bugün

entry'ler (21)

dtp li bağımsızların sözde yemin etmesi

içleri kan ağlayarak edecekleri yemindir; muhtemelen o "muazzam, bölünmez" milletin yapılan bunca ayrımcılığa seyirci kalmasını, etnik kimliklerinin aşağılanmasını, her bir kelimesinde hatırlayacakları için... Ayrıca bu milletin, istekleri ne olursa olsun, bunu demokratik bir biçimde, siyasi yollarla dile getirmek için orada olduklarını önemsemeyeceğini, onları sürekli terörist olmakla suçlayacaklarını bilerek edecekleri yemindir. Bütün bunlar yüzünden kişilerin bütün samimiyetine rağmen "sözde bir yemindir". Çünkü bu vesayet sisteminde iktidar seçkinleri, bütün söylemlerini güçlünün haklılığı üzerine kurmuştur.

first knight

farklı bir arthur ve kamelot hikayesi vardır filmde. bu tarz filmlere ilgi duyuyorsanız izlenebilir ama çok dikkate alınması gereken bir film değildir. Arthur hikayesini konu alan çok daha eski, liam nelson'ın oynadığı bir film vardır ki çok daha izlemeye değerdir.

gunluk hayatin goreceligi

yanıltıcı bir göreceliktir. kimi zaman insanların bu görecelikten dolayı (farklılıkların da) gerisindeki büyük belirlenimi görmelerini engeller. Böylece bu belirsizlik durumu o an ve mekanın ötesine geçemeyen insana, güvenli bir alan sağlar, öyleki bu alanda "renkler ve zevkler tartışılmaz", "her insan özeldir". bu arada insan "bütünü" kaçırmaktadır.

duman

etrafta kendileriyle ilgili yapılan yorumlardan dolayı "bir şeyler oldu da ben mi kaçırdım dedirten" grup. Grubun popularitesi ortada; genel olarak piyasaya bakıldığında, kabul etmek lazım, onlara özenen pek çok insan sayesinde bir canlılık yaşandı. Ancak bu canlılık gerçekten "nitelikli" grupların çıkmasına mı yol açtı, orası tartışılır. insanlar birçok ilgi alanı söz konusu olduğunda karşılaşıldığı gibi, müzik konusunda da kendilerini belli bir noktadan tanımlayıp, kimliklerini ortaya koyuyorlar.
Ancak bu noktada tabi müzik arkaplana itiliyor, geriye sadece görünüm ve sunum kalıyor. Elbette profesyonellerle çalışıyorlar, ancak benim aradığım yoğunluğa sahip değiller. Tekdüze, eşlik edilmesi kolay, el çırpmak için yapılmış parçalar çoğu. ne katabilirler yaptıkları müzikle, yeni ne ortaya koyabilirler...oldukça şüpheliyim.

frankfurt okulu

Okul, Horkheimer döneminde ilgisini artan biçimde ekonomik alt-yapı incelemelerinden araçsal rasyonalite üzerine kaydırmıştır. Sanırım bunda tekelleşme ve otoriter devlet arasında oluşan ilişkiden dolayı (örn. Stalin Rusyası ve Nazi Almanyası) ortaya çıkan monopoli kapitalizminin, liberal kapitalizmden farklı olmasının ve bu noktada klasik marksist ekonomi politik eleştirilerinin yetersizliği fikrinin(?) etkisi olmuştur. Gerçi monopoli kapitalizmi bağlamında iki temel farklı görüş ortaya çıkmıştır, Pollock ve Neumann'ın savunduğu. Tabi bütün bunların yanında okulun genel entelektüel atmosferine hakim bir karamsarlık da sözkonusudur. Özellikle savaş yıllarında üst düzeye varan bu karamsarlık, sistem eleştirilerine yansımaktadır. Bu karamsarlık onların politik eylem konusundaki fikirlerine de yansımaktadır.(örn.Powerlessness of Working Class in Germany)

faaip de oiad

inanılmaz bir parçadır. Gecenin bir yarısı üst üste dinlendiğinde garip bir etki yaratmaktadır.*

saçma başlıklar

Konya, sivas gibi illerde bulunan köylerin isimleri olan başlıklardır. Arkadaş önüne almış haritayı girmiş sırayla sanki.

insan iliskileri dersi

böyle bir ders vardı lisede. lise dersi olması yeterince saçma, ayrıca içeriği de saçma. örnek telefon konuşmaları vardı içinde. mesela arayıp x defa çaldırıp açılmıyorsa kapatılıp nasıl bekleneceği falan yazıyordu. Bir arkadaşımızın evine gidince annesi ve babasıyla nasıl konuşmamız gerektiği de vardı. Hiçbir işe yaramayan, anlamsız bir dersti. Nelerle uğraşmışız be.

ilkel toplumda kadinin konumu

oldukça belirsiz bir konudur. Burada ilkel olarak adlandırdığımız toplum bilindik, 4 aşama teorisindeki (four stage theory, iskoç Aydınlanması), avcılık ve toplayıcılık ile varlığını sürdüren toplumsa, evet göreceli olarak kadının daha iyi bir durumda olduğunu söyleyebiliriz. Kadına farklı bir değer verildiğini de söyleyebiliriz. Ancak kadının egemen olduğu yada kadın-erkek eşitliğinin olduğu bir toplumdan bahsetmemiz pek mümkün değil. Fiziksel üstünlük, öncelikli amacın hayatta kalmak olduğu bir toplumda, düşünüldüğünden çok daha fazla önemlidir. Basit bir iş bölümü anlayışıyla avcılık erkeğe, toplayıcılık kadına yakıştırılır. Bu durumun geçerliliği tartışmaya açık, öte yandan erkeğin avlanma konusunda daha avantajlı olduğu yadsınamaz. Burada kadının ayda bir defa adet gördüğünü, bunun da hareketlerini kısıtlayabileceğini somut bir örnek olarak verebiliriz. Daha somut bir örnek, doğurganlık ve çocuk bakımı olacaktır. Kadının doğurganlığına -tanrı anlayaşında da karşılığını bulan- bir önem verildiğini görmekteyiz. Ancak bu geçim kaynaklarına daha kolay ulaşan ayrıca koruma görevini de üstlenmiş erkeğin gücü paylaşacağı anlamına gelmez. Toplayacılık ve avcılık karşılaştırıldığında ise ilkel insanın algısında ikincisinin daha büyük bir öneme sahip olduğunu söyleyebiliriz. Burada etin besin olarak değerli bulunup bulunmaması bir tarafa, çok daha tehlikeli dolayısıyla cesaret isteyen bir iş olarak avcılığın farklı bir yere konulduğu açıktır.
ilkellikten kastımız, yine belli belirsiz bir tarihsel sırayla, takip edersek ilk tarım toplumlarıysa eğer durum yine erkeğin tarafında gözükmektedir. Kadının doğurganlığı ve doğanın cömertliği arasında bir ilişkilendirme yapılmaktadır. Ancak erkek avcı konumunu, savaşçı olarak korumaktadır. Yerleşik hayata geçilmiş bu toplumda kadın tarım alanında çalıştırılarak kolaylıkla verim alınabilecek bir konumdadır. Ayrıca üretkenliğin ayrıcalıklı konumu, ele geçirilen kölelerin devamlılığının sağlanması noktasında ilginç bir hal almaktadır. Böyle bir toplumda iş gücü ve tarım alanı önemli bir meselelerdir. Dolayısıyla insan grupları arasında toprak kontrolü ve iş-gücü hakimiyeti noktasında çatışma çıkması kaçınılmazdır. Savaşan erkeğin ganimetleri arasında kadın önemli bir yer tutmaktadır; yani konumu eşyayla aynı düzeye indirgenmiştir. Yani kadın ayrıcalıklı konumunu bu tarımsal toplumda yitirmiştir (tabi böyle bir konum söz konusu ise). Kadının üstün yada eşit olduğu varsayımı toplumun işlevlere eşit değer biçeceği kabulune dayanmaktadır. Halbuki toplumlarda kimi işlevler daha önemli kabul edilmiştir, prestij değeri de önemli bir yere sahiptir. Bütün bunlar tabiki belirsiz soyutlamalardır, insan doğası üzerine sarf edilecek her laf, belirsiz kalacaktır. Binlerce yıllık medeniyet insanın kendi doğasını ve çevresini fazlasıyla şekillendirmesine, değiştirmesine sebep olmuştur. Dolayısıyla ideal bir duruma dair yapılan her önerme, bir noktada eksik kalacaktır.

max stirner

asıl adı Johann Caspar Schmidt'tir. Bireyciliği anarşistler tarafından (bile) yadırganacak kadar ileri bir noktaya götürmüştür. Öyleki, anarşistlerin çoğunun savunduğu doğal durumda ulaşılacak, dayanışma temelli birliğin yerine egoistler birliğini savunur. yazılarındaki sertliğe ve keskinliğe rağmen, günlük hayatta silik bir adam olduğu rivayet edilir. Ayrıca ego ve biricik'teki bazı fikirlerin (mesela biricik), nietzsche'yi belirgin biçimde etkilediği öne sürülmektedir. (bkz: übermensch)

practice makes perfect

nobody is perfect
so, why practice?

şeklinde tamamlandığına tanık olduğum cümle, bu da bir yaklaşım tabi.

istisnalar kaideyi bozar

istisnalar kaideyi bozar, hatta sadece istisnalar kaideyi bozar. Kalanlar bir şekilde duruma uyacak; verili olanı, alışkanlıklarını muhafaza edecektir.

magic the gathering

Oldukça zevkli bir kart oyunudur, strateji ve şans bir arada bulunmaktadır. Ancak kartlar oldukça pahalıdır. Oyunda sürekli olarak yeni setler çıkarılmaktadır ve yaygın turnuva formatları son setlerden kartlara izin vermektedir. Dolayısıyla düzenli olarak kart alınmalı ve vakit harcanmalıdır. Ortalama öğrenci adamın takip etmesi zordur yani. Tavsiyem hiç başlamayın, paranıza yazık, vaktinize yazık (evet zevkli olsa da). Gidin, gezin, ne bileyim makarna yerine kebap yiyin o parayla.

atir

antik mısır'da aşk ve ölümle ilgili bir tanrıça. bu oldukça ilginç bir birleşim, tabi antik mısırdan çıkması şaşırtıcı değil. Ayrıca konstantinos kavafis'in bir şiirinde geçer.

nefret

"insanları sevgiden daha çok birbirine bağlayan bir duygu varsa o da nefrettir." diye bir söz vardır, sanırım Erich Fromm'un. Sevgi emek ister geyiklerini bir tarafa bırakırsak, nefret insanda çok daha yoğun etki uyandıran bir duygu. hissettirdiği güç, hareket isteği, cesaret. Tabi "dikkatle" şekillendirilmedikçe fazlasıyla basit ve hafif bunlar. Ancak belli oluşumlar sırtını bu duygunun geliştirilmesine ve yönlendirilmesine dayıyor. Bugün gördüklerimiz de bunun en belirgin örnekleri arasında. (bkz: Hrant Dink cinayeti)

guzellik bakan gozdedir

Şimdi, evet, oldukça kullanışlı (hatta anlamlı) bir söz bazı zamanlarda. Ama kendimizi kandırmaya gerek yok. Bazı insanlar oldukça geniş bir kitleye hitap edebiliyor, özellikle güzellik anlayış(lar)ının yoğun olarak şekillendirildiği günümüzde. ister bak ister bakma, eh bir yere kadar.

sıranın başındakiyle sonundakinin göz göze gelmesi

ilginç bir andır, beni hep derin düşüncelere sevk eder *. Sıranın başında olan kişiysen, sondakinin gözlerindeki o derin acıyı, saatlerce bekleyişin onun da üzerinde bırakacağı izleri düşünürsün. Sonra kendi durumunu düşünürsün, evet, sen başarmışsındır, bitmek üzeredir, onca saatin karşılığını almak üzeresindir, gözlerin dolar.

Sondaysan ve baştakiyle gözgöze geldiysen, ana avrat söversin yeter zaten.

Not: biliyorum, başlık sorunlu da karakter yetmedi.

raistlin majere

Milletin en çok özendiği karakterdir. Kötü özellikleri, tıpkı hollywood kahramanları gibi karizmasına karizma katar sadece. Gerçekten derin bir karakter midir? Yaratılış aşamasında nispeten belki. Ancak öne çıkan, hep o görselliğiyle fazlasıyla desteklenen (pompalanan) karizması olmuştur. Bu da tabi ticari bakacak olursak, işe yaramıştır muhakkak, ki kendisi güçlerini yitirdikten sonra bile karşımıza çıkar bir süre.

vital tech tones

scott henderson, victor wooten ve steve smith'ten oluşan funk/fusion grubu. Yanılmıyorsam iki albümleri var. Grup bu isimlerden oluşunca tabi ortaya çıkan müzik de bir başka olmuş, dinlenmeli mutlaka.

steve digiorgio

Quo Vadis'in defiant imagination albümünde (mükemmel) çalmıştır. Kendine has tarzı ile albüme ayrı bir tat katmıştır. (bkz: Silence calls the storm)