demirkbuz'un masumiyet'ten sonra senaryo ve yönetmenliğini yaptığı ilk film olmasıyla diğerlerine göre daha dikkat çekici. bunun için masumiyet ile karşılaştırılabilir. fakat masumiyet'in yerini hiç bir filmin alamayacağını bilirtmiştim. elbette bu kişisel görüşümdür.
konu olarak, gazetelerin üçüncü sayfalarında görmeye alıştığımız, hatta bu alışkanlık sebebiyle artık ne yazdığına bile bakmadığımız güncel olaylardan bir kesit seçmiş yönetmen. üçüncü sayfa haberlerindeki cinayetlerin perde arkasının ne kadar karmaşık olduğunu gözler önüne seriyor bu film. bir adam işlediği cinayetin arkasında olan bitenden habersiz, birilerine iyilik yaparken (cinayet iyilik değildir evet ama filmdeki karakterler açısından iyi bir durum) diğer yandan farklı olayların içine düşüyor. iç içe geçmiş aldatma halkaları aslında herkesin boynuna geçirilen görünmez bir ip oluyor. zaten filmin sonunda da, isa (ruhi sarı) intihar ederek bu yükten kutulmak istiyor.
demirkubuz filmlerinin sonlarındaki muallaklık bu filmde yok. hangi karakter ne durumda anlaşılıyor. bu açıdan değerlendirilirse demirkubuz için tek tip yönetmen demek doğru olmaz. alıştığımız açılan kapı ve eski türk filmi görüntü ve seslendirmeleri yine filmde sıkça kullanılmış. demirkubuz'un filmlerinin neredeyse tamamını izleyen biri olarak, bi' yerden eski türk filmi sesleri duysam hemen demirkubuz'un bir filminin izlendiği sanrısına kapıldığım oluyor. bunun yanında demirkubuz filmlerine has bir özellik olan, hayat hikayesi anlatımı da söz konusu. başrollerden biri diğerine mutlaka hayat hikayesini anlatır ve bu şekilde izleyici sebepleri de anlar. bu duruma da demirkubuz klasiği diyebiliriz.
oyuncuların başarısı sözle ifade edilecek gibi değil. özellikle meryem karakterinde gördüğümüz başak köklükaya', isa'nın evindeki isyan sahnesi o kadar gerçekçiydi ki, kadın kendine vururken vücudunda kızarıklıklar oluştu. işte bir filmi etkileyici yapan bu detaylardır. film o kadar gerçek ya da gerçeğe yakın ki, gerçek bir olay örgüsü gözünüzün önünden geçiyor gibi hissediyorsunuz. başak köklükaya'nın yine itiraf filmindeki oyunculuğu da bu şekilde adlandırılabilir.
son olarak, filmde hikaye ve kurgu öylesine iyi oturtulmuş ki, izleyebilseydi, o çok sevdiği fyodor mihailovic dostoyevski, zeki demirkubuz'u kıskanırdı.
elli dolar için anana da söverler bacına da, ağzını da kırarlar yüzünü gözünü de kanatırlar isa, filmcilik acanslarında bir figüranlık için kıçını yırtarsın da üç kuruşu bile yalvara yakırta cebine koyarlar, seversin de isa, aldanırsın, aldatırlar mındır mındır oynatırlar, o'nun için herşeyi yaparsın da isa...
dur yapma! sütten çıkmış ak kaşık olmasan da dur be isa, sıkma! canını da, kafana da...yine figüran olma ,hem de boktan bir üçüncü sayfada.
gazetelerin cinnet, doğrama, kesme, biçme, yakma şeklindeki bütün bela, musibet haberlerinin yer aldığı sayfadır. genellikle olaya karışan isimlerden bi tarafın mezara diğer tarafın hapse gittiğini haber vermesi ve iki tarafın birden son olarak buluştuğu yer olması açısından önem taşır.
(bkz: cinnet getirmek)
Başrollerde Ruhi Sarı ile Başak Köklükaya var. Ruhi Sarı karakteri canlandırmada mükemmele yaklaşmış ama Başak Köklükaya'yı maalesef o kadar özümseyemedim, yani oyunculuktan değil de öyle bir role sanki baştan uygun değildi. Bir üçüncü sayfa hikayesinin anlatıldığı filmdeki en önemli etken elbette ki "yalınlık". Diyaloglar, hareketler hiç ağdalı olmadığı için izleyiciyi etkileme başarısı diğer türlerden fazla. Yönetmen kapanmayan kapıları, pencereleri filmlerinde sıklıkla kullanır, bu filmde de var ama ben apartman otomatiğinin ışığının kullanımına hayran kaldım. Bir de, bazı sahnelerde karakterleri konuşturmayıp arka plandan televizyonda oynaya eski filmlerimizin diyaloglarını(tabii sahne ile doğrudan alakalı diyaloglar) dinlettirmesi pek hoştu.
--spoiler--
"yeniklere, unutulmuşlara ve ajlan aktuğ'a..."
--spoiler--
zeki demirkubuz "bağımsız" yapımı. her ne kadar aynı uzantının filmleri olarak görülmese de masumiyet'in altında ezilmemek pek olası gözükmüyor. başak köklükaya ve özellikle ruhi sarı çok üstün bir performans göstermemekle beraber normal-üstüdürler. bu filmde yönetmen üzerindeki fyodor mihailovic dostoyevski etkileri isa karakterinde belirginleşmiştir. ve elbet isa-meryem eşlemesi... ayrıca eklemek gerekir ki yönetmen yardımcısı görevinde feridun koç gözükmektedir.
masumiyet den bir sonraki film olma ozelligini tasıdıgından " acaba masumiyet in altında ezilmiş midir?" kuskularıyla basladıgım ancak izledikten sonra bu dusuncelerimin yersiz oldugunu anladıgım film. filmlerinde "bizden olmayan"ı anlattıgı icin sıkca elestirilen demirkubuz bu filmde tam da "biz"den birilerinin hayatına ısık tutuyor, insanların gazetelerin ucuncu sayfalarına nasıl dustuklerini gostermeye calısıyor. demirkubuz filmografisinin nadide parcalarından.
--spoiler--
ps: filmin bir yerinde basak koklulaya nın tiradı esnasında alcılarınızla oynamayın, "yahu ses geliyor ama kadının agzı oynamıyor" diye. o filmin kendi seysinden.
--spoiler--
zeki demirkubuz'un yönetmen olarak çektiği üçüncü sinema filmi.yine demirkubuz sinemasına has görüntüler,sesler ve göndermelerle dolu izlenmesi gereken bir film.ruhi sarı ve başak köklükaya nın oyunculukları nefis.hatta bu filmde diğer zeki demirkubuz filmlerine ( (bkz: c blok), (bkz: masumiyet), (bkz: itiraf), (bkz: yazgı), (bkz: bekleme odası), (bkz: kader)) nazaran belirgin bir hikaye sonu mevcut.tekrar belirtmekte fayda var.zeki demirkubuz gerçekten de türk sinemasının başına gelmiş ve gelebilecek en iyi şeylerden biri.
gene tesadüf, kader üzerine kurulu bir zeki demirkubuz filmi.zeki demirkubuz filmlerinin bıraktığı o ağırlığı bu filmden sonrada 2-3 gün üzerinizden atamayabilirsiniz.