Yaşanılabilecek en berbat duygu olsa gerek, kimliksiz ve kimsesiz bir biçimde hayata fırlatılıyorsunuz. Sosyal güvenceniz bitmiş, artık size harçlık verecek birileri yoktur hayatınızda. Bu dönüşüme ayak uydurmak zor da olsa, insan her zaman varolduğu koşullara tepki vermekte gecikmiyor. Evet, yaşamaya mecburuz.Ayrıca bu son küresel mali kriz, bizim kuşağın bir yerlerinde patladı gibi, evde bir yerlerimizi büyütmekten başka şansımız yok sanırım..
üniversite bitirip işini yapamamaktan daha iyi olan bir durum.
yani en azından krediniz var ise zamanınızı gerçekten kaydadeğer birşeyler ile geçirirsiniz mesela hobi çalışmaları, kişisel gelişim, lisan...
kredisi olmayanlar için de para kazanmak şüphesiz oldukça yeterli bir sebeptir hayatı yaşanılır kılmak için ancak güzel ülkemde doktor olmak isteyen cevherler kasap, kasap olması gerekenler doktor olmuş özünde kimse memnun değil hayatından.
dipnot: meslek grupları aralarında sadece kovalent bağ kurulmuştur o kadar.*
dört yıllık, acılı ağrılı bir akademik eğitimi geride bıraktıktan sonra karşılaşılan ve bir insan evladının hayatı boyunca yaşayabileceği en büyük hayal kırıklığına tekabül eden durumdur.
öncelikle iş verenlerin gözünde üniversite eğitiminin, yerine getirilmesi gereken basit bir prosedürden ileri gitmediği gerçeğiyle karşılaşılır. iş verenlerin aradığı özelliklerin başında iş tecrübesi gelmektedir. yani akademik eğitiminiz boyunca kendinizi ne kadar geliştirdiğinizin pek bir önemi yoktur.
buna ek olarak erkeklerin başında bir de askerlik engeli vardır ki askerlik görevini yerine getirmemiş bir üniversite mezununun iyi bir iş bulması ağzıyla kuş tutma olasığına eşittir.
bu faktörler bir yana, iyi bir işe girebilmeniz için bir de insan kaynakları uzmanlarının kaşınızı, gözünüzü beğenmesi gerekmektedir.
işverenler tarafından kalifiye eleman azlığından yakınılsa da çoğu zaman böyle çalışanları istememeleri nedeniyle ortaya çıkan durumdur. üniversite öğrencilerini çok düşük maaşla çalıştıramayacaklarından olsa gerek onların yerine utanıp sıkılmadan düşük bi ücret karşılığı günde 12 saatten fazla tekniker çalıştırabildikleri için, üniversite mezununa kolay kolay ayak işi yaptıramayacaklarını bildikleri için, piyasada tutunmak için gerçekten ya çok çok iyi olmak ya da iyi bir çevreye sahip olmak gerektiği için üniversiteyi bitirip işsiz kalmak canım ülkemde çok sık rastlanan bir durumdur.
üniversite öğrencilerinin şimdiden kendilerini bu duruma hazır hissedip, sürekli yeni bişeyler bulup, (piyasadaki bütün sertifikaları toplamak gibi..)işsiz kalmayalım diye; okul+ kurslara para yağdırmamız anlamına gelir.. dolayısıyla işsizlik denilen olgu, bu yarışta üniversite öğrencisi olup kursa gidemeyen arkadaşlarımızındır yine. son olaraktan iktisat derslerinde de okutulduğu üzere para parayı kazanıyor..
kişinin ideallerinden vazgeçmesi durumunda ortadan kalkabilen olay. 1,5 yıl işsiz kalmışsınızdır. öyle bir iş teklifi alırsınız ki okuduğunuz bölümle en ufak bir alakası bile yoktur. "ideallerim mi yoksa iş mi?" diye sorarsınız kendinize. evde oturmanın verdiği stres, bir işe yaramıyorum düşüncesiyle ideallere veda edip, iş seçeneğini kabul edersiniz. artık mutsuz bir çalışansınızdır.
yanlış politikalar yüzünden ortaya çıkan ve hem genci hem de onu türlü zahmetlerle okutan ailesini zora sokan durum. doğu'da binlerce öğrenci öğretmen bekliyor, bir o kadar öğretmen olmayı hakeden üniversite mezunu açıkta, çok yazık.
1. üniversiteler: verilen eğitim iyi bir "çalışan" mı yetiştiriyor yoksa "girişimci ruhu" destekliyor mu?
- cevap çok basit tabiki hepimiz birilerinin emri altında çalışmak için can atıyoruz. hele hele memur çocuğuysak devlette herhangi bir kademedeki memurluk bizim için biçilmiş kaftan!!! açlık sınırında yaşamaya alışığız..
2. devlet: yeni iş alanı yaratmak bir yana mevcut istihdam alanlarınıbile hiç bir istihdam programı izlemeden özelleştiriyor.
- yapılması gereken, genç işsiz ve genç girişimcilere hazırlayacakları projelere göre uzun vadeli ve 4 sene geri ödemesiz kredi sağlayarak hem yeni iş alanı yaratmak hemde mevcut işsiz sayısını azaltması gereklidir. (bkz: bu senenin "nobel iktisat ödülü" alan çalışması. http://gencekonomist.blog...m/2006_10_01_archive.html)
3. biz: işi başkasından beklemek bizi sokaktaki dilenci yapacağını unutuyoruz. iş olsunda ne olursa olsun diyoruz ve gizli işsizlik yarattığımız gibi mutlu olmadığımız işlerde ruhumuzu öldürüyoruz. gerekli olan biraz cesaret. bahane bulmaya çalışmayalım. biraz inançla istediğimiz işi yapabiliriz.
örnek: anne- bütün gün garajda bilgisayarla uğraşıyorsun git kendine iyi bir iş bul.
(bill gates)- olur anne.
anne- bütün gün o tenis topuna vurup duruyorsun... iş bulmayı denesen iyi olmaz mı?
(boris becer)- sadece bana inan anne.
baba- bütün gün taş bloklara bakıyorsun.. hiç bir işe yaramıyorsun.. bu evde yatacak yerin yok artık. defol!!!
(Michael Angelo)- baba!!!
bir piramit gibi aşağıdan yukarıya doğru tırmandıkça şansımızın daha da azaldığının en büyük kanıtı.
bir sürü şey yapabilecek beceriye sahipken işe yaramaz konuma gelmektir.
sen yıllarca uğraş, kafa patlat; emeğinin karşılığını alamadıktan sonra içine edeyim öyle üniversitenin.
son derece normal bir durumdur. zira daha havuz problemini çözmekten aciz insanlar üniversiteye girince pek bir sevinirler ancak mezun olup * işsiz kaldıklarında da yakınmaktadırlar. çalışmak isteyene iş çoktur tabi ben bilmem kaç senelik fakülte bitirdim veyahut ben bilmem ne teknik mezunuyum ben o paraya çalışmam denmediği sürece çünkü kimse okuldan bir profesyonel olarak çıkmamaktadır.
not: havuz problemi, sayısalcı olduğum için verilmiş bir örnektir kimsenin şahsına söylenmiş değildir.
not2: çalışmak isteyene iş çok derken de yine helal yoldan para kazanılabilecek işlerden bahsedilmektedir.
genç işsiz düzeyinin genellikle %16-20 düzeyinde seyrettiği güzel memleketimizde hiç de şaşırtıcı olmayan bir durumdur. önemli bir sosyal ve ekonomik problemdir. gizli işsizlikle birleştiğinde ekonomiler için çok daha derin yaralar açabilir.