bugün
- en yaşlı özelliğiniz26
- bir türlü ısınmayan ayaklar8
- sözlük kızlarının saç rengi16
- sözlük yazarlarına gelen son mesaj9
- eksi ruyaları sözlük heyetinden istemek20
- kocaeli de fabrikada yaşanan cinsel grup seks22
- insanlar melek mi şeytan mı10
- şöyle hanım hanımcık öğretmen bir kız bulamamak11
- bebeği gibi seven incitmeyen değer veren erkek36
- eksi ruyalar ile yakaladığımız müthiş uyum19
- 170 iq üstü sözlük yazarları veritabanı11
- budweiser10
- kızların tipe bakmadığı gerçeği29
- bir kadın nasıl tavlanır19
- kediye kediş köpeğe köpüş diyen kız15
- hemşire kızlar nasıl oluyor27
- uludağ sözlüğe nasıl düştünüz23
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi22
- iğrenç bir his tarif et25
- icardi190521
- düşün ki o bunu okuyor8
- çağ dışı teknolojilere özlem duymak8
- bir gavatın soyadını nick yapmak10
- mert hakan yandaş13
- nude istemeyen erkek9
- numan kurtuluş dem parti görüşmesi29
- dursun özbek gibi olsam utanırım8
- türkiye toplumunun ahlaksızlığa pratik zeka demesi8
- yakışıklı ama zengin erkek14
- çift maaş alan akpli bürokratların ücretlerine zam18
- sözlük kızlarına yürüyen vizyonsuz9
- sözlük yazarlarının abileri11
- erkek çocuk için isim önerileri9
- aşkta yaş farkı önemli midir10
- az önce arabamdan inen tatlış kız12
- atatürk'ün hiç seçime girmeden ülkeyi yönetmesi22
- içip içip entry girmek8
- arkadaşlar falıma bi bakar mısınız8
- bik bik bu sözlüğün divasıdır19
- emar15
- 170 boyunda 70 kilo erkek9
- suriyeliler suriye'ye dönsün8
- fake hesabım için nick önerileri9
- vücutçu aptal erkek vs gösterişsiz felsefi erkek15
- yazarların ruh hali9
- düz dünyacıların güneş tutulmasına bakışı12
- köpekleri aklamak için sırtlana iftira atmak10
- bik bik'i ağdacıya götürmek11
- aykolik'in boyu yaşı kilosu mesleği8
- bik bik'in yaşı boyu kilosu8
entry'ler (76)
Bugün bir tane de ingilizcesine denk geldiğim oluşumların hepsine verilen ortak isimdir. (bkz: )https://reyep.com
almanya'da sivil askerlik hizmeti hakkinin bulundugunu göz önüne alirsak, türkiye'de silahli askerlik yapmamak istemesi gayet hümanist bir tutum olarak göze carpan film yönetmeni.
gurbet ellerde maruz kaldigim tibbi tetkik yöntemi.
basina gelmesi muhtemel okuyuculara; kimsenin sizi korkutmasina izin vermeyin güle oynaya gidin valla. söyle ki,
bana uyutucu igne yapalim mi diye sordular, istemiyorum dedim. doktor "ama sonra bana orada iskence cektirdiler diye anlatmayin, aci cekmenize gerek yok" dedi. babamin yasadigi ve de sözlüklerde okudugum onca kötü endoskopi tecrübesine gülüp gectikten sonra, doktorun da böyle demesi bir an düsündürdü ama "yok ya yapalim gitsin, gereksiz uyusturucu almaya gerek yok" dedim. agzima güzel hemsire hanimin elinden bogaz bölgesini uyusturucu spreyi sıktırdım, kafama da agizligin lastigini gecirdim. (sado-mazo filmlerdeki agza gecirilen topa benzer bi sistem aslinda, ama top yerine ortasi borunun gececegi bosluk olan, boru yerine kendisini isirin diye bir plastik parca bu agizlik.)
sonra boru fasli basladi. borunun ucu tam bogaz bölgemdeyken "simdi yutun" dedi doktor. sanki büyükce bir lokmayi yutar gibi yutkundum ve boru serbest yoluna ulasmis oldu. doktor ve hemsire hanim bu noktada "bravo", "süper", "gercekten harika yapiyorsunuz" gibi övgüler dizdi. (sanirim bu yutma kismi zaten insanlarin en cok korktugu ya da aci cektigi kisim. ama hakkaten aci yoktu. sakin olup doktorun sizi bogmaya degil, tedavi etmeye calistigini düsünerek yutun gitsin.) sonraki boruyu ilerletme asamasinda pek fazla bir sey hissetmedim acikcasi. simdi 12 parmak bagirsagindayim deyince, "vay be" dedim sadece icimden. bu sirada agzimdaki agizligi isirmaya devam ediyordum ama öyle kendimden tiksindirici bögürtüler falan da cikarmiyordum.
doktorun gördüklerini ben de daha kücükce bir ekrandan basimi hafif yukari kaldirarak izleyebiliyordum ama gördüklerim hep kirmizi etten yollar olunca cok da ilgimi cekmedi acikcasi.
doktor arada sirada midemin icine biraz hafa üfleyip görmesini engelleyen durumlari bertaraf ediyordu. bu hava üfleme kismi gidiklanmayla, midenizin bir an icin hafif bulanmasi gibi karisik bir his veriyor sanirim. nitekim bende gülme hissi uyandirdi.
sonra borunun icine ince bir tel sokulup bir kac kere de doku örnegi alindi. ama bu asamada hic bir sey hissetmedim.
finalde de zaten yavas yavas cekiliyor boru, yine bogazinizdan gecerken biraz bogazda kalmis lokma hissi uyandirsa da aci verici bir deneyim hic degildi.
hersey bittiginde agzinizdan bol miktarda salya akmis oldugunu görebilirsiniz, bu da yine peceteyle hemen cözüldü.
bana sorarsaniz korkmayin, korkutanlara kulak asmayin, cok endiseleniyorsaniz da uyutulma imkaniniz olan bir hastanede olmaya calisin ama acikcasi tek ihtiyaciniz sukünet =)
basina gelmesi muhtemel okuyuculara; kimsenin sizi korkutmasina izin vermeyin güle oynaya gidin valla. söyle ki,
bana uyutucu igne yapalim mi diye sordular, istemiyorum dedim. doktor "ama sonra bana orada iskence cektirdiler diye anlatmayin, aci cekmenize gerek yok" dedi. babamin yasadigi ve de sözlüklerde okudugum onca kötü endoskopi tecrübesine gülüp gectikten sonra, doktorun da böyle demesi bir an düsündürdü ama "yok ya yapalim gitsin, gereksiz uyusturucu almaya gerek yok" dedim. agzima güzel hemsire hanimin elinden bogaz bölgesini uyusturucu spreyi sıktırdım, kafama da agizligin lastigini gecirdim. (sado-mazo filmlerdeki agza gecirilen topa benzer bi sistem aslinda, ama top yerine ortasi borunun gececegi bosluk olan, boru yerine kendisini isirin diye bir plastik parca bu agizlik.)
sonra boru fasli basladi. borunun ucu tam bogaz bölgemdeyken "simdi yutun" dedi doktor. sanki büyükce bir lokmayi yutar gibi yutkundum ve boru serbest yoluna ulasmis oldu. doktor ve hemsire hanim bu noktada "bravo", "süper", "gercekten harika yapiyorsunuz" gibi övgüler dizdi. (sanirim bu yutma kismi zaten insanlarin en cok korktugu ya da aci cektigi kisim. ama hakkaten aci yoktu. sakin olup doktorun sizi bogmaya degil, tedavi etmeye calistigini düsünerek yutun gitsin.) sonraki boruyu ilerletme asamasinda pek fazla bir sey hissetmedim acikcasi. simdi 12 parmak bagirsagindayim deyince, "vay be" dedim sadece icimden. bu sirada agzimdaki agizligi isirmaya devam ediyordum ama öyle kendimden tiksindirici bögürtüler falan da cikarmiyordum.
doktorun gördüklerini ben de daha kücükce bir ekrandan basimi hafif yukari kaldirarak izleyebiliyordum ama gördüklerim hep kirmizi etten yollar olunca cok da ilgimi cekmedi acikcasi.
doktor arada sirada midemin icine biraz hafa üfleyip görmesini engelleyen durumlari bertaraf ediyordu. bu hava üfleme kismi gidiklanmayla, midenizin bir an icin hafif bulanmasi gibi karisik bir his veriyor sanirim. nitekim bende gülme hissi uyandirdi.
sonra borunun icine ince bir tel sokulup bir kac kere de doku örnegi alindi. ama bu asamada hic bir sey hissetmedim.
finalde de zaten yavas yavas cekiliyor boru, yine bogazinizdan gecerken biraz bogazda kalmis lokma hissi uyandirsa da aci verici bir deneyim hic degildi.
hersey bittiginde agzinizdan bol miktarda salya akmis oldugunu görebilirsiniz, bu da yine peceteyle hemen cözüldü.
bana sorarsaniz korkmayin, korkutanlara kulak asmayin, cok endiseleniyorsaniz da uyutulma imkaniniz olan bir hastanede olmaya calisin ama acikcasi tek ihtiyaciniz sukünet =)
--spoiler üzerinden elestiri--
filmin sonlarina dogru karikatüristin karisi, kocasina kafayi bu denli katili bulmakla bozmasinin sebebini sorar ve aldigi cevaba "it's not enough" der.
ben de ayni seyi düsündüm;
"it's not enough to let me sit in a chair for three hours and telling me the boring story of how to not find a serial killer, who I don't care a bit!"
evet fincher yine yenilikci cekim teknikleri kullanmis, belki de film bu acidan bir bas yapit kategorisine girmistir. ama filmin icindeki, zodiac'in hikayesini anlatan filmden konuyla en ilgili polis bile bayip cikarken, bize de mi cikabilirsiniz izni verilmistir diye de düsünmedim degil.
yine de pek cok elestirmenin iddia ettigi gibi filmin katilden cok onu bulmakla ugrasan insanlarin mahvolan hayatlarini anlattigina inanmiyorum. cünkü film karakterler üzerinden degil, tamamen katili bulma cabasi üzerinden isliyordu ve iste bu yüzden karakterlerle tanisma firsatimiz olmadi. evet belki karakterlerin bir kismi sersefil hallere düstü ama katili bulmakla ilgilenmedikleri, ya da ondan bahsetmedikleri herhangi bir sahne izlemedigimizi düsününce -zaman atlamalari saolsun- bu sefilligin pekala baska sebepleri olabilecegine de inanabiliriz. ya da ben inanmak istiyorum cünkü harbiden "it's not enough".
--spoiler üzerinden elestiri--
filmin sonlarina dogru karikatüristin karisi, kocasina kafayi bu denli katili bulmakla bozmasinin sebebini sorar ve aldigi cevaba "it's not enough" der.
ben de ayni seyi düsündüm;
"it's not enough to let me sit in a chair for three hours and telling me the boring story of how to not find a serial killer, who I don't care a bit!"
evet fincher yine yenilikci cekim teknikleri kullanmis, belki de film bu acidan bir bas yapit kategorisine girmistir. ama filmin icindeki, zodiac'in hikayesini anlatan filmden konuyla en ilgili polis bile bayip cikarken, bize de mi cikabilirsiniz izni verilmistir diye de düsünmedim degil.
yine de pek cok elestirmenin iddia ettigi gibi filmin katilden cok onu bulmakla ugrasan insanlarin mahvolan hayatlarini anlattigina inanmiyorum. cünkü film karakterler üzerinden degil, tamamen katili bulma cabasi üzerinden isliyordu ve iste bu yüzden karakterlerle tanisma firsatimiz olmadi. evet belki karakterlerin bir kismi sersefil hallere düstü ama katili bulmakla ilgilenmedikleri, ya da ondan bahsetmedikleri herhangi bir sahne izlemedigimizi düsününce -zaman atlamalari saolsun- bu sefilligin pekala baska sebepleri olabilecegine de inanabiliriz. ya da ben inanmak istiyorum cünkü harbiden "it's not enough".
--spoiler üzerinden elestiri--
----spoiler degil öneri----
yazilar bittikten sonra "ten years later" diye bir sahne daha var.
sabredin, izleyin derim. erken kapatirsa makinisti yuhlayin.
sonuna kadar dayanmak zor gelirse diye bir motivasyon ögesi olarak; visual effects bölümünde "coskun özdemir" ve "emre yilmaz" diye iki türk ismi görüp gururlanabilirsiniz.
----spoiler degil öneri----
yazilar bittikten sonra "ten years later" diye bir sahne daha var.
sabredin, izleyin derim. erken kapatirsa makinisti yuhlayin.
sonuna kadar dayanmak zor gelirse diye bir motivasyon ögesi olarak; visual effects bölümünde "coskun özdemir" ve "emre yilmaz" diye iki türk ismi görüp gururlanabilirsiniz.
----spoiler degil öneri----
kulaga pek kibar gelmesi sebebiyle anlamiyla tezat olusturan kelime.
inatlasmadan evvel, tayyip kimdir diye ufak bir hatirlatma:
http://www.youtube.com/watch?v=eg3hkWCnA8c
http://www.youtube.com/watch?v=eg3hkWCnA8c
cogu zaman mazosist bir eylemdir.
(bkz: sunay zaim)
kiss prensibi (keep it simple & stupid) aklin bir kösesinde tutulursa pek bir kolaylasacak eylemdir.
yaratigin iyilestirme gücü, ölüp yeniden dirilmesi ve sondaki göge yükselis sahneleri hatirlanildiginda aslinda bir cesit incil uyarlamasi oldugu farkedilebilen spielberg filmi.
gay camiasinda simdiden kült film statüsüne eristigi söylenen film.
seni yerim sosis!
hiç bir insan "iki kere ikinin dört ettiğine inaniyorum" demez, çünkü bilir. inancı olmayan insanın da elbet bir bildiği vardır.
proje asamasindayken olusan bir takim sorunlardan dolayi bütcesi kücültülerek 35 milyon dolara mal edilmistir.
basrolde oynamasi istenilen brad pitt de film icin sakal bile birakmis olmasina ragmen senaryo ile ilgili belirsizlikleri bahane edip ekipten ayrilmistir.
sonra darren aranofsky de bari grafik romanini yapalim deyip ressam kent williams'in cizimlerinden olusan, filmin bütcesini kücültmesinden önceki versiyonuna daha yakin bir eser sunmustur bize.
http://www.dccomics.com/graphic_novels/?gn=4287
bu cizgi hikaye olusurken de farketmistir ki bu filmi yapmazsa, hikayeyi damarlarindan atamayacak, kendi kendine "yahu ben bu ise basladigimda zaten bütcesiz bagimsiz filmler yapiyordum, niye normal yolla; pahali bir sekilde yapmak zorunda olayim ki" deyip senaryoyu tekrar yazmis ve "hadi bakalim kent, hangisi daha önce bitecek film mi yoksa cizgi roman mi" diye espriler bile yapmistir. nitekim bu yaris da berabere sonuclanmistir.
hatta bir de "bu projenin nasil dogup, ölüp sonra tekrar dogdugunu düsününce sasiriyorum, cünkü "the fountain" tam da bunu anlatiyor" demistir ama simdi orjinalini bulamadim bu sözün, kusura bakmayin...
http://thefountainmovie.warnerbros.com/
izlerken dingin bir ruh halinde olmanizi öneririm, arkadaslarinizla "ulan hadi bi film izleyelim bari, aaa bu mu varmis, lan requem'i yapan adam degil mi bu, iyidir heralde" seklinde girmeyin yani sinemaya. filme hazir oldugunuzda, böyle biraz kendinizi dinlemeye, düsünmeye müsait oldugunuz bir zamanda izlemeye kalkisin derim.
basrolde oynamasi istenilen brad pitt de film icin sakal bile birakmis olmasina ragmen senaryo ile ilgili belirsizlikleri bahane edip ekipten ayrilmistir.
sonra darren aranofsky de bari grafik romanini yapalim deyip ressam kent williams'in cizimlerinden olusan, filmin bütcesini kücültmesinden önceki versiyonuna daha yakin bir eser sunmustur bize.
http://www.dccomics.com/graphic_novels/?gn=4287
bu cizgi hikaye olusurken de farketmistir ki bu filmi yapmazsa, hikayeyi damarlarindan atamayacak, kendi kendine "yahu ben bu ise basladigimda zaten bütcesiz bagimsiz filmler yapiyordum, niye normal yolla; pahali bir sekilde yapmak zorunda olayim ki" deyip senaryoyu tekrar yazmis ve "hadi bakalim kent, hangisi daha önce bitecek film mi yoksa cizgi roman mi" diye espriler bile yapmistir. nitekim bu yaris da berabere sonuclanmistir.
hatta bir de "bu projenin nasil dogup, ölüp sonra tekrar dogdugunu düsününce sasiriyorum, cünkü "the fountain" tam da bunu anlatiyor" demistir ama simdi orjinalini bulamadim bu sözün, kusura bakmayin...
http://thefountainmovie.warnerbros.com/
izlerken dingin bir ruh halinde olmanizi öneririm, arkadaslarinizla "ulan hadi bi film izleyelim bari, aaa bu mu varmis, lan requem'i yapan adam degil mi bu, iyidir heralde" seklinde girmeyin yani sinemaya. filme hazir oldugunuzda, böyle biraz kendinizi dinlemeye, düsünmeye müsait oldugunuz bir zamanda izlemeye kalkisin derim.