istisnasız her dakika yaptığım eylem, ancak bir türlü sonuç alamıyorum, çünkü her sabaha "allah'ım canımı al." diye uyanıp her geceye aynı şekilde veda etmekten başka elimden gelen hiçbir şey yok. keşke olsa da kurtulsam artık!
başka birinin ölümünü beklemek, bir kısmınız onunla ölürken artık yapılabilecek bir şey olmadığını görmek, yine de kabullenmemek, o ölürken bekleyenin de ölüme yatması, akut katatoniklik, beynin artık vazgeçmesi, buz gibi bir baş ve hala korku ile atan kalp... can çekişmek bu kadar zor olmamalı. can bu kadar zor çıkmamalı, kendini kaybetmişken bile sevildiğini hissettiğini ve mutlu olduğunu çevredekilere hissettirmek, onun yanında ölümü beklemek, kollarına alıp ölümü beklemek, hiçbir şey yap(a)madan öylece beklemek, hayatın uzun bir anlığına durması, ölümü beklemek ve kollarına almak ölümü, gömmek... elveda...
bu kadarı kafi. bu hayatta görülmeye değer hiçbir şey yok, varsa da benim mecalim yok. haydi dünyanızı sikeyim! diyerekten göçüp gitme isteği, eylemsizliğin dibine vurma halidir.
ölüm ve kendi aranızda bir bekleyişse eğer bir şekilde kabulleneceksinizdir.
ama bugün ziyaretine gittiğimiz bir mesai arkadaşımızın 27 yaşındaki kardeşinin durumu, 30'lu yaşların ortasında olan mesai arkadaşımız için çok çok zormuş gerçekten. insanın bunu kabullenemeyişini bugün bir kez daha gördüm.
ve galiba en kötüsü de babalarının 27 yaşında bir evladının muhtemelen çok fazlaca yaşamayacak olmasını bilmesinden kaynaklanan o duru, sakin, metanetli ama bir o kadar da yüreğini parçalayıp yüzüne yansıtmış yıpranmışlığını gördüm ya bugün, işte bana en çok insan olarak o koydu be!
ölünce bedenin soğuyor da duyguların soğuyunca sen ölmediğini mi zannediyorsun ? bu bütün inançlarını küllükte söndürüp dumanında boğulmak gibi bir ölüm. en sıcak, en yoğun yanlarını sonsuzluğa uğurlarken, sanki sen de onlarla beraber gitmiyormuş gibi bir veda havası oluşturup üzülüyorsun. tam anlamı ile kaybolup gidemiyor yavaş yavaş eksiliyor ve geriye kalanınla yetinemiyorsun. giden senden olurken kalan sen olamıyorsun. ışıksız duvarı olan nesnenin, ışığa yansıyan kısmına bakıp başka bir vücut hayal etmek de kesmiyor seni. seni tanrının sana verdiği değil, senin alamadıkların üzüyor. gecenin köründe duyduğun aritmik sesler senin kontrolüne alamadığın sonsuzluktan sana kalan kısmın daraldığını ifade ediyor. bunu inkar edip derinlemesine nüfus ettiğin hayat çabaların gerçeği değiştirmiyor. ne kadar yaşasan da diğer ucunda ölümü bekliyorsun. yaşadıkça ölüyor, yaşadıkça azalıyorsun. çünkü kaybediyorsun. senin aleyhinde olan terazide bu kaybı materyaller ile eşitlemeye çalışıyorsun. bedeller, hak ettiklerinden daha ağır basıyor. her bedel günahla ıslanmış ve acizlikten kuruyup çatlayan emeklerinden daha etkili. her an ölüme yaklaşmanın verdiği müthiş depresif durumdan keyif al ve hayat gailesinden uzaklaş. çünkü eksilirken senden gidenler gaileler değil ümitler oluyor.
diyalektik felsefeye selam eder, soyutluğa hasta kaldığımı bildiririm.