şehit

entry282 galeri40 video3
    49.
  1. bu giden canlarımız bir hiç uğruna ya, en çok o sızlatıyor...
    1 ...
  2. 48.
  3. şırnak ta bir erimiz daha bu makama ulaşmıştır. mekanı cennet olsun. aceba daha ne kadar genç fidanımız gidecek. teröre lanet olsun.
    1 ...
  4. 47.
  5. türk silahlı kuvvetlerinin kullandığı bir terim. kendileri aslında demektedir ki, sen yaşarken dinin önemi yok ama öleceksen dindar olabilirsin. şehit olursan cennete gidersin. evet bu masal ile zorunlu askerlik meşrulaştırılıyor. nesilden nesile her şehitin cennete gideceği efsanesi ile yaşıyoruz. bir kişi de bu bilginin kaynağı nedir diye sormaz. ben islam'a tam olarak inandığımı söyleyemem ama islam'da da böyle bir anlayış var mı emin değilim. bir de işin şu yanı var ki. pkk'lılar da aynı mantığı kullanırsa. mesela kürdistan bizim vatanımızdır ve onu korurken ölenler şehittir derse. şehitlik kavramı işte bu kadar içi boş bir kavramdır.

    adam gibi deyin ki. kendi hatalarımız yüzünden bir kaç canımızı, insanımızı kaybettik. onları zorunlu olarak oraya göreve gönderen bizleriz. ölümlerinin sorumluluğunu alıyoruz. ama yok. mutlaka şehitlik mertebesinin sözlerini duyacağız.

    bu şehit masalı devam ettikçe, birileri de bizi ölüme göndermeye devam edecek. karar sizin. ama ben açıkçası islam'da böyle bir şehitlik durumunun olduğunu sanmıyorum. sanki bana bunu türkler uydurmuş gibi geliyor.
    3 ...
  6. 46.
  7. islam dininde birçok şekilde şehit olunabilirken, hristiyanlıkta sadece din uğruna ölmek şehitlikten sayılır. hristiyanlığın ilk yıllarında katledilen havariler ve incil'i vaaz eden kişiler (misyonerler) şehit sayılır. geçtiğimiz yıllarda trabzon'da ve malatya'da öldürülen hristiyanlar da hristiyanlığa göre şehittir.
    1 ...
  8. 45.
  9. bu milletin, bu ülkenin kutsalı.

    bakın, bu ülkenin pek çok değeri biliçli ve bilinçsiz bir şekilde yıpratılmaya çalışılıyor. eleştiriden de öte yeri geliyor hakarete uğruyor. bu ülkenin yaşam tarzı, bayrağı, iktidarı, muhalefeti, kurucusu, cumhuriyet'i, geçmişi. geleceği va aklınıza gelebilecek bin türlü şey. bunlara karşı yapılan eleştrilere, karşı fikirlere bir yere kadar müsamaha da gösterebilirsiniz.

    ama şehit kavramına yapılacak herhangi bir saldırının affı olamaz. çoğu daha üzerindeki çocukluğu bile atamamışken, belki hayatında bir kez bile kavga etmemişken, belki daha ailesinden habersiz iki sokak öteye bile gidememişken, vatan borcundan kaçmayıp askere gitmiş ve orada bu bayrak için canını vermiş gençlerin kutsal şahsiyetine dil uzatmanın affı da yoktur, insani bir duygu ile birleştiği bir noktada yoktur.

    bu çocuklar profosyenel asker değillerdi, savaşmak tercihleri değildi, bildiğin ana kuzusu iken askere alındılar ve canlarından oldular. biraz insansanız bu çocukların ruhlarına saygı göstermelisiniz. inanın onlar bu saygıyı dağ başında pusu kurup arkadan vuran kalleşlerden de, sözde kendi halkı için mücadele eden ama kendi halkının bebesinin canını beşikta alanlardan da ve onların bu yaptıklarını görmezden gelip savunanlardan da çok daha hak ediyorlar.
    3 ...
  10. 44.
  11. Şehid : Her şeye şahit olan,O'ndan saklı olmayan
    Ash-Shahid : The Witness who is present everywhere and observes all things.

    Cenab-ı Hak buyuruyor:
    "Doğrusu Allah, her şeyin üzerinde şahid olandır." (1)
    "Şahit olarak da Allah yeter." (2)

    * Kur'an-ı kerim'de 20 yerde geçmektedir. Her şeye şahit olan, kendisnden hiçbir şey saklanamayan, hiçbir şey saklanamayan, hiçbir şeyi unutmayandır.
    * Allah ezeli ve ebedidir. Mutlak olan tek varlıktır. Zamana ve mekana bağımlı değildir. Bu nedenle geçmiş ve gelecek kavramları Allah katında birdir. Allah geçmişte olan bütün olayları da gelecekte olacak olanları da bilir. Kainatın ilk yaratıldığı andan itibaren, yok olacağı kıyamet gününe kadarki son ana kadar herşeye şahit olandır. Yaşanan her olayı, yapılan her konuşmayı bilir. Allah katında gizli olan hiçbir şey yoktur. O'nun için gündüzün aydınlığı da gecenin karanlığı da birdir. Allah 'gecenin örtüsü' altında gizlenenlerin, biraraya gelerek fısıldaşanların bütün konuşmalarına da şahittir. Cahil olan insan gece karanlığının günahlarını gizleyeceğine, hiç kimse tarafından görülmeyeceğine ve bilinmeyeceğine inanır. Oysa Allah insana her an, her yerde şahittir. Tek başınayken de milyarlarca insanın arasındayken de insanın durumu Allah katında aynıdır. Allah tüm insanların her an, her saniye kalplerindeki niyete, akıllarından geçen her düşünceye şahit olandır. Dünyada insanların yaşadıkları her olaya şahit olan Allah hesap gününde onlara yapmakta olduklarının tam karşılığını, eksiksizce verecektir. Allah'ın kendisini görmeyeceğini, konuşmalarını duymayacağını zannedenler ve gizli günahlarının karşılarına hiçbir zaman çıkmayacağını düşünenler, kıyamet gününde ne kadar yanıldıklarını anlayacaklardır. Zira Allah bir insanın doğduğu andan son nefesini verdiği ölüm anına kadar yaşadığı her olaya tüm ayrıntıları ile şahit olmuştur. "Allah, hepsini dirilteceği gün, onlara neler yaptıklarını haber verecektir. Allah, herşeye şahid olandır. (3)
    * Kul, görünen ve görünmeyen bütün hareketlerinin Allah'ın ilmi tarafından kuşatıldığını ve her türlü davranışı sırasında O'nun ilminin hazır olduğunu bldiği zaman, bu, o kula, Allah'ın hoşuna gitmeyen her türlü fikir ve düşüncelere karşı bir iç murakebe yaptırmasını gerektirir. Dış dünyasını da, Allah'ın hoşuna gitmeyecek her türlü söz ve davranıştan korur. Böylece ihsan makamında Allah'a ibadet etmeye başlar ve Allah'ı sanki görüyormuş gibi ibadet eder. Her ne kadar o, Allah'ı göremese de Allah onu görür. (4)
    * Eğer, bir kimsenin oğlu kendine itaat etmezse şehadet parmağını onun eli üzerine koyarak "Yâ Şehîd" dese Allah'ın izniyle itaatkâr olur.

    Kaynaklar:
    1) Hac, Hajj, 17
    2) Nisa 79,
    3) Allah'ın isimleri, Harun Yahya, Vural Yayınları, 2000
    4) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004
    5) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun Bayrak, Threshold Books, 1985
    6) Islam City
    7) Miftahü'l Kulûb, Kalplerin Anahtarı, (Fethiye Evradı Bölümü) Mehmed Nuri Şemseddin Nakşıbendî, Bedir Yayınevi, 2001
    2 ...
  12. 43.
  13. said nursi denen ingiliz ajanı siyasal islamcı Kürtçüye göre hristiyanlardan da oluyormuş,Sonra bunun peşinden giden Fetoşçular,yobazlar,Türk düşmanları,Kürt islamcılar

    Türk ordusunun Şehitlik kavramıyla oynarlar.

    He tamam goç,Sen git filistine Filistinlilere yardım ediyorum diye Yahudi ajanlığı yap,Senin feto hocanın yaptığı gibi.
    3 ...
  14. 42.
  15. inançları uğruna canını verebilenedir ,
    vatan sevgisinin bedelini canıyla ödeyendir ,

    cenazesi siyasi amaçlı kullanılırken kemikleri sızlayandır,
    kendine mehmetçik demekten ar eden komutanının "öl" emrine gözü kırpmadan "emredersiniz" diyendir,*

    yaşıtları karı-kız peşinde koşup , internet ortamlarında halka söverken ; halkın güvenliğinin kutsallığına inanandır,
    ben bu kadar sene boşuna mı okudum , gidip doğuda canımı tehlikeye atamam diyen coca-cola milliyetçisinin yüzüne tokattır,

    dağlıca gibi , menemen gibi gizli planlara gençliği harcanabilendir kimi zaman,
    asker ocağı muhammedin ocağı değildir diyen paşaların efendisine kulak asmadan , bildiğini okuyandır,

    şanlı bayrağı kirli emelleri için siyasi bir bayrak haline getirenlere inat bayrağı indirmemek için göğsünü siper edendir,
    siper et göğsünü dursun bu hayasızca akın diyen istiklal marşını laikliğe aykırı ithamıyla karşı karşıya bırakan dinazora belgedir canı...

    (bkz: istiklal marşına hakaretin dayanılmaz hafifliği)

    (bkz: her eleştireni atatürk düşmanı sana mal)

    (bkz: menemen olayının iç yüzünü araştırmadan böğürmek)

    *
    2 ...
  16. 41.
  17. herkese denmemesi gereken kavram,Askersen vazifen başında ölüyorsan altıüstü Türk ordusunun bireyi olarak ölürsün islam ordusu mu lan bu!

    Diye yobazlarca saptırılan kavramdır.

    O zaman sorarım size Türk ordusu,Türk Milletini ve onun değerlerini korumuyorsa yani Tanrı'ya ait en önemli değerleri korumuyorsa Hangi Milletin ordusu bunu yapıyor?

    Bu devirde islam ordusu kurulup cihata mı gidileceğini zannedersiniz beğler.

    Türk toplumunu korumak adına vazifesi başında ölmüş her türlü kişiye şehit denir,Şehittirler de.

    Türk Milletini düşündükleri için katledilen aydınlarımız da şehittir ki buna en büyük örnek (bkz: necip hablemitoğlu)

    Kaldı ki yavuz Sultan selim hanımızın ordusunda çarpışan bir yiğit Türk askeriyle,Attilanın ordusunda çarpışan bir başka yiğit Hun askerinin de hiçbir farkı yoktur,Ölümleri uçmakta sonlanır.

    Ay yıldızın Kurt başlı Gök sancağın,Tuğrul desenli Hun Sancağının varlığı için çarpışan ölenlere şehit derler,

    Din adına savaşıyorum diyen arabın farsın Allah adına savaştığından kuşku duymalısınız Ama Türk ordusunun binlerce yıllık savaş tarihinde attığı her ok,Namlusundan çıkan her mermi Türklüğü ve Ona Kut vermiş tanrısı adınadır!

    Tarihten Türk ü çıkartın iSlamın isini,Tarihten islam öncesinde Türk ü çıkartın ahlakın Asının kalmayacağını beyinlerinize kazıyın!
    4 ...
  18. 40.
  19. dini referanslı bir terim olduğu için şehit yalnızca allah yolunda ölenler için geçerlidir aslında. ama artık herkes kendi şehitlerini yaratmaya koyuldu... vazifeleri başındayken ölen herkese şehit denir oldu.

    saygımız sonsuz.
    ama gerçek anlamda şehitlik bu değil.
    herkes istediğine şehit diyebilir. tabi bu kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlıyorsa ne mutlu. çünkü başka bir anlamı yoktur.
    dini ritüelleri toptan reddeden ideolojilerin bile şehitleri var artık. devrim şehitleri gibi.
    bazı kelimeler için anlam genişlemesi olabilir
    ama bu kelime için değil...
    3 ...
  20. 39.
  21. hak ettiği ve eskiden gördüğü saygıyı göremeyen kavram.
    anaların yürek acısı...
    kimisine göre vatan borcunun sonucu, kimisine göre kelle sayısı...
    kimisine göre de bir otel odasında körkütük sarhoşken ölen evladı...
    bazen sitemkar "bir vatan sağolsun" tümcesi, bazen de kızgın bir " vatan sağolsun diyemiyorum" yakarışı...
    2 ...
  22. 41.
  23. kutsal bir ülkü veya inanç uğruna can yitiren kimse. buraya kadarki tanım evrensel olanıydı. sıra ülkemiz için geçerli olan tanıma geldi: teşvikiye camiisinde bugüne kadar namazı kılınmamış bugünden sonrada kılınmaması muhtemel ölü. şehit cenazeleri daha çok anadolunun herhangi bir kentinde gövde gösterisine dönüştürülen şovlarla kılınır hernedense. şehitler genelde fakir ailelerindendir, en iyi ihtimal orta halli memur ailesindendir. allahın işine bak bu kutsal mercii hep gariban halka nasip olmuştur/olacaktır/oluyordur. tek temennimiz bir genç evladı daha kaybetmemek yok efendim köklerini kurutmadan durmayacağız diyorsanız ve bunun doğal sonucu olarak bir şehit cenazesi daha toprağa vereceksek mümkünse bunun namazını teşvikiyede kılalım. hep beraber.
    1 ...
  24. 40.
  25. ülkemizde kullanılan tanımıyla; görev başında olması kaydıyla herhangi bir yerde, herhangi bir sebepten, herhangi bir şekilde ölmüş tsk mensuplarına verilen isimdir. bu tanımın hangi kutsal kitapta bulunduğunu ise halen çözebilmiş değilim... tek bildiğim, benimle aynı yaşta insanların, yani aşkların, sevgilerin, mutlulukların en coşkulu, en yoğun şekilde yaşandığı yıllarında olan insanların uzaklarda bir yerde, asla durmak bilmeyen bir çarkın dişlileri arasına sıkışıp bir daha geri dönmediği; birilerinin bir şeyler için onların ellerinden evlenemedikleri sevgililerini, doğmamış çocuklarını, izleyemedikleri gündoğumu ve günbatımlarını aldığı ve bunu neden yaptıklarını asla sorgulamadıkları, sorgulatmadıklarıdır.
    3 ...
  26. 39.
  27. Âl-i imrân Sûresi 169,170

    ''Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.''

    ayette açıkca belirtilmiştir. önemli olan ise adına savaşılan ülkenin ordusunun allah a yakınlığıdır. yaptıkları savaşları ülkeleri için allah adına mı yapıyorlar. eğer öyle ise sorun yok. ama değilse, işte bu noktada düşünmek gerek.
    6 ...
  28. 38.
  29. gecenin bu saatinde gözyaşlarımı engellenemez kılan muhteşem yazı...
    2 ...
  30. 37.
  31. vatanı için ölümü gözünü kırpmadan seçen,milleti için ölen asker.
    1 ...
  32. 36.
  33. allahın varlığına ve birliğine iman etmiş ve canını bu uğurda vermiş kimsedir.
    1 ...
  34. 35.
  35. 34.
  36. oğul;
    sen giderken,
    ardından baktığım oğul.
    seni gözledim,
    doğduğundan beri yaptığım gibi, seni izledim.
    yüzüne çarparsa yel, yüreğim ürperir oğul,
    ayağına taş değerse, bağrım yanar oğlu,
    kıyamadım gülü ellemene,
    dikeni vardır diye.
    canımdan can, kanımdan kan oğul.
    ama
    bugün git oğul.
    yoluna git.
    şu islam toprağını gavur alacaksa,
    ezanların susacaksa,
    el kemendini boynuna atacaksa ,
    çiğnenecekse şehit atanın mezarı,
    git oğul,
    git
    bilesin ki resul önündedir.
    bilesin ki melekler ardındadır.
    bilesin ki dualarım semadadır.
    bilesin ki yolun allah'adır.
    düşte gördüm oğul,
    bize artık vuslat,
    mahşerden sonrayadır.
    *
    4 ...
  37. 33.
  38. devamidir.
    Para yok, poğaça versem olur mu?
    Engelli olarak yaşamanın zorlğuna dikket çeken Serkan asteğmen, bir anısını şöyle anlatıyor: "Gazi bir arkadaşım tekerlekli sandalye ile Ankara'da bir pastaneye girmek istemiş. Girişte basamak olduğu için 'Yardım eder misiniz' diye sormuş. Pastaneci demiş ki 'Dükkanı yeni açtım, kasada para yok. Poğaça versem olur mu?. Çok acı..."

    cok sevdigim bir arkadasimdir. bu durum oyle zorki aglamamak icin zor tutuyorum kendimi.
    nefret kusuyorum.
    3 ...
  39. 32.
  40. Serkan Adem Aydoğdu, yedeksubay olarak Hakkari Yüksekova'ya gönderildiği 1997 yılında, gencecik bir avukattı. Askerlik sonrası hayalleri vardı.
    Hain bir bölücünün Kanas suikast silahı ile attığı, omuriliğine saplanan mermi onun tüm hayallerini bir anda sildi
    Ömür boyu hiç yürüyemeyecek

    Hakkari dağlarında hain düşmanın attığı tek kurşunla yaralanıp felç olan 26 yaşındaki Serkan Adem Erdoğdu, hem mesleği olan avukatlığa hem de ayaklarına veda etmek zorunda kaldı


    Serkan'ın en büyük destekçisi öğretmen emeklisi annesi Naciye Hanım, onun her an yanında.
    Serkan Adem Aydoğdu yedeksubay olarak Hakkari Yüksekova'ya gönderildiği 1997 yılında, gencecik bir avukattı. 26 yaşındaydı, hukuk fakültesini ve iki yıllık avukatlık stajını bitirmiş, büro açmadan önce "aradan çıksın" diyerek askerlik için müracaat etmişti. Isparta Eğirdir Dağ Komando Okulu'ndaki eğitimin ardından 1997 Nisan'ında Hakkari'ye gitti. Yüksekova'da Kanas adındaki suikast silahından çıkan tek bir kurşunla tekerlekli sandalyeye bağlandı.
    Bürosunu hiç açamayan, tekerlekli sandalye basketbolu ile günlerini doldurmaya çalışan Serkan da en az diğer gazi arkadaşları kadar dertli:
    "Bir anma töreni olur hayatında görmediğin görmeyeceğin bir sürü insan gelir 'Sizlerle gurur duyuyoruz' der. Elini sıkar, pohpohlar, sonra da unutur gider. Oysa ne bir eksik ne bir fazla, sadece birey gibi saygı görmeyi istiyoruz. En basitinden devlet dairelerinin engelli girişleri yok. Mesleğimi yapamıyor, eğitimli bir işsiz olarak bekliyorum."

    Soğuk ve sessizdi
    1997 19 Temmuz gecesi. Yüksekova'nın kırsalı ikiyaka'da saat gecenin 03.00'ü. Aylardan Temmuz ama deniz seviyesinden 3 bin metre yüksekte buzul gölleri ile kaplı ikiyaka'da geceleri parkasız yatılmıyor.
    O gece Serkan timinin başında operasyondan dönüyordu. Bütün gece uzaktan gelen çatışma sesleri eşliğinde yürürken birden haber geldi: "Görüntü alındı, dikkatli olun" diyordu telsizdeki ses. O anda bulabildikleri ot, kaya ne varsa arkasına saklandılar. Serkan da timinden 5-6 askerle birlikte mevziye yattı.

    Tek kurşun yetti
    Saklandıkları yerde yarım saat kadar beklediler.
    Daha sonra telsizle ikinci bir haber geldi. Hareket emri alan Serkan asteğmen askerlerine yavaşça kalkmalarını söyledi.
    Oysa bir PKK'lı çoktan gözüne kestirmişti elinde telsiz taşıyan Serkan asteğmeni. Doğrulmasına fırsat vermeden tetiğine bastı Kanas'ın. Uzun menzilli suikast silahından çıkan tek kurşun gecenin o karanlığında tam da belinden vurdu Serkan'ı. Kurşun omiriliğine isabet etmiş ve felç olmasına yol açmıştı.

    Acıyı hissetmedim
    Serkan, tam 8 yıl sonra o anı şöyle anlatıyor: "Vurulduktan hemen sonra belimde küçük bir iğne içerden sokuluyormuş gibi bir his duydum. Kurşun sinirlere geldiği için acıyı çok fazla hissetmedim. Filmlerde kurşunlanan kişiler yalpalar, kıvranır falan ya. Bende hiç olmadı öyle bir şey. O anda felç olmuşum. Acı çekmedim ama keşke o acıları çekseydim de bu olmasaydı..."

    "Komutanım ayaklarınız düz"
    Yerde ne kadar yattığını hatırlamıyor Serkan. Yalnızca kurşun yağmuru altında zamanın geçmek bilmediğini söylüyor:
    "Başıma gelenleri anlamlandırmaya çalışıyordum. Vurulduğum anda dizlerim büküktü. Vurulduktan sonra da hala dizlerim bükük zannediyorum. Taciz ateşi devam ederken dizlerimi düzeltmeliyim, bir de dizimden vurulacağım diye düşündüm ama bir türlü dizlerimi düzeltemiyordum. Daha doğrusu o şokla bana öyle geliyormuş. Yanımdaki askere rica ettim. 'Ayaklarımı düzelt, bak kurşun gelecek' dedim. O da bana 'Komutanım ayaklarınız zaten düz' dedi. O zaman anladım ayaklarımı hissedemediğimi..."

    Helikopter geldi
    Nihayet taciz ateşi sona ermiş ortalık sakinleşmişti. Hakkari'nin dağları şafaktan önceki alacakaranlığı yaşıyordu. Askerler kurşun yarası almış Serkan asteğmenlerini kucaklarında daha güvenli bir yere, bir tepenin arkasına götürdüler.
    Telsizle merkeze haber verildi 3 saatlik uzun bekleyişin sonunda, gelen helikopter Serkan asteğmeni alıp Hakkari Devlet Hastanesi'ne götürdü. Hemen ameliyata alındı. Kurşun sol böbreği de parçalamıştı. Çaresiz böbreği de aldılar. Diğer iç organlarda da ufak çaplı hasar vardı ama asıl hasar omurilikteydi. Kemikte kırılma olmamasına rağmen çarpmanın şiddeti felç olmasına yetmişti.

    Tekerlekle sandalye
    Ertesi gün Serkan'ı GATA'ya sevk ettiler. Kurşun orada çıkarılacaktı. Uzun ve zorlu bir ameliyatın ardından 28 gün yoğun bakımda kaldı.
    Yoğun bakımda kaldığı sürece aklında tek bir soru vardı: "Tekrar yürüyebilecek miyim?" Ayaklarını hissedemiyor, çabalasa da oynatamıyordu. Doktorlara durmadan aynı soruyu soruyordu. "Henüz belli olmaz. Bir müddet daha bekleyeceksiniz" gibi yanıtlar belirsizliği daha da büyütüyordu.
    Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği'nde kaldığı bir ayın ortalarında yürüyemeyeceği fikri kafasında netleşmeye başlamıştı:
    "Kimi hastaların egzersizlerle ilerleme kaydettiğini görüyordum. Ben de mücadele ediyordum ama bir gelişme olmuyordu. Artık yapamayacağım bir şey için daha fazla ümitlenmek istemedim..."
    Ve bir gün tüm cesaretini toplayıp klinik şefine sordu durumunu. Doktor, bu metanetli görünen gencin ısrarları karşısında dayanamadı. Gerçeği bilmek hakkıydı nihayetinde. Ve ağzından şu cümleler döküldü: "Hiç yürümeyecek dediğimiz vakalar yürüyüp gittiler ama senin yürümen artık bir mucize olur. Tekerlekli sandalye bundan sonra senin en iyi dostun. Bu şekilde yaşamaya alış..."

    Demesi kolay
    Oysa doktorun sözleri karşısında beklemediği kadar üzülmüştü Serkan, kendine bile itiraf edemese de bir umut vardı içinde. Kalan son umudun da yitip gittiği o anı şöyle anlatıyor:
    "Bir anda aptallaştım. Bütün gelecekle ilgili planlarım, hayallerim her şey alt üst olmuştu. Sıfır noktasındaydım. Her şeyi yeniden organize etmek, her şeye yeniden başlamak zorunda hissettim..."
    Vurulduğu gün Serkan asteğmene, "Ailene haber verelim mi diye sordularsa da istemedi. Annesi ve erkek kardeşine kara haber GATA'dan verildi. Herkes çok üzgündü ama kimse Serkan'ın yanında ağlayıp sızlamadı. Gizli bir anlaşma yapılmış gibi bütün aile sakin görünüyor, acısını sessizce içinde büyütüyordu.

    Kafasında yaşadı
    Serkan için rapor hazırlanması bir yılı buldu. Bu süre içinde 6 ay hava değişimi için izmir'e ailesinin yanına gelen Serkan için depresyon kaçınılmaz oldu.
    Kafası sürekli vurulduğu o kısacık an ile meşguldü:
    "Birbirine bağlı olaylar bir zincir oluşturuyordu. Ve halkalardan herhangi birini kesebilseydim sonuç bu olmayacaktı. Mesela orada bir kaç santim önde veya arkada olsam kurşun vücudumun başka bir yerine gelecekti. Neden ben, neden sakatlık? Aslında bunların hiç birini değiştirme şansım yoktu. Ama ilk zamanlar 'olan oldu' diyemiyorsunuz. Kabullenme aşamasıydı. O an en kötüsü oymuş gibi geliyor. Oysa boynundan aşağısı tutmayan insanlar var. Ömürlerinin sonuna kadar yemeklerini başkaları yediriyor. 'Ben daha iyiyim, buna da şükür' diyemiyor insan. Şimdi böyle düşünüyorum ama, bu da başa çıkmanın yollarından biri mi, yoksa gerçek mi? o tartışılır..."

    Büro açamıyor
    Tekerlekli sandalye ile yaşamak zorunda kalan Serkan eğer başına bunlar gelmeseydi askerlik dönüşü kendi bürosunu açacaktı. Ancak şu anda fiziksel koşullar yüzünden mesleği olan avukatlığı da yapamıyor.
    "Bu halimle hangi devlet dairesine girebilirim?
    Ulaşım ayrı sorun. Kendi arabamla gitsem müvekkilime yazacağım masraf faturası dünyanın parası tutacak. o da çok mantıksız. Büyük bir azim abidesi olmak, hırs yapmak lazım. Sırf avukatlık yapacağım diye kendimi 5 kat sırtta taşıtamam.
    Serkan'a son darbe de Emekli Sandığı Kanunu'nda yapılan değişiklikle gelmiş:
    "AKP iktidarı Emekli Sandığı kanununda bir değişiklik yaptı. Devlet memuru olarak çalışırsak gazilik maaşımız kesiliyor. Bu yüzden sözleşmeli personel veya işçi kadrosunda çalışmamız gerekiyor. içişleri Bakanlığı'na başvurdum. Gelen cevap yazısında uygun bir kadro bulunmadığı ama istersem memur olabileceğim bildirildi..." 1997 yılında 26 milyar tazminat alan Serkan şu anda 1 milyar 200 milyon lira gazilik maaşı alıyor.

    Geçmişi sorgulamıyorum
    Gazi Serkan sorularımıza şu yanıtları veriyor.
    - Geriye dönüp baktığında "Değer miydi?" dediğin oluyor mu, niçin vurulduğunu biliyor musun?
    "Niçin vurulduğumu biliyorum ama artık politika yapmayı bıraktım. Geçmişi artık çok fazla sorgulamıyorum ama birey olarak elbette politik görüşüm var. Ben hiç bir devlet büyüğünün çocuğunun orada askerlik yaptığını görmedim ama vatanseverlik nutukları atmak da onlardan kimseye düşmüyor. Kim söylemiş bilmiyorum ama 'Vatanseverlik, cepheye olan mesafe ile doğru orantılıdır' diye bir söz var. Ne kadar yakınsan o kadar vatanseversin yani. Bir sürü insan öldü. içimden gelmiyor yani boşu boşunaydı demek. Ama her şey çok daha farklı olabilirdi."
    - Bugün gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsun?
    "Takke düştü kel göründü diyeyim. Özgürlük, demokrasi vesaire... Tabii ki bu ülkede yaşayan her vatandaşın Türk, Kürt, Ermeni, Rum kendilerini -isterse ana dilinde- özgürce ifade etme hakkı var. Buna karşı çıkmak zaten insan haklarına karşı çıkmak demek.
    Ama bir yandan 'Biz özgürlük, demokrasi, eşit haklar istiyoruz' deyip, sonra da bunun sembolü ve mimari olarak Abdullah Öcalan'ın posterini elde tutmanın hiç bir mantığı yok. Yani orada o insanlara sormak lazım. Özgürlük Abdullah Öcalan'la gelecekse geldi işte 1985'ten beri özgürsünüz. Birtakım şeyleri Türk devleti kabul etti, siz de değiştirin. Bundan 15 sene önce Kürt diye bir millet yoktur deniyordu. Resmi söylem buydu. Şimdi Kürtçe televizyon yayını var. Geldiğimiz yere bakmak lazım. Ben hiç bir zaman devrime inanmam. Evrime inanırım. Olacaksa evrim olacak ve hep beraber evrileceğiz. Ama bunun kıblesi imralı değil. imralı'ya döndükçe bu sorun çözülmeyecek, sadece karşılıklı olarak milliyetçilik körüklenecek. Ne kadar çok milliyetçi olursak bu sorun o kadar geç bitecek.
    7 ...
  41. 31.
  42. Allah yolunda can veren insanlardır.

    (bkz:Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli
    ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli)
    1 ...
  43. 30.
  44. "her kim ilim öğrenmek için evden ayrılırsa, evine dönene kadar allah yolundadır." hadisi şerifinden de anlaşılabileceği gibi ilim yolundayken ölen insanın da ulaşabileceği kutsal mertebedir.
    3 ...
  45. 29.
  46. en yüce ölüm şeklidir. cennette Hz. Muhammed'den sonra en yüksek mertebeye ulaşırlar.
    2 ...
  47. 28.
  48. bir insanın, allah katında ulaşabileceği en yüksek mertebedir. keza, askerlikte de ulaşılabilecek en yüksek rütbedir.
    denir ki, şehit olan insan, cennette Hz. Muhammed'in en yakınlarında olacaktır. Şehit olan kişinin, Allah katında "Allah'ım, ne olur bana bir fırsat daha ver de, yine şehit olayım, aynı lütfunu bana tekrar yaşamayı nasip eyle." diye dua ettiği söylenir.
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük