saat sabahın 3 buçuğu,ben vazgeçilmez ritüelim olan film izleme gecelerimi gerçekleştirmiş,biten filmin ardından terden sırılsıklam olduğumu farkedip, rahatlamak için kendimi balkona attım.sokaklar da tıpkı benim gibi yalnızdıar.arada bir geçen araba ve insan sesleriyle biraz hareketlenip, rahatsız gibi oldular ama anladılar ki bu sesler geçiciydi.sonra bir ses duydum.bunun topuklu ayakkabı giymiş bir kadının adımlarına ait olabileciğini düşünüp,başımı cevirip baktığımda sesin, yazın ortasında bile siyah kösele, burnu sivri ayakkabı giymiş bir abazaya ait olduğunu üzülerek anladım.ardından etrafa bakmaya devam ettim,evlere balkonlarına.belki benim gibi bu saatte uyuyamamış,hani belki görürsem kendimi daha az aciz hissederim diye.ama bulamadım.içimden bulamadım derken,ibrahim tatlıses in bulamadım şarkısını da söylemeyi unutmadım.şu an duyduğum tek sey caddedeki kedinin mırıltılarıydı.ne ezik kedi dedim kendime,sonra anladım ki ben bu kediden daha eziktim.o kedi bile birazdan diğer kedilerin yanına gidecekti.ya ben ne yapacaktım? odama gidip uyumaya çalışıp düşüncelere boğulacaktım.
bu da benim şehrimden, mahallemden ve benden bir küçük kesit.
şehir denen yerler eskiden komple dutluk'muş be yavrum.
şu an, komple dutluk olan yerler de var fakat. kimselerin rağbet etmediği, şimdilik. oralar, yani bugünün küçükleri yarının şehirleri, korkuyla yozlaşacakları günleri bekliyorlar.
tali bir köy yolunun kenarındaki bir ot kadar değerin yok gözümde,
ey plaza!
plazalara bok atan iş bu entry sahibi
ey plaza insanı,
ben sana daha ne diyem ki!
Bir sınıf öğretmeninin(köy öğretmeninin) 10 yıldan önce sadece rüyalarında görebildiği kalorifer,internet,restorant ve günlük gazetenin bulunduğu müstesna yerleşim birimidir...
söz konusu şiirin şairi, kavafis ise, çocukluğu peşinde koşan iskenderiye şehridir. uzun denilebilecek yaşamının sonunda gözlerini dünyaya orada kapamayı seçmiştir.
Ey şehir koca şehir çok küçüksün biliyor musun
Dinlemek istemiyorsun ama hala ayaklarımın altındasın
Kaybolmam için mi bu sokaklar
Usandırmak için mi caddelerin
Bu duman,bu sis,bu is kokusu
Benim için mi söyle ey şehir
Ey şehir koca şehir çok yalnızsın biliyor musun
Dinlemek istemiyosun ama
Hala eziyorum seni ağır ağır
Kaçıp gitmem için mi bu yağmur
Yağmuru severim ben, bilmiyorsun
Bu mezar, bu taş, bu kara toprak
Beni yutmak için mi ey şehir
Soğuktan üşümem için mi bu karlar
Yoksa beyaz bir perde mi örtüyorsun karanlık yüzüne
Gerek yok nasılsa, betondan peçelerin var ya yüzünde
Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim, dedin
bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.
Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.
adamın amına koyan şarkılar kategorisine alınabilecek güzellikte bir şarkı. candan* söylediğinden tüyleri diken diken eden akabinden ceza'nın solosu girdiğinde isyankar yo yo replikleri eşliğinde eşlik edilebilecek harika bir şarkı. şarkı sözlerinde anlatılmak istenenlere dikkat...
kendi hayatını haketmek için, bir kez daha pişmanlık duymadan kaybetmeye hazır olduğun, tüm kentlerden daha çok sevdiğin o kent, o işte.. o'na, terktmeye, kaybetmeye, aramaya, özlemeye, dönmeye şarkı işte.. pia şehri'ne şarkı..
''kendi olarak,sana gelen__
sana gereksinimi olmadan seni isteyen__
sensiz de olabilecekken,senin ile olmayı seçen__
kendi olmasını,senin ile olmaya bağlayan_ _'(a)..
o'(na),işte...''
''..dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin
geleceksin bu şehre sonunda
kent adıyla da bilinen kavafis şiiri.herşeyi bırakıp başka diyarlara gitme isteğinizi kursağınızda bırakır,"yeni ülkeler bulamayacaksın,başka denizler bulamayacaksın" dizeleri kulağınızda yankılanmaya başlar.mekan değişse de insanın kendisinden kaçışı yoktur aslında, farkına varırsınız. şehir
dedin "bir başka ülkeye, bir başka denize gideceğim.
bundan daha iyi başka br kent bulunur elbet.
yazgıdır yakama yapışır neye kalkışsam
ve yüreğim gömülü bir ceset sanki.
aklım daha nice kalacak bu çorak ülkede.
nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam
hayatımın kayıp yıkıntıları çıkıyor karşıma,
yıllarıma kıydığım, boşa harcadığım."
.
yeni ülkeler bulamayacaksin, başka denizler
bulamayacaksin.
bu kent peşini birakmayacak. ayni sokaklarda
dolaşacaksın. ayni mahallede yaşlanacaksın;
ayni evlerde kır düşecek saçlarına.
bu kenttir gidip göreceğin yer. bir başkasını umma -
bir gemi yok, bir yol yok sana.
değil mi ki, hayatına kıydın burada
bu küçücük köşede, ona kıydın demektir bütün dünyada.
fatih akın ın crossing the bridge isimli belgeselinde müthiş boğaz mazarası eşliğinde de kullanılmış, kalite candan ercetin ceza düeti. istanbul da değilken biraz daha fazla vuruyo sanki..
can dundarin su yazisi sehiri ve onu sevmeyi en guzel anlatan yazilardan biridir.
DELHi -KALKÜTA- Kahrolası bir telaşla, tanımadığım uzak şehirler gezdim hafta sonunda...
Caddelerini koşar adım arşınladım; merakla daldım izbelerine; ansızın, umulmadık ama hep bekleyegeldiğim bir şey bulacakmışçasına yürüdüm kaldırımlarında, tarifsiz, arsız, mütemadi bir iştahla...
Yolları sordum, yollarda kayboldum.
Bir kadını yeni tanırmış gibi, vuslat saatlere sıkışmış gibi, bir başka sefer olmazmış gibi aceleye bulanmış rengarenk bir coşkuyla yükselip kondum sokaklarına...
Sonra yoruldum ve durdum.
Uzak bir şehre vuruldum.
* * *
Haraptı şehirlerim; yoksul ve mutsuz; yarınından umutsuz.
Tanımak zordu ya acul gezmelerde; ben sevdim onları yine de...
Zaten bir şehir hemen açmaz kendini size; keşfedilmeyi bekler, dirhemle sunar maharetini; kusurunu gizler.
O yüzden aceleye gelmez bir şehri gezmek; bir kadını sevmeye benzer.
Telaşsız sohbetler ister, günü birlikte karşılayıp, birlikte uğurlamalar... Uzun yürüyüşler, keyifli molalar...
Çünkü tıpkı bir kadın gibi, bir şehrin de sırrı, kuytularında gizlidir; çözmek, emek ister.
* * *
Lakin bir kez bağlandınız mı kokusuna, havasına, tadına, o, sevdanızın başkentidir artık...
Gecenin kollarına birlikte dalar, sabahı beraber karşılarsınız; Pazarları mahmur ve gergin Pazartesileri...
Bir kadınla birlikte uyanmaya benzer, bir şehri günün ilk ışığında görmek...
Sade, süssüz, tabiidir...
Ve hakikidir, yine de güzelse...
Bir şehre tutulmak, bir kadına bağlanmak gibidir; bir gün kopsanız da sızısı her daim asılı kalır yüreğinizde...
Nereye gitseniz, bağlandığınız şehri de götürürsünüz yanınızda; tıpkı sevdiğiniz kadını kalbinizde taşıyacağınız gibi... ölene kadar...
Bir kadını olduğu gibi, bir şehri de tanımak bir ömre sığmayabilir bazen... unutmak da...
Ve unutamadığınız şehirler, geri çağırır sizi bir gün... vazgeçemediğiniz kadınlar gibi...
* * *
Kahrolası bir telaşla, tanımadığım kadınlar sevdim ömrüm boyunca...
Ansızın, umulmadık ama hep bekleyegeldiğim bir şey bulacakmışçasına yürüdüm onlarla, tarifsiz, arsız, mütemadi bir iştahla...