şehit annelerine açık mektup

entry5 galeri0
    5.
  1. öncelikle zavallı anneleri de pis siyasetlerine alet etmeye çalışan bu kişiyi esefle kınıyorum.
    mektubun özeti şu:

    " pkk yı tsk içindeki çeteciler kurdurdu. çocuklarınız da gereksiz yere öldü. "

    yazıklar olsun. pkk diye bir örgüt varken ve böyle iddiaları kabul etmezken sana ne oluyor da ülkeyi karıştıracak, kafa bulandıracak komplo teorileri kuruyorsun?
    1 ...
  2. 4.
  3. şehit annelerine bile "aman chp'ye mhp'ye gitmeyin, yine akp'ye oy verin" mesajı vermek kaygısıyla yazılmış mektup. durun lan bi daha, bir yıldan fazla var seçime ne bu hesap kitap? şehit anneleri ile parti isimlerini bir arada kullanmak bile zuldur ya, tek derdi seçimde kürt açılımı şaklabanlığıyla beraber özellikle büyük şehirlerdeki kürtlerin oylarını ellerini oğuşturarak beklerken milliyetçi tabanının oylarından da olmak istemeyen aç gözlü partinin bu icraatına da şaşmamak lazım.

    akp politikalarından memnun olmayan kesimin korkularını, tereddütlerini dile getiren kesimleri, demokratlığı ve cumhuriyetçiliği kimseye bırakmayanların eleştirmesinin tek bir sebebi var, içine gömüldükleri takiyye kültürü. şehit ailelerinin tepkilerini sanki muhalefet partileri hazırlamış gibi sunmak türk siyasi gündeminden bihaber olmak demektir. abdullah gül'ün ağzından "çok iyi şeyler olacak, bekleyin" muştusu duyulduğundan beri, zaten artan terörle tedirgin olan şehit aileleri iyiden iyiye paniğe kapıldılar. yeri geldi akp binasından içeri alınmadılar, yeri geldi başbakan randevu vermedi. başbakanın şehit ailelerinin hassasiyetindense ayrılıkçı kürtlerin hassasiyetini ön plandan tuttuğu gerçeği ile yüzleşmek zorunda kaldılar. bunların müsebbibi oldukları sürece mi destek vermelerini istiyosunuz sayın kaplan?

    iktidara geldiğinde tahammül edilebilir seviyeye indirilmiş olan terörü -ki düşük yoğunluklu çatışmanın temel faktörüdür- tekrar ülke gündemine sokan, terörle mücadelede basiretsiz yöntemler izleyen iktidar partisinin şımarttığı terör örgütü yandaşları ümraniye'de istanbul'un göbeğinde belediye otobüsünü boşaltıp yakacak kadar gemi azıya almış durumda iken bunu göre şehit ailelerinin ne tepki vermesini bekliyorsunuz? 34 tane itin hacı kafilesi gibi karşılmasına ne tepki göstermesini istiyorsunuz bu ailelerin? 34 tane itin ayağına savcı yollanıp, hukuki danışmanlık yaparcasına, şunu deyin, bunu demeyin serbest bırakalım demelerine rağmen, "hayır, pişman değiliz, önderlik yolladı, sayın öcalan'ın çağrısıyla geldik" demelerini nasıl karşılasın bu aileler? hergün bir dtp'liden "muhattap sayın öcalan'dır" cümlelerini duyan bu mukaddes annelerin ne tepki vermesini bekliyorsunuz?

    merak ediyoruz, dini motiflerle süslediğiniz yazınıza patronunuz, altan ya da sevan nişanyan neler söyledi? kimlerin yanında kalemşörlük yapıyorsunuz da gelip dinden imandan bahsediyorsunuz? dininiz acaba feriştah yazısının sahibi sevan nişanyanlarla, ahmet altanlarla ilişkinize nasıl bakar hiç düşündünüz mü? içki satılan dükkandan alışverişi yasaklayan bu din her yazısında allaha ve sevgilisine hakaretler yağıdıran yazarlarla aynı kaptan nemalanmanıza nasıl bakar bir saniye olsun aklınızdan geçti mi?

    süreçten kendisine fayda sağlayan bir takım aşağılık adamların varlığı ortada savaş olduğu gerçeğini değiştirir mi? vatan savunmasını milletin gözünde yanlış insanların yararına bir işmiş gibi göstermeye çalışmakla amacınız ne sizin? ölen insanlar "ne mutlu laikim" dedirtmek isteyen insanlar için şehit olmadı sayın yazar, eğer onlar olmasaydı bugün istanbulun göbeğinde otobüs durdurup yakanlar o zaman evinizi yakacaktı belki de. o insanlar sizin için, bizim için şehit oldular, allah rızası için şehadet şerbetinden içtiler. allah onlarınn şefaatine nail eylesin, bu aşağılık oyunlarınızla girdiğiniz haklarını kendileri soracaktır sizlere.

    bu süreçten nemalanan insanları gerçek müsebipler gibi ortaya sunup eline silah alan güruh hakkında ettiğiniz kelamların sadece "Evet, keşke müsebbiplerin zulmüne karşılık kimse eline silah almamış olsaydı ve bu kanlı 25 yılı yaşamamış olsaydık, ama yaşadık" tan ibaret olmasına ne demeli? arka taraftaki isimleri görmekle kafayı bozmak yerine gözlerinizin önündekini görseniz biraz, daha mantıklı değil mi? "Halbuki silah bırakanların yurtlarına döndüğü gün ordumuz Kandil'e bomba yağdırdı. Üstelik hâlen operasyonlarına devam ediyor" ağıtınıza ne demeli ya? silah bırakanların ateşkeş ilan ettiğini devletin bu ateşkese uymadığını söylüyorsunuz. bu mudur sizin samimiyetiniz? hangi devlet dağlarındaki eşkiyaya karşı eli kolu bağlı oturacaktır? terörü sona erdirmenin tek yolu kayıtsız şartsız pkknın teslim olmasıdır, devlet silah bırakmaz! ama sizin dtp ağzıyla konuşmanızı da yadırgamıyoruz biz!

    islam'da merhamet kadar kıyas hakkının olduğunu neden hatırlamıyorsunuz peki yazar hanım? allah yarattığı insan fıtratı gereği kıyas hakkını meşru bir hak olarak dine koymamış mı? siz nasıl bu haklarından vazgeçmelerini istersiniz? kimsiniz siz? hz vahşi örneğini vermişsiniz. alemlere rahmet hz peygamber(sav) vahşi'yi affetmiş de ne demiş onu biliyor musunuz? hayatı boyunca hz vahşi'nin efendimiz'in "bir daha gözüme görünme" lafı üzerine gözüne görünmediğini biliyor musunuz? hz vahşi ile 34 tane itin gösterisini beraber değerlendirin bakalım ne sonuca ulaşacaksınız. bir tarafta her şeyden evvel pişman olan hz vahşi, bir daha peygamberimize görünmeyen hz vahşi, diğer yanda "hayır pişman değiliz, sayın öcalan'ın çağrısıyla geldik diyen", gösteriler yapan 34 tane it. hz vahşinin böyle bir şey yapması durumunda efendimizin tepkisi ne olurdu peki hiç düşündünüz mü? hz vahşi'de öbür tarafta sizden hakkını isteyecek şüpheniz olmasın.

    hülasayı kelam; taraf gazetesinin değirmenine su taşıyan islami hassasiyetleri yüksek kesime hitap eden yazarının akp nin oy kaybını engellemek için yazdığı aşağılık bir yazıdır.
    9 ...
  4. 3.
  5. 2.
  6. 1.
  7. muhterem şehit anneleri,

    ben anne değilim. o yüzden “acınızı anlıyorum” gibi iddialı bir cümle kurmayacağım, anlayamam. sadece acınızı hissetmeye ve yasınızı paylaşmaya çabalıyorum. o yüzden bu mektubu yazmadan evvel günlerce kalbim daraldı. oğullarınızın ruhuna yasin okuyup biraz olsun feraha erdikten sonra ancak size hitap edebilecek gücü bulabildim. bu satırları da önce allah’ın sonra da sizin merhametinize sığınarak yazıyorum.

    oğlunuz gibi binlerce evladın daha öldürülmesine engel olabilecek hayati bir süreç yaşıyoruz. “demokratik açılım” ya da “toplumsal barış” gibi büyük laflar ediliyor ama sanırım bu büyük lafların hiçbiri aslında size dokunmuyor. hakikatte olan ise şu: oğullarınızı, başından beri size hakkında yalan söylenen bir savaşta kaybettiniz. üstelik size yalan söyleyenler, yaptıkları zulümlerle bu savaşın başlamasını sağlayanlardı. kabul edilmesi en zor olan da bu olsa gerek.

    üstelik bu kirli savaşın müsebbipleri, kuranî şehitlik makamını bile kendi zulümlerini haklılaştırmak ve devam ettirmek için kullanmaktan dahi çekinmedi. “kullanmak” diyorum zira mezkûr müsebbipler, yine kuranî bir emir olan başörtüsünü takan kadınları aşağılamak, hayatın içinden kovmak ve onlara revâ görülen her türlü zulmün teminatı olduklarını ilan etmekten de çekinmeyen kalbi mühürlü insanlar. ülke müslümanlarına otoriter laiklik anlayışı çerçevesinde “ne mutlu laikim diyene” dedirtmeye çalışanların şehitlik makamının yüceliğini ağızlarına almaları eminim sizin de kanınıza dokunuyordur.

    kalbi mühürlenmiş müsebbiplerin siyasi temsilcileri ise şehitlik makamının anlamından bile bihaber olduklarından “şehitlerimizin kemikleri sızlıyor” diyebiliyorlar. halbuki, kuranî hakikate “sözde değil özde bağlı” olanlar bilir ki: allah’ın yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin; hayır onlar diridirler fakat siz anlayamazsınız.

    bu yüzden bilin ki oğlunuz ‘boş yere’ şehit olmadı. ne dünyevi bir paye oğlunuzun eriştiği makama karşılık gelebilir ne de dünyevi bir hadise bu makamı onların elinden alabilir. bu noktada, belki de hiç haddim olmayarak, sadece hakkı ve sabrı tavsiye etmeyi üzerime vazife bilerek oğlunuzun diri olduğunu müjdeleyen kur’an’dan bir ayet daha hatırlatmak isterim: kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı allah’a aittir. doğrusu o, zalimleri sevmez.

    evet, keşke müsebbiplerin zulmüne karşılık kimse eline silah almamış olsaydı ve bu kanlı 25 yılı yaşamamış olsaydık, ama yaşadık. şimdi ise barışmak isteyenler, barışın tesisi için silah bırakanlar var. silah bırakmak “artık kimse ölmesin” demektir. bu davranışın kendisini teşvik etmek gerekmez mi? halbuki silah bırakanların yurtlarına döndüğü gün ordumuz kandil’e bomba yağdırdı. üstelik hâlen operasyonlarına devam ediyor. bu savaşkan tutum sadece daha fazla annenin yüreğine ateş düşürmeye yaramaz mı? sizce de bu ihtimale karşı durmanın ve annelerin gözyaşlarını dindirmenin vakti gelmedi mi? “oğlum sağ olsun” demek “vatan sağ olsun” demekten daha az şerefli bir tutum mudur?

    i̇nanıyorum ki muhtaç olduğumuz kudret oğlunu kaybeden siz annelerin merhamet duygusunda mevcut. merhametiniz hepimizin yaralarına merhem olabilir. zira amcasını öldürüp iç organlarını deşen vahşi’yi affedecek kadar merhamet sahibi olan efendimiz bile allah’ın merhametini anlatmak için annelerin evlatları için olan merhametini örnek göstermiştir. çünkü annelere haiz olan merhamet, hiçbir insan tekinde mevcut değildir. o yüzden evlatlarına sizin kadar merhametle yaklaşan diğer annelerin de sizinle aynı ağır imtihanı yüklenmemesi için, şehitliğin anlamını dahi bilmeyen zalimlerin değirmenine su taşımamak için ve en önemlisi bağışlamayı öven allah’ın rızası için barışa vesile olabilecek bu süreçte daha merhametli davranmanızı rica ediyorum.

    bu savaşı, zorla içine çekilene kadar eline silah almamış olan gençler istemedi, hâlâ da istemiyorlar. savaşın sürmesini isteyenler, başlatanlarla aynı kişiler zira savaşın bitmesi ile statü ve güç kaybedecekler. kendi iktidarları için gencecik insanları kurban etmekten çekinmeyenlerin, evlatlarınız üzerinden siyaset yapmasına en çok da hâlâ diri olan ve tüm bu hengâmeyi izleyen oğullarınızın hatırı için izin vermemeniz gerekmez mi?

    her işe “esirgeyen ve bağışlayan allah’ın adıyla” başlayıp, o’ndan esirgenme ve bağışlanma bekleyenler olarak bu ülkenin sizin başka gençleri esirgemenize ve kin bilediklerinizi bağışlamanıza ihtiyacı var. sizler içinizdeki fıtri merhamet duygusuna sahip çıktıkça, esirgeyip bağışladıkça, savaşın biteceğine dair ümidimiz yeşerecek. sezai karakoç’un dediği gibi: “senden ümit kesmem/ kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır.

    hilal kaplan- taraf gazetesi

    benim notum:
    -muhterem anneler, sakın ama sakın chp ve mhp' nin iştahlı bekleyişlerine alet olmayın, lütfen.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük