kaybedenler kulübü filminde geçen en anlamlı replikti sanırım. ölüm bu var mı ötesi, bu hayata bir kere geliyorsun ve yapmak istediğin herşeyi korkmadan yapmalısın. çünkü bu hayatta yaptığın bazı şeylerden dolayı pişmanlık duyarsın, ama yaapmadıkların için onu bile duyamazsın. sonucu ne kadar kötü olursa olsun, ya yapmasaydın da içinde kalsaydı, kim çıkarıp yok edebilirdi o içsel pişmanlığı?
eğer ölüm ciddiyse onun öncesi yaşam da ciddidir. ölüme nasıl çare yoksa, yaşarken de geçen zamana çare yok. ikisi de geri dönülemez, döndürülemez. ölmek için yaşıyorsan, asıl ciddiyet ölümse, ona giden yol da ciddidir.
(bkz: ölüm ölüm dediğin nedir ki ben senin için yaşamayı göze almışım)
fenerbahçe'nin yine son hafta şampiyonluğu kaybetmesi olabilir. ölümü bu kadar abartmayın. zira her kutsal kitapta ölümün bir son değil, bir başlangıç olduğu vurgulanır. eğer ölüm abartılırsa; "madem öleceğiz, ne diye uğraşıyoruz ki?" sorusu akıllara gelerek toplu intihara sebebiyet verir.
ölümden daha ciddidir, hastasınızdır,yatağa mahkum kalmışsınızdır ve hergün binlerce kez ölürsünüz. Ölsemde kurtulsam diyen insanlar vardır. Ölümün en kötü şey olduğunu düşünenler ise genelde hayatlarını sağlıkla ve olağan haliyle sürdüren insanlardır. ölümden daha ciddi olan şey hayattır. Öldükten sonra sorgulama şansımız yok zaten.
yaşadığına dair hayatta izler bırakmaktır. ölümün yok ediciliğine tezat yaşamaya devam eden eser(ler) bırakmak ölüme atılan en büyük çalımdır zannımca.
aslında bir noktada sorulması gereken bir sorudur. kariyer manyağı bir beyaz yakalı o proje senin bu sunum benim diye koştururken, kpss illetine gark olmuş bir üniversiteli ölümüne soru bankalarına gömülmüşken, üsküdar'da terkeden bir sevgilinin ardından gözyaşları ile bakarken... uğurlarken en değerli dostları ve en ufak bir nesneden hatırlarken onu hani için cız ederken... işte koşuştururken sonu 2 metrekare toprak olan bir hayat için... yazarken yoruldum... sormak işte kendine, değer mi hiç ölüm varken...