlamadım ama adam güvenilir duruyor.

beyefendi (bizim kız adamın adını da söylemedi bana kim olduğunu da) - çok korktunuz siz, bir kahve ikram edeyim acaleniz yoksa-

ne acelem olacak beyfendi, acelem olsa mavi fularları kafaya takıp terliklerle yollara düşer miyim? kahve ise en zayıf olduğum nokta.

ben diyorum ki adama; siz tam olarak nesi oluyorsunuz?
o bir anda tüm mantığını mutfakta bırakmış gibi yerdeki kenarları püsküllü turuncu mindere bakıyor.

başlıyor, başlıyoruz:

yıllardan 1975.
ben o zamanlar harp okulundayım. cerrahpaşa' da da bir güzel restoran var samatyaya inen yokuşta.
aslında yasaktır bize alkollü ortamlar ama, hergün denize bakıp da bir rakıya dilini değirememek zor iş.
kaçıp ayarladık birşeyler arkadaşlarla..

kırmızı kadife sandalyeleri var lokantanın. lokanta diyorum ama şimdiki tabiri ile restaurant.

mezeleri taze, etleri taa erzurumdan geliyor.
iyi biliyorum çünkü yıllarca her hafta gittim sonraları.
neyse, dün gibi aklımda tam su servisi yapıyordum rızanın bardağına, bir sarılık gördüm lokantanın sütunları arkasında. kafamı iyice eğdim ki bu nedir göreyim.
dedim ki- bana deseler, hayalindeki kızı resmet, böyle güzel çizemezdim.-
öyle bir duruluk, hiç boyasız dudakları, hem şuh hem hanımefendi kahkahaları, zaten ses de çizilemez ve anlatılamaz değil mi ya?
bir saçları vardı, dedim ya ilk gördüğümde ışıklı birşeyler sandım.

üç kadehi yarım saatte hiçbirşey duymadan konuşmadan tatmadan içtim.
masadaki vazodan tek gülü aldım, yanına vardım.
saçmaladım sanki, ne dedim hatırlamıyorum. sadece -zahmet etmişsiniz, müesseseden birşey demesinler- dediğini hatırlıyorum. bunu söylerkenki gülüşünü çizebilmek için resim kurslarına gittim sonraları. ama olmadı.

o bana güldü ya, ben hergün samatya yollarını arşınladım. tam 42 gün sonra, başında kara bir yemeni, gözleri ağlamaktan şişmişken gördüm onu.
bir ev kadarlık mahalle camisinde gördüm.

kalakaldım cami kapısında, en sona o kaldı. kollarında iki kadın, ayakta duramıyor.
ama tanıdı sanki beni. kapıdan çıkarken yüzüme baktı -çok gülen gerçekten çok ağlıyormuş- dedi.

doğumgününde ilk kez gördüğüm kadınımı, bir de ailesinin cenazesinde gördüm.
sonra soruşturdum cenaze sahibini, öğrendim.
teyzesinin yanında kalmaya başlamış.
iki ay daha bekledim, sonra bir salı günü izin aldım, teyzesinin evinin orada beklemeye başladım. salıları pazar kurulurdu. bir umudum pazara gider diye..

hakikaten çıktı evden. ben gizli gizli takip ettim. hiç unutmam portakal seçiyordu. pardesüsünün cebine
10 sayfalık mektubumu bıraktım.

gene de haftada iki gün gittim samatyaya görürüm umuduyla.
hiç beklemediğim birgün geldi yanıtı.

sonra 3 ay hayatımın en güzel dönemini yaşadım.
hep film karesi gibiydi buluştuğumuz zamanlar.
her çay bahçesine geri dönerdim onu eve bıraktıktan sonra.
tüm konuştuklarımızı hatırlatırdım kendime.

biraz durgundu.
baba ocağı gibi olmuyor diyordu. hernekadar teyze, anne yarısı olsa da..

istetecektim ki tayinim çıktı.
taa batmana.
onu götüremezdim. tam bir istanbul hanımefendisiydi.
ben zaten aldırırım tayinimi diyordum.

ağlaşa ağlaşa vedalaştık.
tam da kartpostallardaki gibi vedalaştık garda.
saçından tutam aldım, o zamanlar adet öyleydi.
kendi göğsünde üç gün gezdirdiği bir mendil verdi.

dayanamadım batmanda. zaten denizi olmayan memleket denize alışanı daraltır.
kahverengiden başka birşey kalmamış aklımda. hiçbirşey umurumda değildi. istifamı verdim. babadan kalan parayla dükkan açarım dedim.
sevdiğim yanımda olur. kabul ettirene kadar istifamı, bir yığın işler geldi başıma. ankarada askeri mahkemeye çıktım. ama sonunda kurtardım yakamı.

ankaradan mevlana şekeri aldım. batmandan gümüş bilezikler, ipek şallar aldım. istanbula kadar hiç uyumadan geldim.

teyzesinin kapısını çaldım. durumu izah ettim. hayırlı bir iş için de ziyaret edeceğim inşallah dedim.
kadın boynunu büktü.
-size yazdı ama haber alamayınca biz ısrar ettik, nazdır sandık, yalan söylüyor sandık, nişanladık. dedi.

hayatımda ilk kez bir kadına kin duydum. kapısında ağladım yine de yalvardım. o adamla oturacağı evi temizliyormuş.
adresini istedim.
vermedi. ben çağırtayım dedi.

elimde hediye paketlerim, yoluk yoluk olmuş çicekler merdiven basamağında üç saat bekledim.

geldi, gözleri kan çanağı gibiydi.
-neden yazmadın? - dedi. imdat demiş son mektubunda, canımdan can kopuyor demiş.

-gelmedi ki mektup, dedim. ordudan ilişiğimi kestiğime dair yazı vardı elimde onu bıraktım avucuna.
-daha nikah yok ki- dedim.
-alayım gideyim seni-

kurana el bastırmışlar, kayınvalidesi salmamış geri gelmez diye, oğlum öldürür kendini demiş.
ağlamış, yalvarmış gitme diye.
sonra da kurana el bastırmış.

evlendi..
ben öldüm. ne işlerde çalıştım o zamanlar, hiç anlamadım, süründüm oradan oraya. illaki istanbula döndüm her seferinde
anlamsız insanlarla dost oldum belki bir haberini alırım diye..

adam sustu. ben mutfaktan peçete getirdim. kendimi yokladım mutfakta. ilaç almadım, uyuşturucu ile alakam yok. sarhoş değilim. kim bu adam? neden dinliyorum, neden ağlıyorum onunla beraber? başıma neler geliyor benim?

peçetesini uzattım.

sustuk. on beş saat süren beş dakikalık bir sessizlik oldu..

ben dayanamadım;

-sonra bir daha gördün mü abi o kızı?- dedim. bir saattir o anlatmıştı ben dinlemiştim. hem konuşmamaktan hem de boğazıma oturan birşeylerden sesim acınacak halde çıktı. hem de abi dedim babam yaşındaki adama.
o kadar cocukça, o kadar saf ve derindi ki acısı, oğlum desem yeriydi.

-gördüm dedi. pendik' te oturuyormuş. haberini aldım sonra. pendik arşınladım aylarca.
gittim camcı dükkanı açtım oralarda. onu da batırdım sokaklarda sürtmekten.
sonra buldum onu. evini gördüm uzaktan. saklambaç oynadım kendi kendime oralarda.
bebeği vardı ilk gördüğümde. benim gibiydi sanki çocuk.
aynı güzelim sarıdan saçlar. hep uzaktan seyrettim.
koluna girerdi kocasının, ciğerimden boğazıma kadar ateş basardı. daha otuzlarımdaydım ama bembeyazdı saçlarım o elini bir adam kolunda görmekten.
gülerken görünce hem sevinirdim mutlu olduğuna hem de nefret ederdim herşeyinden, benim mutsuzluğumla karşılaştırınca.

zaten imanı bıraktım bir kenara, kurana el bastığı içindi tüm bu acılarım. her akşam içerdim. hiçbir içki onu gördüğümdeki kadar yakamazdı midemi, genzimi.

tek tesellim, kocası iyi bir adammış. hani şakadan, eğlenceden anlamazmış ama bir dediğini de iki etmezmiş. tüccarmış, hali vakti yerindeymiş.
köşe minderi gibi adam derlerdi. ne hayır demeyi bilir, ne sesini yükseltir.

bir gün sahile gidiyorlardı yine, cocuk o zamanlar yürüyordu. üç yaşında falan. önlerinden koşuyor. o da kocasıyla o kabusum olan eli kolunda haliyle arkadan geliyor.
düştü yavrum. ama nasıl düşmek. etimden et koptu sanki.

tutamadım kendimi fırladım. o da fırladı, kocası rahmetli, ağır adamdı herhalde, arkada kaldı.
çocuğu kaldırırken yerden, eli elime değdi.
-sağolun beyfendi- dedi, sonra kafasını kaldırdı.

sen hiç yüzü değişmeden ağlayan insan gördün mü? ben gördüm.
öylece olanca güzelliği ile resim gibi duruyordu yüzü, ne kaşı oynadı ne gözü, sicim sicim ağladı.

ben sadece;- benim kızım olabilirdi, olsaydı-
diyebildim..

taşıdım evi barkı sonra.. dayanamadım.
kocası vefat etmiş. çook sonraları duydum.
keşke kalsaymışım, kaçmasaymışım.

ağlıyorum ben de. mavi fular diye çıktım evden.şimdi hüngür hüngür ağlıyorum.
tanımıyorum adamı. nedir derdi? kafası mı güzel bilmiyorum.
aşıkla aşık olmuşum, sarsıla sarsıla ağlıyorum.
peçetenin de sonuncusunu ona vermişim.

hıçkırığım bitmiyor ki nefes alıp soramıyorum; -peki siz kimsiniz? diyemiyorum.

20 yaşındayım o zaman, zehir gibi kafam ama ağzımdan sadece mahallenin sokakta çekirdek çitleyen, cama minder koyup karşı komşuyla dedikodu yapan teyzeleri gibi yayvan bir -eeeee?- kopuyor dilimden.

-e' si, - diyor adam,

buldum izini. yemeğe götüreceğim akşama. yüzük de aldım, bak bakalım beğenecek mi?

ben yüzüğe bakıyorum, çok güzel, dünyanın en güzel yüzüğü. kutusunda - naim kuyumculuk/batman- yazıyor.

o eve bakıyor, gülümsüyor.
bir minder daha koyuyor sırtına;

-hala kızımmış gibi-, diyor. -kızımın evi gibi rahatım.

arkadaşımın annesi, rana sultan evleniyor.
--spoiler--

ateist kötüdür inancı

ateist insan dendiğinde, direk iğrenç, kötü bir mahluk algısı var toplumun bir kesiminde.

ateistler, öncelikle bu dünyaya ve yaşama değer verirler. diğer taraf diye bir şeye inanmadıklarından dolayı, hayatlarını mutlu geçirmek adına, hayatı güzel kılmaya çalışırlar. bu sebeple ateistlerin ürettikleri vizyonlar, her seferinde dünyayı bir adım ileri taşımaktadır.

ateizm "insanlar yaratılan hayallere tapıyor, ben hayallere tapmam." düşüncesidir. doğru veya yanlış diyebilirsiniz, fakat bu düşünce kötü veya iyi şeklinde sınıflandırılamaz.

baskın çoğunluk bir konuya yanlış diyorsa, o konu yanlış olmaz. yanlış, yanlıştır; doğru, doğrudur. bunun tespiti ancak kanıtlarla ve sorgulamayla olur.

bu konuda da çok ciddi bir hata yapılıyor. bazı şeyler ne kadar sorgulanırsa sorgulansın bir sonuca varılamaz. bu durumlar ne doğrudur, ne yanlıştır.

ateistler kötü değildir. hatta daha da ötesi dünyadaki hiç bir topluluk, topyekün kötü değildir. bu sebeple mesela "atatürk ateist" dendiğinde "ateistte olsa, güzel işler yaptı" demek anlamsızdır. ateizm kötülüğü veya iyiliği barındırabilecek bir düşünce değildir.

dinleri aynı kefeye koymak mümkün değildir, çünkü dinler yaşama kural koymaktadır. bu kurallar hatalı ise veya iyi bir maksadı olsa bile hatalı anlaşılır ise, ortaya güçlü ciddi bir kötülük çıkartabilir.

aynı şekilde "bu dünyanın başına ne geliyorsa dinci yobazlardan geliyor." tarzında düşüncelerde bulunmaktadır. ateist olan kişiler de elbette kötülük yapabilmektedir. belki de inanan sayısına göre oran hesabı yapılırsa, dine inananlarla aynı oranda çıkar. bu sebeple "dünyanın başına ne geliyorsa dinci yobazlardan geliyor." demekte mümkün değildir.

kısacası kavramları birbirine karıştırıp, çorba etmeyin...

atatürk ü sevmiyorum diyebilmek

Sevmeme özgürlüğünüz vardır, diyebilirsiniz elbette.
Sorun sevgi değil, saygı sorunudur.
Edison' a bayılmıyoruz, Graham bell teyzemizin oğlu değil, Mandela' yla bir geçmişimiz yok, rahibe teresa' ya da ayılıp bayılmıyoruz.
Amma ve lakin saygı duyuyoruz...
Saygılı duruş sergilemek, haddini bilmek, erdemli olmanın ilk şartıdır.
Yoksa sen, Atatürk' ü sevsen ne, sevmesen ne?!?! Bu kimin umurunda?!?!

en sevilen sözler

fransız devriminin mottosu, bugünün mevcut yönetimlerinden memnun olmayıp, onlarla nasıl başedeceğini bilmeyen insanlara da ışık olabilecek şu söz;

" siz, diz çökmüş olduğunuz için onlar gözünüze büyük görünüyorlar, ayağa kalkın!"

akplilere çomar diyerek onları kazanacağını sanmak

bakın arkadaşlar, bülent ecevit'in 1950'LERDEN bir yazısı benim her daim benim aklımda.
şu kısım oradan.

--spoiler--

bizim aydınlarımız, henüz otokrasinin de, tek parti idaresinin de gururluluğundan, üstünlük duygusundan, masa başı tembelliğinden kendilerini kurtaramamışlardır. kendi kulaktan ve kitaptan kapma ileri düşüncelerini, henüz, bu düşüncelere çoğunluğu da inandırmaya çalışacak kadar benimsiyememiş. o düşünceleri yaymak uğrunda her türlü fedakârlık ve tehlikeyi göze alacak kadar inançlı olamamışlardır. kendilerinin inanmadan kapmış oldukları ileri düşünceleri, çoğunluğa da, inandırma küfletine katlanmaksızın, zorla kabul ettirebilmek isterler.

onun için, bir aydının, bir seçkinin, karşısındaki çarıklı, poturlu, mintanı yamalı adamı tepeden tırnağa süzüp de.

— halkının yüzde 80,i cahil olan bir memlekete demokiasi getirilirse, o memleketin hâlâ böyle olur!.. demesi yanlıştır.

doğrusu, bunu söyleyen aydına, giyim kuşamı, duruş ve oturuşu ile, fakat sadece bu kadarı ile, batılı olan seçkine dönüp,

— aydınlarının yüzde 80,i ya mağrur ve hazımsız, ya tembel ve sorumsuz, ya da korkak ve inançsız olan bir memlekete demokrasi
getirilirse, o memleketin hâli böyle olur!.. demektir.
--spoiler--

şu son cümle o kadar çok şey anlatıyor ki. şimdi oturun bir daha düşünün.

görsel

olası terör eylemlerinde hayatta kalma rehberi

Her geçen gün artan ve günden güne şehirlerde daha çok görülen terör eylemlerinde sırandan vatandaşın hayatta kalmasını sağlayabilecek tavsiyeleri içeren rehberdir. Sözlük yazarlarının katkılarıyla büyür. Belli mi olur. Belki bir can kurtarır.

Öncelikle son zamanlarda yapılan saldırıları gruplandırmamız gerekir;

1-) Bombalı saldırılar

- Canlı bombalar
- Bomba yüklü araçlar
- Tuzaklamalar/zaman ayarlılar/ uzaktan kontrollüler (hani şu şüpheli paketler)

2-) Silahlı saldırılar

- Açık mekan
- Kapalı mekan

Öncelikle Bombalı saldırılar;

Canlı bombalar:
a-) Etrafınızda gördüğünüz şüpheli tipleri mutlaka kolluk kuvvetlerine haber verin! Ancak haber verirken şüphelinin dikkatini çekmeyin. eğer gerçekten bir canlı bomba ise eylem yeri ve zamanını umursamadan kendini patlatacaktır."ya adam masumsa!?" diyorsanız eğer. Bu ayıp değil! En kötü ihtimalle bi kimlik kontrolüyle serbest bırakırlar. ama haklıysanız sizinki de dahil bir çok can kurtarabilirsiniz.

b-) Canlı bombalı eylemlerin bazıları önce silahlı saldırı, ardından (yakalanmaya yakın) kendilerini imha şeklinde gerçekleşmiştir. Yani kargaşa esnasında yaralı ve hatta ölü bir terörist görürseniz sakın yaklaşmayın!

c-) Şu sıralar kış mevsimini yaşamaktayız ancak canlı bombalar üzerlerinde taşıdıkları "Bombalı Yelek"i saklamak için bir kaç kat fazladan giyinebiliyorlar. Bu durum ayırt etmek için size yardımcı olabilir.

d-) Bazı canlı bombalar eylemlerinden önce kısa bir bağırış bir konuşma son söz gibi şeyler söyleyip kendilerini öyle patlatıyorlar. işte tam bu esnada anlarsanız olabildiğince uzağa kaçın. Cam kenarı, Ahşap dekorasyon gibi siperlerden uzak durun. sadece başka çareniz yoksa kullanın. şarapneletkisini unutmayın! En ideal siperler bulabiliyorsanız çukurlardır. Kaldırım eşiği bile siper almak için idealdir. yere yüzükoyun uzanın ve başınızı ellerinizin arasına alıp koruyun.

e-) Canlı bombaların üzerlerinde taşıyabileceği patlayıcı taşıyabilecekleri ile sınırlıdır. bu yüzden belirli menzilin ötesine erişemezler. özetle mesafenizi koruduğunuz sürece, güvenli mesafede kaldığınız sürece hayatta kalma olasılığınız yükselir.

Bomba yüklü araçlar;
a-) Öncelikle bu araçları ayırt etmek bizim gibi istihbaratı olmayan siviller için çok zordur. Çok zayıf bir ihtimalle bir şüpheniz olursa; mesela semtinize ait olmayan bir araç dikkatinizi çekebilir. Karakol devlet dairesi askeriye gibi kritik noktalarda park halinde bir araç olabilir. kısacası şüpheniz olursa mutlaka kolluk kuvvetlerine haber verin!

b-) Eylemi gerçekleştirmeden önce kural ihlali yapmaları büyük olasılık. eğer aracınızda ilerlerken böyle bir şey dikkatinizi çekerse güvenli bir şekilde sağa yanaşıp saklanacak bir yer bulun arabada kalmayın. eğer yaya iseniz uzaklaşın.

Tuzaklamalar/zaman ayarlılar/ uzaktan kontrollüler (hani şu şüpheli paketler);

a-) Şüpheli gördüğünüz paketleri mutlaka ama mutlaka kolluk kuvvetlerine bildirin!
b-) Kesinlikle paketi açmayın! dokunmayın! yaklaşmayın! Bu oyuncak değil!
c) bir şüpheli paketi imha etmeye çalışan uzmanın etrafında toplanmayın! Uzaklaşın!
neden mi?
ca- paket gerçekten bomba olabilir.
cb- etrafta tuzaklanmış bir paket daha olabilir.
cc- uzmanın dikkatini dağıtabilirsiniz!

2-Silahlı Saldırılar

Açık mekan
a-) ilk fırsatta kolluk kuvvetlerine haber verin!

b-) Eğer saldırı açık mekanda gerçekleşiyorsa ilk silah sesini duyduğunuz anda hemen yere yatın. yerdeyken göz ucuyla etrafı izleyin ve ateşin geldiği yönü kestirmeye çalışın. eğer kestire bilirseniz en yakın siper niteliği taşıyan şeyin arkasına koşun. buna sıçramadenir. sipere karar verin ayağa kalkın ve sipere doğru koşun.koşarken sayın; bir bir, bin iki, bin üç, bin dört bin beş dediğiniz anda sipere varsanız da varmasanız da yere yatın. bir insanın siz koşarken size nişan alıp vurma süresi budur. bin altı da ölüsünüz. bin beşte yaşarsınız. yere yattınız. siperle aranızda kısa bir mesafe varsa eğer sürünün. mesafe uzunsa ilk fırsatta tekrar sıçrayın.

c-) Siper aldınız, eğer durduğunuz nokta yeterince güvenli ise sakın kımıldamayın. eğer süpheniz varsa sıçrama yaparak siperden sipere geriye doğru değil boş olan tarafa (sağa yada sola) doğru kaçın. saldırganın önüne durduğunuz sürece geri çekilmenin bir manası yoktur zira ellerindeki silahlar en iyi senaryoda ak-47 olacağından etkili menzili 400 metredir. geri çekilmek anlamsızdır. boş olan tarafa kaçmak, dağılmak, kalabalık grup olarak kalmamak en mantıklısıdır.

d-) Siper aldığınız cismin sağlamlığından emin olun. kullandıkları mermiler 7,62'lik mermiler ve tahrip olarak azımsanamazlar.
merminin delemeyeceği bir siper bulamıyorsanız saldırganın görüş alanından çıkmak için arkasına saklanacak bir şey bulabilirsiniz.

Kapalı mekan
a-) Kapalı mekanlarda çıkışa yakın yerlere oturmaya özen gösterin. Ve özellikle gittiğiniz mekanın yangın çıkışını (acil çıkışını) mutlaka önceden nerde olduğunu öğrenin.

b-) ilk silah sesini duyduğunuzda hemen siper alın.

c-) ilk fırsatta kolluk kuvvetlerini arayın!

d-) acil çıkışa ulaşmak için siperden sipere seri bir şekilde ilerleyin. etrafta panik olacak. bu gibi durumlarda soğuk kanlı düşünen ve hareket edenler kazanır.

e-) eğer bulabiliyorsanız ve güvende olacağınızdan eminseniz(!) mekanın temizlik odası, tuvalet, havalandırma boşluğu hatta varsa panik odası sığınak gibi yerlerine sığının! son silah sesini duyduğunuzdan emin olamadan sakın çıkmayın! kolluk kuvvetlerinden olduğuna emin olmadığınız kimseye kapıyı açmayın!

f-) kahramanlık yapmayın!

Saldırı sonrası yapılması gerekenler;

Saldırı şekli ne olursa olsun mutlaka kısa süreli bile olsa bir şok yaşayacaksınız. öncelikle nefesinizi toparlayın. sakinleşmeye çalışın.

- yaralanıp yaralanmadığınızı kontrol edin.
- yaralanma ihtimalinize karşı önceden mutlaka ilk yardım dersi alın! (bu bir tek terör olayları için değil. her durumda lazım olabilir)
- eğer yaralı değilseniz, etrafınızdaki yaralıları tespit edin, sayısını dikkatinizi çekiyorsa yaraların ciddiyet durumunu. ve hemen acil yardımı arayın. mekanın adresini net bir şekilde belirtin. yaralıların sayısını da. yaralanma şekillerini de.

Ne olursa olsun unutmayın;
- ateş edilirken kaçmak sizi hedef yapar. önce siper alın sonra siperden sipere sıçrayın!
- şüphelendiğiniz kişi, araç, paket ne varsa mutlaka kolluk kuvvetlerine haber verin!
- iç güdülerinize güvenin. unutmayın; binlerce yıldır iç güdülerimiz sayesinde hayatta kaldık. bir mekan, bir kişi sizi rahatsız ediyorsa huzursuzsanız uzaklaşın.