insanın içinde hafif bir tedirginlikle heyecan duygusu uyandırır. ama aileler için nasıl bir histir bilemem.
ileride kendi çocuğum olur ve üniversiteye giderse nasıl bir his olduğunu editlerim.
benim ilk ayrılış günüm de şöyle idi; aynı üniversiteyi kazanmış bir arkadaşımla aynı otobüsteydim. hareket saatinin gelmesini beklerken aileler de tanışmış, bize "oralarda kendinize dikkat edin.", "uslu uslu geçinin.", "kavga dövüş etmeyin." gibi çocuk nasihatlerinde bulunuyorlardı. bu arada aileler dedim ama benim yanımda sadece annem vardı, arkadaşımın ise annesi, babası, kardeşi, halası filan gelmişti.
her neyse... hareket saati gelmiş, otobüsteki yerimizi almıştık. otobüs terminalden yavaş yavaş ayrılırken annem yüzünde bir tebessümle el sallıyordu. arkadaşımın annesi ise göz yaşlarıyla eşinin dibine doğru sokulmuş, kardeşi ağlamamak için kendini tutmaktan kıpkırmızı kesilmişti. annemin hüzünlenmemesinin ya da belli etmemesinin sebebi de abimden alışık olmasıydı sanırım.
küçük kardeş olmanın kötü yanları işte... çoğu tecrübeyi sizden önce abiniz veya ablanızla yaşadıklarından, sıra size gelince fazla alışıldık oluyor. *
Eğer şahıs erkekse: "kurtuluyorum abi gideceğim yerde kızlar falan" cümleleri gencimiz bayansa gözyaşları ve pesimizm özellikle o terminaldeki vedalaşma sahnelerine en baba Titanic sahneleri bile yetişemez.
annenin ağlamaklı olduğu bi ayrılıktır. sonra her gün her dakika evlat aranır. çocuk çevre yapmaya başlayınca bu sefer o aramamaya başlar ve alışma süreci tamamlanmış olur.
sanki gidilen yerde doğal afet varmış da yorgan, battaniye, yastık sıkıntısı çekiliyormuş gibi o yorgan battaniye memleketten gidilen yere otobüslerde götürülür. bunların yerleştirilmesi esnasında muavinlerle bol bol kavga edilir.
içinde bulunduğum iç burkan durumdur. ilk zamanlar nihayet özgürüm diye düşünülür, yeni insanlara yeni şehre alışmaya çalışılır. sonra yavaş yavaş özgürlük hissinin yerini ev özlemi almaya başlar. eski arkadaş çevresi özlenir, ah anamın yemekleri ah evimin sıcaklığı odamın rahatlığı denmeye başlanır. yalnız ve çaresiz hissetmek kaçınılmazdır. her fırsatta eve gidilir, gerekirse psikolojik destek alınır ve okuduğun bölümü seviyorsan zamanla alışılır. yoksa tekrardan sınava hazırlanılır.
Hayatla yüzleşmek için atılan adımdır. Koskoca bir dünya bekler önünde insanın, bir yandan da bilinmezliğin korkusunu bastırmaya çalışır, bir yandan da keşfedeceği koskocaman dünyanın düşüncesiyle heyecanlanır. Artık tam anlamıyla bir bireydir.
anne ve abla cok uzulur, baba gelir yerlestirmeye yurda veya eve. oda uzulur belli etmez taki otogardan yolcu edip el salladiktan sonra basbasa kalindiktan sonra yanlizlikla. Ilk tatilde hafta birlestirilir ana baba ziyaret edilir.
ilk başta kayıt için babamla gelmiştim ankaraya çok olmadı yahu 4 ay hepi topu , yavaş yavaş bir telaş bir sıkıntı bir yalnızlık hissi baş gösterir tekrar eve dönülür ama iç rahat değildir biraz heyecan biraz burukluk.
En son okul başlarken kapıdan çıktığınız andaki duygusallaşmalar , güçlü görünme çabaları korktuğunu gizleme çabaları işe yaramaz birkaç ay sonra eve gittiğinizde anlarsınızki bitmiştir ev sahipliği artık misafirsinizdir...
şahsım adına tek başıma valizimi alıp çıkmıştım evden. eh tabi bir güçlü görünme çabaları, bir duygusallaşmalar. sokağın başını dönünce salıyorsunuz tabi salya sümük allah ne verdiyse...
şöyle ki çok büyük bir duygusal an yaşanmasa da, öğrencinin kalacağı eve veya yurda yerleştirildikten sonra ailenin gittiği an böyle bok gibi bir andır. evlat ne yapacağını şaşırır, ben şahsen annem kapıdan çıkıp gittiği an "nere gitti lan? noluyo lan? napcam ben şimdi? bu yatak benim, dolap benim mi? kıyafetlerimi çıkartsam pijamalarımı giysem mi? bu kadar insanın içinde mi? ev mi lan burası ne pijaması, alayım sigaramı da çıkayım terasta bi sigara içeyim bari." monoloğunu çok hızlı bir şekilde yaşayıp, bütün gece terasta sigara içerek yeni insanlarla tanışıp, odama gelince de üstümü bile değiştirmeden yatağın üstüne atmıştım kendimi.