Taokratik ve aşırı gerici bir yaklaşımdır. Bu ülkede bunun hayalini kuran; gerici ve örümcek kafalı azınlığın avuçlarını yalayacağı anlayıştır aynı zamanda. Bunu isteyenler için tüm gerici ülkelerin kapıları açıktır, istedikleri vakit o ülkelere defolup gidebilirler. Bu ülkedeki; yönetim şekli, anayasa, tüm kanunlar, ilke ve inkılaplar bellidir, aksini savunanlar vatan hainidir ve elbet cezasını çekecektir.
Şeriat, Müslüman bir toplumun ruhu, vicdanı ve nizâmıdır. Türkiye’de şeriat meselesi, yalnızca hukuki bir tartışma değil, aynı zamanda derin bir kimlik ve medeniyet meselesidir. Bu mesele, Batı menşeli ideolojilerin zorbalığı ve islam’dan koparılan halkın içine itildiği modern seküler kölelik düzeni arasında sıkışmış bir toplumun varoluş mücadelesidir. Şeriat, bu topraklarda özde olanın, kökde olanın, aslına dönme çağrısıdır; ama aynı zamanda egemenler eliyle yozlaştırılmış, itibarsızlaştırılmış ve karalanmış bir hakikat mefhumudur.
1. Şeriat: inancın Hayata Taşınması
Şeriat, islam’ın hayata dair düzenleyici boyutudur. inanç ile pratik arasındaki köprüdür ve hayatın bütün safhalarını Allah’ın hükümleri doğrultusunda şekillendirir. Şeriat, yalnızca hukuki bir sistem değil; insanın toplumsal, ekonomik, siyasi ve bireysel tüm yönlerini kapsayan bir nizâmdır. Dolayısıyla, şeriat meselesi, insanın özgürleşmesi ve hakikatle bağını yeniden kurmasıdır.
Şeriat: Adaletin Adıdır
Şeriat bir nizamdır; bu nizam, hakikatin vicdanda ete kemiğe bürünmesidir.
Adaletin olmadığı yerde şeriat yoktur; şeriatın olmadığı yerde insanın zulmü, şeytanın hükümdarlığı vardır.
Şeriat, Türkiye’nin tarihî kodlarında var olan bir hakikattir. Halkın vicdanında “adalet” ve “nizam” özlemiyle yanıp tutuşan bu kavram, modern sistemin elinde bir karalama kampanyasının kurbanı hâline gelmiştir. Batı’nın aklı ve Batı’nın ahlâkıyla düşünmeye şartlandırılmış bir toplum, şeriatı anlamaktan acizdir.
Türkiye’de bu anlayış, Batılılaşma süreciyle birlikte sistematik olarak çarpıtılmıştır. Şeriat, halkın gözünde yalnızca “kelle kesmek” ya da “cezalandırma” ile özdeşleştirilmiş, ruhundaki adalet, merhamet ve nizam boyutu örtbas edilmiştir. Bu çarpıtma, şeriatı hakikatin değil, zorbalığın bir unsuru gibi göstermeyi amaçlayan bir propaganda savaşının eseridir.
Modern Türkiye: Şeriatın Yokluğunda isyan ve Çöküş
Hukuk, şeriattan koptuğu anda zulüm hâline gelir. Modern hukuk, adaletin değil, gücün hizmetkârıdır.
Bir millet, Allah’ın hükmüne sırtını döndüğü anda çürüme başlar; bu çürüme, bireyden topluma, toplumdan sisteme kadar yayılır.
Şeriatın olmadığı yerde insan, kendi heykelini diker ve ona tapar. Modern devletler, sekülerlik adı altında putperestlik yapmaktadır.
Bugün Türkiye, şeriatın yerine ikame edilen Batı’nın hukuk sistemiyle yönetiliyor. Bu sistem, topluma adalet değil, zulüm getirmiştir. Şeriatın yokluğu, bireyin kimliğinden toplumsal düzenin çatısına kadar her alanda bir çöküşe neden olmuştur.
2. Sosyolojik Durum: Hakikatten Koparılmış Bir Toplum
Türkiye’de şeriat, sosyolojik olarak halkın tarihî ve kültürel kodlarında mevcuttur, ancak modern ideolojiler eliyle bu kodlar bozulmuş ve yozlaştırılmıştır. Laiklik dayatması, toplumu din ile bağını koparmaya zorlamış, islam’ı bireysel bir ibadet alanına hapsetmiştir. Bu durum, şeriatın toplumsal düzenleyici boyutunun anlaşılamaz hâle gelmesine yol açmıştır. Halk, bir yandan islam’a bağlılık beyan ederken, diğer yandan modern seküler paradigmanın esiri hâline gelmiştir.
Şeriat, bugün halkın özlemiyle devletin ideolojik duruşu arasındaki çatışmanın merkezindedir. Toplumun geniş bir kesimi, adalet ve nizam arayışında şeriata yönelmekte, ancak bu arayış, mevcut sistem tarafından manipüle edilerek engellenmektedir.
3. Sosyo-Politik Durum: Şeriat ve Sistem Çatışması
Türkiye’de şeriat, siyasi bir mesele olarak daima bir tehdit unsuru olarak görülmüştür. Kemalist rejim, islam’ı ve dolayısıyla şeriatı, kendi varlığını tehdit eden bir güç olarak algılamış ve bu algı üzerine bir baskı rejimi inşa etmiştir. Şeriat, sistem tarafından hem fizikî hem de ideolojik olarak bastırılmış; onun yerine Batı menşeli hukuk ve siyaset anlayışları dayatılmıştır.
Siyasi partiler düzeyinde ise şeriat, bir oyalama ve araçsallaştırma meselesine indirgenmiştir. Özellikle muhafazakâr siyasi aktörler, şeriatı yalnızca söylem düzeyinde kullanmış; onun özüne ve pratiğine dair bir adım atmaktan imtina etmişlerdir. Bu durum, halkın adalet ve hakikat arayışını sistem içi manipülasyonlarla boğmayı hedeflemiştir.
4. Modern Türkiye’de Şeriat Algısı: Çarpıtma ve Direniş
Bugün şeriat, sistematik bir kara propaganda ile halkın gözünde itibarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır. Medya, akademi ve modern ideolojiler eliyle şeriat, “ortaçağ zihniyeti” ya da “geri kalmışlık” olarak tanımlanmıştır. Bu çarpıtma, halkın kendi kimliğine yabancılaşmasına sebep olmuştur.
Ancak şeriat, aynı zamanda modern Türkiye’de bir direniş ve hakikat hareketi olarak varlığını sürdürmektedir. Halk, şeriata duyduğu özlemle sistemin dayattığı modern paradigmalar arasında sıkışmış durumdadır. Bu sıkışmışlık, hem bireysel hem de toplumsal bir huzursuzluk yaratmakta, bu da adalet ve hakikat arayışını daha da güçlendirmektedir.
Son Söz :
Şeriat, Türkiye’de bir korku unsuru olarak değil, bir umut ve adalet çağrısı olarak anlaşılmalıdır. Bu topraklarda şeriat, yalnızca bir hukuki sistem değil; aynı zamanda halkın özüne dönmesi, hakikatle bağını yeniden kurmasıdır.
Türkiye’nin kurtuluşu, Batı’nın yozlaşmış paradigmasından değil, islam’ın nizam ve hakikatinden geçmektedir. Şeriat, bu nizamın adıdır ve bu ad, halkın özlemiyle buluştuğu gün, gerçek anlamda bir dirilişin başlayacağı gündür. Bugün mesele, şeriatın hakikatini anlatmak, çarpıtmaları yıkmak ve bu nizamı inşa etmektir. iBDA, bu hakikat mücadelesinin kalesi ve ümmetin yeniden dirilişinin adresidir.
bu zihniyet ile yönetilen ülkelerin durumuna bakarak atatürk, cumhuriyet ve laikliğin önemini tekrar tekrar kavrayabileceğiniz, hukuk ile uzaktan yakından ilgisi olmayan dinci sistemi.
bulaştığı hiçbir ülkede özgürlükten kırıntı kalmaz, o ülke asla gelişmez, insanları mutlu eden hiçbir şeyden eser kalmaz. şeriatçı olup da insanlık için faydalı bir buluş yapmış tek bir kişi bile yoktur. en azılı şeriatçı bile şeriat ülkelerinden kaçıp laik, demokratik ülkelere sığınır ve bir de utanmadan orada da şeriat ister. hiçbir seküler insan ise şeriatçı bir ülkede yaşamaya tenezzül etmez. bu da hangi tarafın daha dürüst ve samimi olduğunun kanıtıdır. şeriat ülkelerinde insanların başına gelen felaketler saymakla bitmez. HUZUR iÇiNDE UYU BÜYÜK ATATÜRK, ÇOK YAŞA CUMHURiYET, ÇOK YAŞA LAiKLiK, ÇOK YAŞA MEDENiYET! iYi Ki şeriat ülkesi değiliz ve hiçbir zaman da olmayacağız!
şeriat ülkelerinde insanların yaşadıkları kabuslardan bazılarının anlatıldığı şu belgeseli izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. burada anlatılanlar sadece birkaç olay. daha ne rezillikler var ki anlatmakla bitmez, anlatmaya kalkınca bile insan baygınlık geçirecek gibi oluyor. https://youtu.be/IpUE4CDo...jQQ2aPW9PCo8YX5&t=244
herkes müslüman olmadığı için bence uygun bir yönetim şekli değildir. şeriat başka, dini yaşamak başka. ama şeriatın bazı kurallarından faydalanılabilir mesela motorsiklet gibi veya telefon gibi büyük bir şeyi çalan kişinin bir elinin kesilmesi gibi veya sadece cinayet işleyen kişinin idam edilmesi gibi.
Sen ilk önce kişisel bakımına özen göster, tırnaklarını bi' kes. Sonra şeriat falan istersin ismet. Temizlik imandan gelir bunu unutma. Hadi şimdi naş naş..
Günümüz dünyası için asla ve kesin biçimde ülke yönetimlerinde düşünülemeyecek olandır. Din ve devlet işlerinin bir arada yürümesi olanaksızdır. Birbirlerinden ayrı olmaları şarttır.
hukukun arapçadaki karşılığı sadece. mezhebe dayalı kurumsal dinlerin hepsi abbasi ve emevi sultanlarının ekonomi, tarih, toplum, coğrafya algısı doğrultusunda geliştirildiği için, fıkh ve fetvayla bugünkü toplumların hiçbirine yön tayin edemezsiniz.
osmanlı şeriatı, selçuklu şeriatı, emevi şeriatı, fatımi şeriatı, memlük şeriatı, selçuklu şeriatıyla amerikan şeriatı arasında kavramsal açıdan hiçbir ayrım göremiyorum ben.
kurumsal din dediğiniz şey, tıpkı bugün türkiyeyi yöneten muktedirler gibi, birtakım yöneticiler ve onların etrafındaki ulema sınıfı tarafından üretildiği için, fıkhı ve fetvaları yaratan osmanlı, emevi, abbasi islamıyla türkiye islamı arasında hiçbir fark yok.
o zamanlar da halk, aç, sersefil, fakir, yoksuldu. bugün de öyle. o zaman da muktedirler ve onların etrafındaki din adamları emeksiz kazançla kese kese altınla ödüllendiriliyordu. bugün de öyle.
o zaman da göstermelik yargı kararlarının gölgesinde, gelir adaletsizliği, emek sömürüsü, kölelik, ahlaki çürüme ve yozlaşma hakimdi ekonomiye ve topluma. bugün de öyle.
bugün de din adına bir sürü hurafe üretiliyor ve biz de geçmişte üretilen hurafeleri hakikat zannediyoruz.
De ki: “Ey inkârcılar! ﴾1﴿ Ben sizin tapmakta olduğunuz şeylere tapmam. ﴾2﴿ Siz de benim taptığıma tapıyor değilsiniz. ﴾3﴿ Ben sizin taptıklarınıza tapacak değilim. ﴾4﴿ Siz de benim taptığıma tapıyor değilsiniz. ﴾5﴿ Sizin dininiz size, benim dinim banadır.” ﴾6﴿
gerçek din yoki bir de şeriatı olsun. lafta gevezlikte çene tiryakiliğinde ama icraate sıfır adeta güya uydurdukları tanrıyla aslında dalga geçen sahtekarlar.
berbat bir yönetim sistemidir. aslında gerçek islamın ta kendisidir. tamamen akıl ve mantık dışıdır. şeriat ülkelerini kan götürür. yoksuldurlar. zerre özgürlük ve adalet yoktur. kimse otoriteyi sorgulayamaz. ruhbanlara koşulsuz biat istenir. özellikle kadınlara işkence edilir şeriat ülkelerinde.
şeriat isteyen yobazlar bile fırsatını bulsalar anında avrupa ülkelerine kaçarlar. şeriatçı kadar döneği ve kahpesi yoktur.
Şeriat, ilkel ilk çağ arap yasalaridir. Dinciler, doğru veya yanlış olduğunu düşünemez, ilahi emir der, saplantılı hasta herifler oldukları için. Sürekli gittiği her yere de zorla bunu getirme çabası da hep bundan. Gerçekten her birisi kendini ilahi görevde sanıyor ve bu uğurda her türlü kötülüğü de yapabilirler. Sorun işte bunları insan yerine koymak. Şeriat savunup ardından hemen içki muhabbetine de geçebilirler. Çünkü ahlakın tek koşulu, duvara karşı arapca sayiklamaktir bunlar için. El kol kesmek, evlilik yaşını düşürmek, insanlari koyunden kacirip köle diye pazarda satmak tümüyle doğru şeylerdir bu kafa için.
Kesinlikle çağ dışıdır
Müslümanların geride olmasının en büyük sebeplerinden biri
Soraya'yı Taşlamak filmini izledikten sonra ne kadar saçma olduğunu anlıyor insan
Anlamayan cahildir zaten
Şeriat isteyenin teröristten bir farkı yoktur.
ya sataşmayayım diyorum da.
adalet için şeriata ihtiyacın yok sayın yazar. iyi ve tarafsız bir hukuk sisteminin, suçtan caydırıcı cezaların olması yeterli.
ayrıca suçluyu değil mağduru korumamız lazım. ama bizde tersi yapılıyor maalesef.