bugün

bu kelimenin bir derviş sayesinde türkçeye girdiği söylenir. hikayeye göre osmanlı döneminde bir tekkede yaşayan afyon bağımlısı derviş,ramazan ayında oruç tutmak ister. fakat iftara kadar afyon çekmeden nasıl duracağını kara kara düşünmektedir. en sonunda aklına bir fikir gelir. üç parça afyon macunu alır,birini bir kat,ikincisini iki kat,üçüncüsünü üç kat kağıda sarar ve sahur vakti üç paketi de yutar.tek kağıda sarılı afyon,sabahleyin midede açılır,kana karışır,derviş rahatlar.iki kat kağıda sarılı afyon öğleden sonraya kadar,üç kat kağıda sarılı afyon iftara yakın açılır,dolayısıyla da çakal dervişimiz iftara kadar hiç afyon sıkıntısı çekmeden rahat rahat orucunu tutar.
millet olarak kafamız çakallığa ne kadar çalışıyor...
efsaneye göre "bul karayı, al parayı"cılar sayesinde dilimize yerleşen sözcük. biri kara, ikisi kırmızı üç iskambil kâğıdını oyun aracı hâline getiren bu kimseler, saf vatandaşların paralarını bir güzel cebe indirirler. tabiî sözcük zamanla, tüm türleriyle dolandırıcıları tanımlamak için kullanılır hâle gelmiştir.
(bkz: üç kağıtçı)
köftehor gibi şirin bir tanım.

dolaylı yollardan konuşmalarımızda her ikimizin de birbirimiz hakkında düşündüğü şeymiş. Ama bu üçkağıtçı aynı zamanda çok uyanık, yoksa bu kadar yükselebilir miydi.
sokak aralarında "bul karayı, al parayı" diyerek gerizekalıları yoluk yoluk yolan insanlar.

Gerizekalı diyorum. Çünkü bu adamlar hile yapıyor. El çabukluğu ile gözünüzü yanıltıp her seferinde başka bir kağıt çekmenizi sağlıyorlar.

Bugün, Ankara ulus'ta gördüm birini. Adam 100 tl 100 tl basıyordu. "hemşerim bu para sana gökten mi yağdı?" diye sormak istedim. Fakat sonra "sikilen halinden memnun ise, bir defa da sen sik" sözümü aklıma getirip yoluma devam ettim.
Orhan kemal'in müfettişler müfettişi romanının devamı olarak tasarladığı eser.

Kudret yanardağ'ı bu romanda bir millet vekili namzeti olarak görürüz. ilk romanda anlatılan tutuklanma olayını tam bir fırsata çevirmiştir. Yaklaşan seçimlerde de milletvekili olmayı planmaktadır.

Romanın en komik kısımlarından biri de halkı kandırmak için dinin nasıl kullanıldığının anlatıldığı bölümlerdir. Yıllardır değişmeyen alın yazımızı suratımıza çarpar.

1950'li yılların seçim gerilimini ve halkın nasıl gaza getirilip kandırıldığının ve makul talihimizin romanıdır bu kitap. En etkileyici bölümü de son kısımlarda yer alan savcının sözleridir: "ne yaparsan yap ama bu zavallı milleti kandırma!"
3 tane kağıt satan anlamına gelir.