Yıllar önce tesadüfen karşılaşıp mecburen birlikte yaptığımız bir kuşadası yolculuğu sırasında Aydan uysal isimli dansçı bir kıza aşık olmak üzereydim, allahtan kuşadasına geldikte son anda başlamadan bitti. işin garibi meğerse kız çok ünlüymüş o dönem, ben tv izlemediğim için tanımamışım onu; okuduğu dergide verdiği bir röportajı vardı ve bunu gören ben “kıza bak ne kadar özenti bir kızmış, kendini dergideki marjinal hatuna benzetmeye çalışmış” diye saçmalamıştım içimnden. Aylar sonra çılgın dershane isimli bir sinema filmini izlerken öğrendim yanımdaki o güzel kızın kendisi olduğunu.
Kısa süreli ama fantastik bir aşık olma denemesiydi o yolculuk.
Yıllarca kandırıldınız , bir özgüven geldi. Fakat bunun adı aşk değil kendi kendine gelin güvey olmaktır. Ha ama hoşlandıysan git konuş bence. Mal mal bakmanın manası yok elbette.
aşk bu: ne gözü görür, ne kulağı duyar, ne tad alır, ne koku. ne zaman nerde nasıl ortya çıkacağı hiç mi hiç belli olmaz, mekandan ve zamandan bağımsız gelir çöreklenir.
Psikopatlıktır, tacizdir.
Sevdiklerimizi, sevgilimizi, kardeşimizi tek bindiremeyecek hâle geleceğiz sayenizde.
Almışsın biletini otur koltuğuna camdan dısarı bak, film izle, kitap oku ve gideceğin yere s*ktr olup git. Başka bir kız yolcuyu göz hapsine alıp onun yolculuğunu tedirgin ve diken üstünde geçirmeye rahatsız etmeye hakkın yok. Aynı otobüse denk gelirsek olmayan ununu silkerim haberin olsun.
kızlar için öyle midir bilemem ama erkekler için konuşacağım.
her şehirler arası yolculukta insanın dikkatini çeken biri vardır , aceba hangi koltuğa oturacak? o da mı bana bakıyor sanki?
Genellikle yaşıtın olur. molalarda ,yemek aralarında gözün üzerinde olur;hatta lavaboya giderken...
dinlenme tesisinin önünde beklerken rüzgar saçlarını savurur , sen ona mı yoksa yıkanan otobüse mi bakacağını şaşırırsın.Yolculuk bittiğinde sanki bütün bunlar karşılıklıymış gibi , terk edilmişsin gibi hayal kırıklığına uğrarsın.