mutlu olduktan sonra, acı çekmek zorunda kalmadığım çocukluk zamanlarımı özledim. O kadar oyun oynar, arkadaşlarımızla güler, sevinç çığlıkları atardık. Diğer gün yine aynı. Yine aynı ve yine aynı. Sonra bir şey oldu, büyüdüm..
Şimdi ise gülümsediğim her dakika için bir gün sonrasında bedel ödüyorum. Ne yazık.. ne aciz bir varoluş.
Bilincin gelişmesi bu mu yani? Keşke hiç gelişmeseymiş şu akıllarımız. Bir manda her gün nasıl yerinde oturup tembellik ediyorsa, bir ceylan can korkusu çekerek nasıl su içiyorsa, erkek kuş dişi kuşa güzelliğini nasıl ispatlamaya çalışıyorsa; bizler de öyle yaşayıverseydik hayatlarımızı. Hayatın telaşına değil yalnızca kendisine teslim olarak bassaydı ayaklarımız yere. Daha iyi olmaz mıydı? En azından, ne sağlığını korumamız gereken ve böylece bize gittikçe ağır gelen ne de korudukça bize daha fazla yük olan bir aklın, bastırılamaz olan acısını çekiyor olurduk.
sancılı yorucu üzücü bir şey. özlediğiniz şeye uzak olmak sizi iyice kahrederken içinizdeki ateş yakar kavurur. bazen gecelerin içinde haps olurum. çaresizliği yaşarken hayallerimle avunurum. fakat o yüreği yırtan acı bir his yok mu? işte biter insan , kolu kanadı kırılır. zordur özlemek.
Birinin sohbetini özlemek diye bir şey var. Başka birisi yerini dolduramıyor, çok üzücü o keyfi asla alamıyorsun. Anlatmak için biriktirdiklerin yine sana kalır.