birşeyin ner oldugunu bilmeden üstün körü anlatılan şeye inanmak ve onu sevmek/sevmemektir.
--------------------------------------------------------------------------------
Bir derste Dr. Paul Ruskin, öğrencilerine yaşlanmanın psikolojik belirtilerini öğretirken bir olay okuyor :
* Hasta ne konuşuyor, ne de söylenenleri anlıyor.
* Bazen saatlerce anlaşılmaz şeyler geveliyor.
* Zaman, yer ya da kişi kavramı yok.
* Yalnız nasıl oluyorsa, kendi adı söylendiğinde tepki veriyor.
* Son altı aydır onun yanındayım, ne görünüşü için bir çaba sarf ediyor ne de bakım yapılırken yardımcı oluyor.
* Onu hep başkaları besliyor, yıkıyor ve giydiriyor.
* Dişleri yok, yiyeceklerin püre halinde verilmesi gerekiyor.
* Gömleği salyalarından dolayı sürekli leke içinde.
* Yürümüyor.
* Uykusu sürekli düzensiz.
* Gece yarısı uyanıp çığlıklarıyla herkesi uyandırıyor.
* Çoğu zaman mutlu ve sevecen, fakat bazen ortada bir sebep yokken sinirleniyor. Biri gelip onu yatıştırana kadar da feryat figan bağırıyor.
Bu olayı okuduktan sonra, Ruskin öğrencilerine böyle bir hastanın bakımını üstlenmek isteyip istemediklerini sorar. Öğrenciler bunu yapmayacaklarını söylerler.
Ruskin, kendisinin bunu büyük bir zevkle yaptığını ve onların da yapması gerektiğini söyleyince öğrenciler şaşırırlar. Daha sonra Ruskin hastanın fotoğrafını dolaştırmaya başlar.Fotoğraftaki hasta doktorun altı aylık dünya tatlısı kızıdır..
Genel tabirle önyargı bir tutumdur. Herhangi bir nesneye veya özneye karşı hoşgörüsüz, adil olmayan bir görüştür. inançlar, duygular ve davranışlar ön yargı tutumunu oluşturur. Önyargılı düşünceler genellikle kin, nefret gibi duygularla yüklüdür.
oluşumunun temel sebebini afşar timuçin* şu şekilde yorumlamış:
''Kant felsefe ne işe yarar diye sorulduğunda 'düşünmekten başka bir ise yaramaz' der. Dolayısıyla sağlam ve sağlıklı düşünmenin yollarını bulmamız gerekiyor. Bu da, felsefenin yardımıyla felsefenin yol göstericiliğiyle günümüzün kavramlar dizgesini yeniden gözden geçirmemizi ve kavram içeriklerimizi yeniden tartmamızı, eleştirmemizi ya da onların yanlışlarını ayıklamamızı gerekli kılıyor. Ama genelde şunu görüyoruz ki insanlar o kavramları insanlığın genel bilgisi ya da düşüncenin temel bilgileri yerine sezgileriyle dolduruyorlar ve böylece felsefede, hatta siyaset alanında da, bilim alanında da bol bol önyargılar görünüyor.
önyargı insanın doğasında olan birşey, bir tür savunma mekanizması; olayları ve olguları iyice irdelemeden önce sahip olmamız gereken fikir...
tabii ki "ön" olarak kaldığı sürece...
ve "kendi" önyargınız olduğu sürece... başkaları tarafından bize aşılanan ön yargılar vardır, ya da eğrisini doğrusunu irdelemediğimiz için zamanla kemikleşerek "genel" bir yargıya dönüşen "kendi" önyargılarımız...
bir gereksinim...
canlılar için gereksinimleri genel olarak ele alırsak, şunu söyleyebilirim;
yeterli miktarda varolduğu sürece iyidir, fakat herşeyin fazlası zararlı...
zehirlerle ve panzehirlerle uğraşan eski bir bilim adamı şöyle demiş;
"gereğinden fazla aldığımız bütün faydalı gıdalar, vücudumuzda toksik etki yaratabilir..."
basit bir genelleme de olsa etkili...
tabii şöyle köylü kurnazlığı yapan insanlara da kıl olurum, herkes duymuştur; iş görüşmesinde çorbasının tadına bakmadan tuz atan bir adamı işe almayan patronun hikayesi...
ben de her seferinde çorbanın tadına bakmadan tuz atarım, ama bu önyargı mı? irdeleyelim...
tuzlu çorbayı seven bir insanım ve nerede olursa olsun, insanların zevkleri ve -özellikle- sağlık sorunlarından dolayı çorbaya eser miktarda tuz atılır; şahsen hayatım boyunca hiç istediğim tuzlulukta bir çorba içmedim...
tecrübeyle sabit olarak çorbanın tadına bakmaksızın tuz atmam beni önyargılı yapmaz; ama sırf böyle saçma bir gözlemle benim hakkımda "hükme varan" patronu "önyargılı" yapar...
insanın vizyonunu daraltan, kabullenme ve tahammül gücünü azaltan, farklılıkları hoş görme yeteneğini sıfıra indiren, hayatı zindan edebilen illet.
günümüzün samimiyetsizlikten sonraki en büyük hastalığı...
düşüncede kısırlığa iten, bilimin ve insanlığın en büyük düşmanı...
insanın içinden bir an öce söküp atması gereken kötü huy. bunun en güzel yolu sabırlı olmak ve insanları çeşitli açılardan tanımaya çalışmaktır. kişi bilmediğinin yabancısıdır. bilmediği hem onu önyargıya sürükler. insanların düşüncelerine saygılı olmak, herkese iyi davranmaya çalışmak ve sorun çözmek için uğraşmak bu huyu yok eden en önemli unsurlardır. önyargılarını kıramayan zaten ne sağlıklı düşünür ne de insanlara saygılı olur.
en tehlikeli türü aksiyom olan önermeler. aksiyom olarak kabul edilmeyen ön yargıların tehlikesi en azından ortadadır, tehlikeli olduğu bilinir. fakat aksiyomlar basbayağı ön yargı olmalarına karşın birileri kabul etmiş diye "aksiyom" diye isimlendirilmiş, ön yargı olmaktan çıkarılmıştır. insan evladı dikkat etmelidir. her türlü bağnazlıktan sıyrılıp da düşünebilmek (kabul, ben de dahil) her babayiğidin harcı değildir. *
hiç kimsenin başına gelmesini istemediği, ama aynı zamanda başkalarına yapmaktan geri kalmadığı kişisel tezatlıktır.iş bu ruh halinde bulunan kişiler ciddiye alınmamalı, dik duran kişiyi kambur gösterme çabaları fiyaskoyla sonuçlanmalıdır. kim? kimin? ne olduğunu zaman içinde anlayacaktır. rahat olunsundur.
(bkz: küçük insanlar)
insanların herhangi bir konu hakkında peşin hüküm vermeleri durumudur. bunu yapan insanlar verdikleri hükümlerinden kolay kolay dönmezler. enikonu düşünüp karar almaları konusunda uyarıldıklarında ise yavşak vari bir üslupla alay eden türleri de mevcuttur bu garip insanların.
- abi çok ön yargılı davranıyorsun bu konuda.
- napayım oğlum arkadan yargı racona ters.
- ... ?
insanın bir konu hakkında doğruluğuna inandığı genellemeler üzerinden fikir yürütmesi. özellikle sosyal ilişkilerde sık sık kullanılan basit bir filtreleme sistemi...
subjektif bir bakış açısıyla. sık sık sırtımı yasladığım ve beni çok nadiren yanıltan yargılar bütünü...
önyargılı insanlara laf anlatmak zordur. önyargılı olmayanlar hayatı deneyimlerle öğrenir, hatalarını bizzat yaşayıp ders alırlar. önyargılı olanlar aynı hatayı on kez de yaşasa, başlarına binbir bela da gelse yine gerçeği kabul etmez, görmezden gelmeyi becerirler. kendileri mutsuz olduğu gibi, etrafındakilerini de mutsuz ederler.
önyargı bir bakıma tutsaklıktır. önyargılı insan kararını önceden peşin olarak vermiş insandır. ne bilgi ne de kanıt onun fikrini değiştiremez. kim ne derse desin o konuda tartışmaz. tartışsa da asla ikna olmaz. yemeklerine bile tuzu tadmadan koyarlar. zaten tuzlu olan bir yemek yenmeyecek hale gelse de oturup yerler. hatta bazı iş yemekleri bunun için düzenlenir. kimin ön yargılı olup olmadığını anlamanın bir yoludur bu tuz olayı. işe başvurunuza görüşme yemeği davetinde bulunurlarsa bir kez daha düşünün derim ben.
bir de hep şu gelincik hikayesi anlatılır önyargıya örnek olarak. siz de bilmiyorsanız bilin istedim. önyargıya iyi bir örnek mi kötü bir örnek mi ona siz karar verin. önyargılı olanlarınız varsa bir kez daha düşünürsünüz belki;
uzaklarda bir köyde, bebeğiyle yalnız yaşayan bir kadın varmış.
bir gün ormandan gelirken bir gelinciğe rastlamış. onu almış beslemiş.
bebeğiyle beraber yaşadığı eve alıp getirmiş.
gelincik ve bebek hiç ayrılmaz olmuşlar.
bir gün kadın ikisini yalnız bırakıvermiş evde. kapının önünü süpürüp eve gelmiş kadın.
eve gelince gelinciği görmüş karşısında. ağzı kanlar içindeymiş.
bebeğinden de hiç ses gelmiyormuş.
elindeki süpürgeyle kendini kaybetmiş bir şekilde gelinciğe vurmaya başlamış ve onu öldürmüş.
koşarak bebeğinin yanına gitmiş ki ne görsün. bebeği beşiğinde uyuyormuş.
beşiğin yanında ise kanlar içinde bir yılan duruyormuş.....