bugün

çalışmanın en güzel yanı; istediğim kadar bira, sıgara, uyuşturu ve yemek alabileceğim ücreti ödemeleri.. siz buna emek karşılığı diyorsunuz.. çalışmak güzel mi lan? diye soruyorsunuzdur şimdi.. hiç güzel değil, güzel olan istediğim kadar alabildiğim şeyler..

akşamları can sıkıntısından dolaşıyorum.. dolaşmaktan sıkılınca hayal kurmaya başlıyorum ama aklı başında hayaller hepsi.. imkansızı isteyerek kendimi komik duruma düşüremem.. ne istediğimi net bir şekilde bilmesem de uçsuz bucaksız bir hayal denizine de dalıp boğulmak niyetinde olmadım hiç.. hem nedir büyük hayaller kurmak.. mesela; çok zengin olma hayali ile yanıp tutuşan sizler.. nasıl çok zengin olacaksınız? şans oyunları oynayarak mı? aha sistem sen nelere kadirsin.. senin en güzel yanın en üst katındakine de en alt katındakine de paradan vazgeçememeyi, ona muhtaç olmayı aşılayabilmen.. en büyük tuzağın da "çıkmaz demeyin şansınızı deneyin" sözü.. sistem kurduğu çark ile sizi o kadar güzel yakalıyor ki ondan ve ürettiklerinden vazgeçmek mümkün değil!

televizyonlar, reklamlar, dergiler, büyük alışveriş merkezleri ve gösterişin büyüleyici albenisiyle herkesi kölesi haline getirmiş bu sistem.. herhangi bir mal/madde/ürün ile bir statü yukarıya atladığınızı size çevrenize inandıran sistem..

durun bir dakika.. konumuz sistem değildi..

istiklal caddesinde sıgara içemeyi ve hiçbirini tanımadığım insanlarla gözgöze gelmeyi de seviyorum.. hepsinin hayatını saniyenin 1/10 zamanda hayal edip sonrasında yok ediyorum.. çok eğlenceli.. denemenizi tavsiye ederim.. içmeyi sevdiğimi söylemiş miydim? tüm kötülükerin anası kanunlar, sınırlar, statüler, seviyeler, kısıtlamalar getiren insanların analarıdır.. hiçbir sınırın, gümrüğün olmadığı zamanları düşün.. bütün dünyayı özgürce gezebilme hakkının elinden alınması ne kadar acı değil mi? düşün bakalım ilk insan yasakla aklı başına geldiğinde sınırlar, gümrükler olsaydı nelerin değişebileceğini.. cebinde para olduğu halde özgürce yürüyememenin, dünyayı geminle keşfedememenin iç sıkıntısını..

sıkıntı demişken aklıma geldi.. şehirler özellikle büyük şehirler dışarıdan bakıldığında para ve modernizim ürettiği düşünülse/görülse de aslında iş öyle değil ey insan.. kaldır kafanı ve güneşi görmek için yüksek bir yere çıkma telaşını hatırla.. ne kadar acı değil mi? büyük şehirler yalnızlık büyütür, yeryüzünün en değerli şeyi olan insan hayatlarını çürütür.. insan ki fıtratında bir ömür boyu çalışmak değil onurlu bir hayatı tamamlamak vardır.. aynı insan onur için, az önce lanet okuduğum sınırları genişletmek için katliamlar gerçekleştirmiş, okyanusları dolduracak kadar kanlar akıtmıştır.. sonuç; dur burası senin ülken değil, geçemezsin.. sen sadece orada yaşayabilirsin.. bu tarafa geçmek için belirli özelliklerin olması gerekir.. hadi bizi senin temiz olduğuna inandır.. tabii sınırlar kadar ülke içinde ülke olan konsolosluk kapısında bekleyenler de rezillik anıtının kemiklerini oluşturur..

bu bar da sarmadı beni.. en iyisi evde içmek..

- ne yapıyorsun?
- hiç bu dışarıdan bakıldığında çok büyük ama bizim gibiler için oldukça küçük olan şehrin yalnızlığını kafamda kendimi delirterek unutmaya çalışıyorum..
- başarılı oluyor musun peki?
- hayır her şey biraz daha karışıyor..
- nasıl yani?
- misal sen gerçek misin hayalimde mi oluşturdum seni.. darmadağın oldum şimdi..
- bira..
- olur ama sıgara da içelim duman içerisinde hayal kurup deliliğe övgüler yağdırmak çok zevkli..
- beni de bekle geliyorum..
(bkz: tek kişilik şehir)
90 larda çocuk olanlara, aşkı daha bir aşklastirmayi öğreten Yaşar günaçgün'ün yeni albümünün adı.
hasretle beklenen..
(bkz: Ben ölmeden önce son bulur mu bu yalnızlık)
Geceler eskisinden daha mı uzun artık
Ben ölmeden önce son bulur mu bu yalnızlık
Her sabah aynada seni görmekten yoruldum
Gelip al gözlerini...

yaşar

https://youtu.be/FdLuhE-G2yc
Yeni bir şehire gittiginiz zaman mutlaka bir yabancilik bir uzaklik hissedersiniz kacinilmazdir. Önemli olan o yabanciligi kirabilmektir. Eger kiramazsaniz benim gibi yoklara oynarsiniz.
modern dönem problemlerden biridir. kalabalıklar içerisinde kaybolmaktan insan kendine ötekileşir ve kendi kabuğuna çekilir. mekanik yaşama ayak uydurur ama sosyal bağ kurmaz. konuşur sohbet eder ama hiçbir şey anlatmaz.
"geceler eskisinden daha mı uzun artık
ben ölmeden önce son bulur mu bu yal nız lık!"

vurgusunu sevdiğim ne güzel yazmış da söylemiş. çocuktum ben yaşlandım sen hep genç hep romantik...