Dinlerken huzur bulunan insan ama programı yakaladıkça izlediğim halde bu adam ne anlatıyor deseniz, cevap bulamam. Tabi sorun benden de kaynaklanıyor olabilir...
bugün yayınlanan küçük şeyler programında doğan cüceloğlu nu konuk olarak ağırlamış, kendisine davul çaldırıp silifke nin yoğurdunu söyletmiş, ebeveyn dostu insan. mükemmele yakın gibi.
euro 2008 de tarih yazan milli takımımızında psikolojik danışmanlığını yapmıştır kendisi. turkuaz renkli eşofmanlarla bi ilginç gözüküyordu ayrıca. bu arada kendi programında gördüm hala her öğretmenler gününde ilkokul öğretmenini ziyaret eden insan.
kadın erkek ilişkileri, çocuklarla iletişim konusunda inanılmaz mantıklı ve akıcı konuşmalar yapan, bilgi birikimi ve yaşanmışlığı kelimelere yansıyan sevimli psikolog hocamız. geçen katıldığı bir programda erkek çocuğu olmadığını kız babası olduğunu söylemiştir kendisi. spikerin kızına nasıl bir baba olduğu sorusu karşısında şu cevabı vermiştir: ' ben kızıma sadece şunu söylüyorum; sen kendini de üzme karşındakini de üzme! '
keşke herkes üstün hoca gibi düşünse.
kendini davranış bilimcisi ilan eden bir çok kişiden ismi gibi çok daha üstün biridir. insanı programlayarak yönetme arzusu gütmemekte, aksine öneriler sunmaktadır. trt kanalında sunduğu küçük şeyler programında birkaç tiyatrocu vurgulamak istediği konuya ilişkin bir kaç dakikalık küçük skeçler sergilemektedirler. işin en güzel yanı, Üstün dökmen anlattıkça "aa, doğru bak bu" dediğinizi farkedersiniz. aşağıda alıntı bir yazısı da yer almaktadır.
PROF. USTUN DOKMENiN YORUMU :
"...Cocugumuz dusup kafas ini
masaya carpinca biz hemen masayi
doveriz,
"he masa ehhhh sen niye orada duruyorsun" diye. Cocuk
masa orada
durmasa kafasini
carpmayacagini sanir ve buyudukce
yaptigi her
hatayi yukleyecek birini veya bir seyi
mutlaka bulur."
Malum...
Mesela, bizim Balkan harbinden kalma, dandik vagonlara
160
Kilometre hiz yaptirdilar. Ilk
virajda sizlere omur...
Kimin ustune kaldi?
Makinistin.. .
Mersin'de bayragimiz yakildi,
yirtildi. Askere tas attilar,
panzere
molotof... Memleket ayaga kalkti. Kimin
yuzundenmis?..
Iki veled...
Gelene gecene ayran, tost falan satan, kendi halinde
sakin bir kasabaydi,
Susurluk... Icisleri
Bakanligi, MIT, Jitem, generaller,
ozel tim polisleri,
kumarhaneciler, bakanlar, milletvekilleri,
isadamlari... 1000 kisi falan
yargilandi. Her sey kimin
basinin altindan
cikmis?
Yesil'in...
Deprem oldu... 7 vilayette 50 bin kisi oldu.
Binlerce bina yikildi, on
binleri agir hasarli. Hepsinin
sorumlusu olarak kimi kulagindan tutup
hapse tiktik?
Veli Gocer'i...
Edirne'de b ebeler sakir sakir
oldu... Hic utanmadan biskuvi kolilerine
koyup, gomduler. "Arastirdik, ihmal
yok" dediler. Peki neden oldu bu
yavrular? Klima'dan...
Dikkat isterim, klimaci bile degil, klima.
Rakidan olduk. O gun ile bu gun arasinda ne
degisti?..
Kapagin rengi...
Sanal "sorumlumuz" bile var... Yollarda her gun 20
insanimiz heba oluyor.
Trafik Canavari'ndan...
Dolar patlarsa?
Enflasyon Canavari'ndan...
Hatta "sorumlu olmayan sorumlumuz" da var... Milli
takim oynayip
yeniliyor. Suclusu kim?
Takima alinmayan Hakan...
Domatesleri Ruslara kakalayamiyoruz. ..
Sinekten...
Deli dana geliyor.
inekten...
Millet hormonlu diye tavuk yemiyor.
Erman Toroglu'ndan...
Evleri su basiyor.
Yagmurdan...
Ormanlar yaniy or.
Sigaradan...
Gemi batiyor.
Dalgadan...
Iyi de kardesim, ucak neden dusuyor?
Rahmetli pilottan...
Peki bu sartlarda hayatta kalmayi nasil
basariyoruz?
Allah'tan...
süper bir yazar. kensidi sayesinde ömrüm boyunca tiksindiğim ders kitaplarından birini sevebildim. ilginç olansa hayatın içindeyiz ama onun gördüklerini asla göremiyoruz.
Herkes onu Doğan Cüceloğlu nun öğrencisi olarak bilse de, aslında Engin Geçtan ın (Ank.Üni. Eğitim Bilimleri Fakültesi) asistanıydı ve Geçtan ın bazen girmediği derslere girerdi. Şimdiki esprili yapısı o zaman da vardı. Askere gideceği zaman kapısına şu notu yapıştırmıştı: "Askere gidiyorum, döneceğim." insanın yaptığı işi ne kadar çok severse ve azimli olursa o kadar başarılı olabileceğinin klasik örneklerindendir. Psikolojiyi meslek dışı olarak herkese sevdiren birkaç akademisyenden biridir.
"çocuğumuz düşüp kafasını masaya çarpınca biz hemen masayi döveriz, eh masa ehhhh sen niye orada duruyorsun! diye, çocuk masa orada durmasa kafasini carpmayacağını sanır ve büyüdükçe yaptiği her hatayi yükleyecek birini veya bir seyi mutlaka bulur."
gibi çok güzel bir tespiti vardır. Canlı izlenmesi gerekir.
prof. özelliğini sonuna kadar taşıyan insan. bugün katıldığım semineriyle beni mest eden muhteşem kişi. kadınların araba kullanamama sorunuyla ilgili yaptığı açıklamalar keyif vericiydi. sorgulayamadığımız ya da inanmak istemediğimiz şeyleri yüzümüze vuran ve onlarla bizi utandıran özelliğine hayran olmamak elde değil.. ve ondan bir tavsiye:
"opera, jazz ve konçertolar dinleyin ama bir de neşet ertaş vardır ki, onu da dinlemeyi sakın ihmal etmeyin"
ankaradaki ulusal psikoloji kongresine "iyi ki gitmişiz" dememizin tek sebebi. eşi malesef trafik kazası geçirmiş yoğun bakımdan yeni çıkmış olmasına rağmen üstünü bile değiştirmeden konferansına yetişmiş, yüzlerce öğrenciye bilgi, bilgiden de öte neşe saçmıştır. çünkü onunla birlikte siz de oturduğunuz yerden ayağa kalkıp aktif olursunuz bir şekilde.seminere başlamadan önce de şu cümleyi kurmuş ve beni etkilemiştir.
"şimdi hepiniz birer psikolog adayısınız. 3 saat sonra meslektaşım olacaksınız."
hürriyette yayınlanan söyleşinden bir kesit (haber:faruk bildirici):
--spoiler--
evlilik
angutluk edip kendimi bağladım
lisede hiç kız arkadaşım olmadı, üniversitede de... 18-20 yaşıma kadar pastaneyi sadece pasta alınan yer zannederdim. meğer oğlanlar kızlar orada masaya oturup limonata içiyorlarmış. fazla korunan bir çocuk olduğum için böyle şeyleri bilemedim. arkadaşlık teklif ederdim ama olmazdı. arkadaşlık teklif edilmez, olunurmuş. bir-iki kız arkadaşım oldu ama köklü bir şey değildi. zehra, dil tarihte psikolojide asistandı. ertuğrul diye ortak bir arkadaşımız vardı. zehrayı beğendiğimi ona söyledim. o gitmiş zehraya, üstün seninle evlenmek istiyor demiş. zehra ile kızılayda ali uzun pastanesine gittik. üstüncüğüm biliyorum, ertuğrul söyledi dedi. ben ona bir şey teklif edemedim. o yazı öyle geçirdik sonra söz kestik, nişanlandık. kısa süre sonra da 85te evlendik. şimdi ara ara evlenme teklif ediyorum, ay bıktım 40 yıl oldu diyor. üstün bey eşinden ayrılmış diye bir söylenti çıktı bir zamanlar. televizyona eşimle birlikte çıktım dedim ki, kimse üzülmesin zehra dökmen ile ayrılmadım. aaa bu ikinci eşi! ikinci kez televizyonda dedim ki, zehra dökmen ilk ve son eşimdir. yani angutluk edip kendimi bağladım. angut, kuş biliyorsunuz. bir eş seçiyor, birisi ölürse diğeri eş tutmuyor hayat boyu. sadakat benim için önemlidir.
--spoiler-- http://www.hurriyet.com.tr/pazar/15552605.asp
televizyonlarda, seminerlerde, konferanslarda dinlerken kendine hayran bırakan lakin günlük hayatında söylediklerinin zaman zaman tersini yapan psikolog. küçük şeyler adında 22 okulluk anaokulu serisinin de patronudur.
toplumda oluşan çatışmalara sağlıklı kurulan iletişimlerle çözüm bulunabileceğini savunan ve yıllardır türkiyeyi hem psikolojik hem de sosyolojik anlamda aydınlatan akademisyen, yazar ve televizyon programcısı üstün dökmen, meydan sohbetleri kapsamında 20 şubat 2011 pazar günü saat 16.00da anatoliuma geliyor...
sevmediğim adamdır.
öncelikle kendisi o tvlerde gördüğünüz anlayışlı amca rolünde birisi değil. amk 2 sene dersini aldım adamın biliyoruz.
kendisine bir şey danışmaya gittiğimde, ki kendisini anlayışlı bilirdik benimle tartışmış kişidir aynı zamanda. öyle de triplere girer ki, sınıf 2 dk sessiz durmasın, çeker giderim ayakları yapar. kanım ısınmadı bir türlü adama.
tabii ki bu benim kişisel görüşüm. sübjektif yani. gammazlayın hadi işsiz herifler.
günümüzde ki en büyük problemlerden olan kişilerin birbirine karşı saygısızlığını çok güzel bir şekilde özetlemiştir kendisi.
--spoiler--
yere düsen ekmegin üstüne basan insan görmedim ama yere düsen insani tekmeleyen çok kisi gördüm" diyor... saygili olmaktaki kusurlarimizi söyle anlatiyor:
- birbirimize saygili olma konusunda 3 tip temel hatamiz var...
avrupa'da yasayan vatandasimiz, orada yerlere çöp atmiyor ama kapikule'den girer girmez yerlere tükürmeye, çöp atmaya basliyor. niye burada böyle yapiyorsun diye soruldugunda, herkes böyle yapiyor diyor. kendi fikri olmayan insanin duruma göre hareket etmesidir bu.
ikinci hatamiz, adama göre davranmamiz. karsimizdaki adam iri yariysa, 'buyur abi', diyoruz, ufak tefekse, 'ne var lan!' diyoruz. oysa ki, insanlarin onuru birbirine esittir.
üçüncü hata, keyfimize göre davranmak. keyfimiz yerindeyse eve girerken 'merhaba millet' diyoruz, degilse surat asiyoruz. oysa keyfimiz yerinde olsun olmasin insanlara saygili davranmak zorundayiz.
diyorum ki, yerdeki ekmege saygili olma konusunda ülkemde mutabakat var, kimse basamaz, ayagiyla dürtüklemez ya da öper, koyar bir kenara.
ekmek nimettir kabul, peki insan nimet degil mi?
--spoiler-- *