saat dediğimiz zaman bölümü, mesafeleri ve zamanları geçerek bize doğru gelmeye çalışır.
bunun bize yaklaşması bir gaye güder; o gaye de, nefeslerimizi kesmek içindir.
kendisine saati varmış kimse derhal ölmüş olur.
insandan insana değişen fakat ortada varolan bi gerçeklik şüphesiz.. kimi için yokoluş kimi için yeniden varoluş kimi için nirvanaya ulaşmaya giden yol...
Yaşamın tek gerçeği ölüm karşısında her şey anlamını yitirir. Eğer inancınız yoksa ; Hiçliğin boşluğunda bulursunuz kendinizi...peki Ölüm karşısında bunca hengame niçin.???
bilinmezliğin ta kendisidir. tüm yaşamımız boyunca belirsizliğe katlanma sebebimizdir. freud, yaşamın amacı ölümdür derken çok haklıydı. insanların tek gerçek korkusudur... ölüm varsa ben yokum, ben varsam ölüm yok...
diskoda ölüm konuşulmaz diye bir lafım var, ne kadar düşünsem de bir yamuğunu bulamadım. hakikaten bazı konular konuşulan ortama göre seviye kaybı/yükselmesine neden oluyor. ölümün soğuk ve acı yanını hissedemeden hangi ölümden bahsetmek mümkün? peki böylesine bir acı diskoda hissedilebilir mi?
konuların gerektirdiği kendilerine has bir ortam şartları var sanki. hakikati de böyle ulu orta yerlerde ulu orta kişilere söylerek mahcup etmemek lazım. hak edene/dayanabilecek olana, uygun bir ortamda, belki de uygun bir zamanda söylemek lazım. böylesi bir üçlüyü düşündüğünde de insanın doğruya/hakikate ulaşabilmesi pek zor. hoş gerçi, pek çoğu için bunlar birer tantana. sadece ufak bir azınlık ancak her şeye rağmen hakikatte ısrar edebilir.
ölüm gerçeğini öğrenmek isteyen pek az insan vardır. pek çoğu kendisine öğretilen anlam paketleriyle tav olmaya kanidir. insanı ürperten, üstüne düşünebilmesi pek mümkün görünmeyen, örtülü ve örtülü olmasından ötürü kaygı yaratan, belki de en önemli ve tek gerçek bilinmez...