Kısacık ömründe, bir çok eser veren çok sevdiğim bir yazar. Hikayelerinde genellikle çocukluk anılarından bahseder. Bazıları öyle hüzünlüdür ki ağlatabilir. Mekanı cennet olsun.
Öykülerinde, Balkan savaşları'nda yaşanan zulmü çok iyi ve canlı anlatmış yazarımız.
Ayrıca bu yazarımızın çok sayıda vahşet detayı barındıran bu öyküleri nasıl olmuş da çocuk kitabı kategorisine girmiş? Su yaşımda bile psikolojim bozuluyor okudukça.
Değerli edebiyatçı.
Bunun yanında kaşağı öyküsünün çocukluğuma travma etkisi bıraktığı da doğrudur. O çocuğun hali ne olacak, ne olmuş bi kaşağı kırıldıysa.
Çok dertlenmiştim be sözlük. Çocukken Empatikmişim baya.
inanması güç bir ölüm hikayesi var. 6 mart 1920'de öldüğünde, haydarpaşa numune hastanesi'nde bulunuyordu.
ömer seyfettin kadıköy yakasında kira evinde, yalnız yaşıyordu. oturduğu eve, reşat nuri, "münferit yalı" adını takmıştı. kaç zamandır yemek de yiyemiyordu. son günlerinde ateşli hastalığı ilerlemiş, adeta kendini kaybetmişti. onunla ilgilenebilen en yakın arkadaşı ali canip'ti. hemen her gün uğruyor, biraz yemesi için evinden yemek getiriyordu.
kendini kaybetme derecesinde ağırlaşınca, onu bir faytonla numune hastanesi'ne götürmüştü.
hastanede yattığı süre içinde gözlerini açmadı. arada bir, "çocuk.. çocuk..." diye sayıklıyordu. olası ki, uzun süredir yüzünü görmediği kızını anıyordu.
ömer seyfettin kalbinde yanan özlem ateşi içinde öldü!
ünlü yazarı hastanede tanıyan kimse yoktu. onun aziz bedenini sahipsiz bir ölü, bir kadavra olarak değerlendirmek istediler. cesedinin çevresinde tıp fakültesi öğrencileri toplanmıştı ve hastane hademesi cesedi üzerine elini koymuş olarak önce fotoğraf çektirdiler. sonra hademe bir testereyle kıtır kıtır başını kesti cesedin!
fotoğraf gazetelerde yayımlanınca, onu tanıyanlar telaşla hastahaneye koşup, başsız cesedi kurtarmaya çalıştılar.
https://galeri.uludagsozluk.com/r/993138/+ Vefatının 96. Yıl dönümünde Milli Edebiyatçımız Ömer Seyfettin'i Rahmet ve Minnetle anıyoruz. Ruhu şâd, mekanı cennet olsun...