ölüm doğumdur bir bakıma gerçek olan hayata , ebedi ziyarete bir sebeptir doğumun ölüme ölümün de doğuma benzerliği bu yüzdendir.hayatın iki bilinmeyenli denklemi olmuştur, ölümden sonrası ve doğumdan öncesi bilinmeyendir ya da bilineni bilinmeyen yapma çabasından başka hiçbirşeydir hayat.doğum elimizde değildir kaderde yazılanı doğrulamaktır da ölüm de doğumun diğer adıysa eğer ,kabullenmenin başka bir manasıdır kaderde varolanın yaşandığının..kadere müdahale edilemez belki ama ona teslimiyetin de anlamı yoktur hayatta..ölüm beklenir, hayat akıp gider, sonuç kuşkusuz ölümdür yani yeniden doğum, ama sadece beklemekle ölümü geçirilen hayat farksızdır aslında ölüyken yaşıyor olma gerçeğinden...
aslinda ilk nefes aldigimiz andan itibaren geriye sayan saat yürümeye baslar.
"her gecen gün mezarimiza biraz daha yaklasiriz." ama ölüm yokluk oldugundan ve aciklayamadigimizdan ondan korkariz. ne oldugunu bilmedigimiz icin. allah´a inanmayanlar icin ölüm tamamen yokolmaktir. inanan icin de sinavin bitisidir. ama gene de iki grupta korkar ölümden- cünkü hickimse geri dönüp " yaa korkulcak bisey yok o kadar da kötü bisey diilmis" dememistir.
insan herhalde ki kendisini sever ve ölüme bütün benligini hediye etmek zorundadir. bu tabii kendisine, parasina canina yemegine bu kadar düskün olan insan icin, son derece büyük bir sorunsaldir. herhalde böylesine bir olguyu beklemek de en zor olaydir.
ama bilincli ya da bilncsiz hepimizin yaptigi sadece hergün mezarimiza bir adim daha yaklasmaktan ibarettir.
Ölümü beklemek ne zordur, onu kabullenebilmek... insanların hoşlarına gitmeyen değişimleri kabullenmek istemeyen ruhlar, gerçeğe savaş açsalar bile, gerçeğin gücüne karşı yalanlar, kendini kandırmacalar, düşünmekten kaçmalar en fazla anı kurtarabilecek kadar dayanabilirler. Fakat gerçeğin sabrı yücedir, sessizce beklemekten aşınmaz. Karşısına çıktığı insan ruhunun çaresizliği, insan acziyetinin en güzel örneklerindendir. Tıpkı etten yapılmış zayıf bedenler gibi güce dayanamayacağı bu anlarda gün yüzüne çıkar. Kibirle gezinen düşüncelere en ciddi uyarı anını yaşatır ölüm.
bazen tutunacak bir varlığa(bir ele, bir çift göze, bir söze, bir umuda, bir cana) sahip olamamak ve umutsuzluktur.
bazen de gerçekçi olmak: sonuçta öleceğiz.
ne beklenirken, ne de yasama hazinesini har vurup harman vurulunca büyük bir uzlet ve ufunetle beklenen ammavelakin tam tersi durumlarda ise beklediğini bilmeden bir an gelen olgudur.
evet hepimiz ölümlüyüz - vampirler haric- hepimiz bir mum gibi eriyecek ama insanlar yamanin varolmanin dayanilmaz hafifliği olarak tiye alirken yasayabilme ve ölümü ayakta magrur ve dik olarak karsilamak gerek.
ölümsüzlüğe ulasmanin ilk adimi gebermektir. cünkü siz geberdikten sonra size su hayat yolunda yedi bayram irzina gecen kişiler siyahlari giyip merhum iyi adamdi diye aglasmaya baslar.
birden meleklesirsiniz onlarin nazar-i celbinde.
gariptir insanoglu yasarken insanin anasini bellemek için firsat kollar ama geberince ihya eder, bu da ayri hikayedir tabi ki...
herneyse sözün özü sizi gebertmek ve yasayan ölüye döndürmek isteyenlere inat yasiyorum dediğiniz vakit ölümü iett otobusu beklermiş gibi sıkıntılı bekleyise süreklenmezsiniz.
benim balonlarim vardi, hala da hangisini istersiniz matmazel? kirmizi mi? buyrun efendim borcunuz yok. lütfen israr etmeyiniz para vermek için içimden geldi.
yaklaşık 6.6 milyar insanın farkında olmadan her saniye yaptıkları eylem. 150000'i nihayete erdirip, 200000'i yeni bir bekleyiş içinde doğuyor. farkında mı? hayır. (bkz: hayat ne garip vapurlar falan)
korku tüneline girmeden önce bir çocuk ne hissederse, aynı o duyguyu hissetmek. biraz korku, biraz merak ve biraz da isteksizlik. geçmişle olan alacak verecek hesaplarını bir türlü kapatamayanların yatıştırıcı kaçış biletleri.
kimisinin can atarak kimisinin ise yusuf yusuf ederek ve boş vererek öyle ya da böyle beklediği son noktayi koymanin gelmesini bekleme eylemidir. bitecektir var olan. elbette gelecektir. ama hiyarto hiyarto beklemektense ne bileyim randevusuna gec gelen kisiyi beklerken ki gazate okuma eylemi gibi bir şey yapmak gerekir. hiçolmazsa vakit nakittir prensibini yürürlüğe sokmak gerek.
en kötüsüde ölümü bekleyeni beklemektir.Sevdiğiniz kişi bir hastane odasında makinalarla yaşatılmaya çalışırken o kapının önünde çaresizce beklemektir.ve inşallah acı çekmiyordur diye teselli olmaktır.
boş hastane odasına,hasta dosyalarına bakmak yeter ki gözgöze gelmemek gelirse gözden süzülen yaşları durduramamak, her sabah doktorun verdiği takvimden geriye doğru saymak,vakit yaklaştıkça ya o gün bugünse diye için içini yemek, son veda sözcüklerini, akla gelen bütün sevgi sözlerini birbir sıralamak, her saniye Allah'a onu yanına alma diye yalvarmak ve fakat nihai son.Ağlamak, ağlamak. Gelen geçen herkese herşeye sövmek. yokluğunu başka hiçbir şey ve hiç kimse ile dolduramamak...