iki değersizlik...
hayat sürekli olarak edebiyat malzemesi yapılacak kadar değersiz ve anlamsız bir şey. zaten o yüzden edebiyatın konusu. yani adamlar demişler ki neresinden tutsak da bir anlam bina etsek şu hayata. yazmışlar da yazmışlar...
hayat için söylenecek çok şey olduğunu sanmıyorum. yani edebiyatçılar boşu boşuna kağıt kalem israfı yaptılar. boşu boşuna hayatın sırrına erebileceği düşüncesi ile insanlar kafalarını kazıyıp sadece pilav yediler. çünkü ne yerseniz yeyin ne içersiniz için hayatın sırrına erişemiyorsunuz, çünkü öyle bir şey yok; sır yok... her şey yeterince ortada... var edilirsin; paldır küldür yaşarsın ve ölürsün; sonra da bir çöp gibi mezara bırakılır gelirsin. bu... bu işte...
değerli değiliz, hiç de olmadık. ne eşrefi mahlukatız ne de şu anlamsız saçmalığın halifesi.
hayatın bir anlamı olması gerekliliğine dair kendimizi, kendimiz inandırdık; hatta kandırdık. bunun için zorladık kendimizi.
yok, maalesef yok...
ölüm? ya bu nedir?
hayatın bir tık gerisi. karanlık, çürümek, pis koku ve et yığını...
ölüm de budur. hayatın hareketsiz versiyonu ama geri dönüşü olmayan bir şey.
saatlerin geri geldiğine şahit oldunuz mu hiç? 15 yaşındaki haline dönen var mıdır? ''ah o kararı o zaman vermeseydim'' denilen ana dönen var mı? yok...
dolayısı ile hayat geri dönüşümsüz ama depoziti yüksek bir şey ise; ölümde onun aynısı demektir.
geri gelmeyeceğiz, yeni bir hayat ise, yaşadığınız bu anlamsız hayatın en büyük yalanı...
görün işte; yığınla anlamsızlık, amaçsızlık ve yalan içinde yaşıyoruz, yüzüyoruz.
madem ki vaziyet haddinden fazla karanlık, o halde tek bir şey kalıyor geriye; kendinizedeğervermek...
şayet bunu yapmazsanız, en sevdikleriniz bile cesedinizden korkar hale geldiği için; size sağlığınızda sımsıkı sarılanlar; ister istemez soğuyor sizden. yaklaşamıyorlar. çünkü değersizleşiyorsunuz daha ilk öldüğünüz anda.
sonra ise bir çukura kapatılıyorsunuz. yani sizi unutmaya başlama süreci küreklerden atılan toprak ile start alıyor. sadece 1 yıl. inananın bana sadece 1 yıl... sonra üstünüzden yeterince yaz yeterince kış geçiyor. kuru otlar güneşte tutuşacak gibi oluyor. kışın ise o tek gül donup kalıyor, mezarınızın üzerinde üşüyenler var...
bayramlar.... ne kadar güzel değil mi? hatırlar mısınız? bayramlarda anneanne, babaanne ve dedelerimizin mezarlarına gitmek hoşumuza giderdi. mezar görürdük; çünkü merak ederdik ölümü. her şeyi merak ettiğimiz gibi o yıllarda.
bayramlarda çingene çocukların para kazanma aracı olacaksınız, namazdan sonra sevdikleriniz gelip çeşmenin dibine atılmış bidonlara dolduracak suları ve dökecekler toprağınıza ama size ulaşana kadar kuruyup gidecek. çünkü yoksunuz, artık hiç olmayacaksınız.
tabi sonra dönüp gidecekler size yine ulaşmayan dualarını ettikten sonra. sonra hayat yine devam edecek. çünkü olması gereken bu olduğu için....
doğdunuz ilk gün ile öldüğünüz son gün arasında yaşanan acı tatlı her şey o buz gibi taşa yatırıldığınızda o kadar anlamsız hale geliyor ki.
iş güç, para karı kız, zengin koca derdi... teneşir bunları bir hizaya sokuyor ve sıra dayağına çeker gibi hepsinin yüzüne tükürüyor. onları o kadar anlamsız kılıyor, o kadar aşağılıyor ki... haklı...
ölümün hizaya sokup rezil rüsva ettiği bu şeyler değer verdikleriniz; kendinize değil de onlara verdiğiniz değerin muhatapları. dikkat ettiniz mi? bu değer verilenler arasında kendiniz yoksunuz. ama acılı bir hayatı yaşayan sizsiniz, ölen de siz; öldükten sonra unutulan da...
herkes ve her şey ne kadar da bencil değil mi? ama hata onlarda değil. çünkü onlara değeri siz verdiniz bizzat siz. kendinizi atladınız hep, ertelediniz; çalan saati kapatıp sonra uyanmaya çalıştınız. çanlar çalıyordu; çünkü ölüm geliyordu ama kulaklarınızı tıkadınız. herkese yetiştiniz ama kendinize asla.
üşendiniz kendinize değer vermeye...
ölüm bildiğiniz ve bu yüzden sıradanlaştırdığınız ama sıradan sandığınız bir şey...
değer verin; kendinize...
lütfen değer verin kendinize...
ilkokuldaki cezalandırılan çocuklar gibi defalarca boş bir sayfaya en çaresiz anınızda defalarca yazın; ''kendine değer ver''...
mesela 100 defa...
mutlu mu olmak istiyorsunuz?
bu teknik olarak imkansız, ancak şunu yapabiliriz asgari düzeyde.
şayet her gününüzü hayatınızın son günüymüş gibi yaşarsanız belki bir gün haklı çıkarsınız...
çünkü yok, başka bir hayat yok! dünyanın altı ile üstü arasındaki tek fark yukarıda güneş aşağıda ise karanlık var. bu! olan biten bu kadar basit.
ikisi de birbiri olmadan yapamaz. Ölüm olmadan hayat olmaz, hayat olmadan ölüm olmaz.
Ama aynı zamanda da iki taraf da birbiriyle çekişmekte. Hayat'ı ölüm sonlandırır ve her Ölüm'den sonra yeni bir hayat başlar/ doğar.
HAYAT Ölüme sormuş;
insanlar beni çok severken, neden senden nefret ediyorlar?
Ölüm cevaplamış;
Sen tatlı ve güzel bir YALANSIN...
Ben ise Acı bir GERÇEĞiM...