ölümden korkmuyorum diyen insan yalan söyler ama bunu yaşam boyu hissetmemek için, önce hayatı, kendimizi, sonra diğer insanları, tüm canlıları sevmek ve hiçbir şeyi kafaya takmamak yeterlidir.
kişinin Öldükden sonra karşılaşacağını düşündüğü şeylere tam anlamıyla inanması ve bu inancını sarsılmaz temellere oturtmasıylada yeniceği, ölümden sonra neyle karşılaşıcağını bilmemenin ve "sevdiklerimden ebediyen ayrılıyorum" sanmanın verdiği korkunun aşılması için izlenen yollardır.
ölmek... ölmenin neyinden korkuyoruz...
acı çekmekten mi?
düşünüyorum ki ölürken hiç acı çekilmiyor. ölmenin sebebi kaza, yangın, sel vs. ne olursa olsun tabi ki ölüme giderken insan acı çekerek ya da çekmeyerek bu süreci atlatacak.ancak ölüm anında hiç bir şey hissetmeden öleceğiz.
tıpkı doğarken hiç bir şey hissetmediğimiz gibi...
hangimiz göbek kordonu kesilirken acı çektiğini hissetti ki?
ya da hangimiz anne rahminden dünyaya gözlerini açma süresince yaşadıklarını hatırlıyor?
ölmek de doğmak gibi bence. bir şey bilmeden, hissetmeden ölüp gideceğiz.
ha diyorsanız ki ölümden sonrası beni korkutan...
bu da sizin inancınıza ve yaşam tarzınıza bağlı olarak değişkenlik gösteren bir durum. eğer bir dine inanıyorsanız ve bu dinin gereklerini yerine getiriyorsanız içiniz rahat olacaktır...
yok eğer bir dine inanmıyor ve inanmamanın gereklerini yapıyorsanız yine içiniz rahat olacaktır...
ama yok 'ben ortada kalıyorum neye inanacağımı bilmiyorum, inanmasam da kendimi kötü hissediyorum' diyorsanız o da sizin bileceğiniz iş; araştırın, okuyun, karar verin...
evet ben de ölümden korkuyorum...
ne acı çekmekten ne de ölümden sonrasından...
sevdiklerimi arkada bırakmaktan korkuyorum. onları bir daha göremeyecek olmaktan ve benim için ağlayacak birilerinin olduğunu bildiğim için korkuyorum.
ölüm...
her an her yerde bizi bulabilir. şu satırları yazdıktan saniyeler sonra ölmeyeceğimin garantisini bana kim verebilir? ya da siz! bu satırları okurken ölmeyeceğinizi nereden biliyorsunuz?
ölmek bir yere seyahate gitmek gibi değil... ya da beğenmediğiniz bir yemeği değiştirebilmek...
ölmek bedeninizin bu dünyadan ayrılması demek.
o yüzden yaşadığınız her dakikayı kâr saymanız, bu gece yarın ölecekmiş gibi sevdiklerinizi hatırlamanız dileğiyle...
Hayatta güzel izler bırakabilmek, iyilik yapmak, başkaları için kötülük düşünmemek, insanların haklarını yememek ölüm korkusunu akıllara getirmez, görevini yerine getiren bir insan korkmaz. insan korkuyorsa eğer hata yapmıştır ya da birşeylerin hala farkına varamamıştır. insan durup dururken korkmaz.
hep çıkmaz sokağa doğru yönelen yollardır. zira insanın ölümden korkmaması imkansızdır. hiç bir insan ölüme tamamen hazır olamaz, hep eksik kaldığı, hatalı olduğu yanları olacaktır. insanın yaratılışı böyledir çünkü. insan sakat bir varlıktır, ve bu dünyada o sakatlığı kamufle edecek örtülerle örtülüdür. kısacası insan hiçbirşeyden hiçbir koşulda emin olamaz, olmamalıdır. kuşku herzaman bir yerlerde varlığını sürdürür, sesini çıkarır.
her ne kadar kandırabilsede insan kendini, bilinmeyene, belirsizliğe gitmekten kaynaklanan bir korku muhakkak vardır içinde. olayın fiziksel boyutunu anlatmıyorum bile.
allaha ibadet etmek. şahsen ben öyle yapıyorum ve çok memnunum. ölümden hiç korkmam yılandan koktuğum kadar hamdolsun. siz de allaha ibadet edin siz de korkmayın. bu arada spiderman'le namaz öğreniyorum. çok güzel.
aslında ölümden korkan çoğu insan cennet, cehennem ya da ahiret gibi şeyler yüzünden korkmaz.zaten ahireti düşünen insan cennete gideceğini hayal eder, güzeldir ölüm ona göre, tırsacak birşey yoktur.eğer kişi cehenneme gideceğini düşünüyorsa zaten adam umursamıyordur onun için de korkacak bişey yoktur...ölümden korkutan şey kendine yakıştıramamaktır.dünyayı bırakamamak , arkasındakilere özlem duymaktır.kimse kabul edemez o tabutun içine hapsedilmeyi.o kadar uğraş verdiği , düzenini kurduğu hayatı ufak birşey yüzünden kaybetmeyi.*
dr melvin porse ve paul perry'nin ölüm sonrası deneyimler isimli kitabında yazdığına göre ölümle yüzleşmek. kitapta pek çok kişinin deneyimi bir araya getirilmiş. hemen hemen hepsi geçirdiği bir kaza sonrası kendisini yatarken görmüş, büyük bir ışık tünelinden geçmiş ve sonra geri gelmiş. ondan sonra da hayatları boyunca ölümden korkmamış ve hayattan daha çok zevk almışlar. belki hikaye klasik ama bir kitapta toplayacak kadar kişi bu deneyimi yaşamışsa gerçeklik payı yüksek olabilir.
kendine acımak gibi bir dostu olan insan elbette ki ölümden korkacaktır fakat ölüm gibi bir dostu olan insan ne ölümden korkar ne de başka bir şeyden. ölümü dost edinmenin yolu kendine acımaktan vazgeçmekle başlar, kendine acımak ise kendini önemsemenin maskesidir. kendini önemsemek kişiyi içinde olduğu toplumda hak ettiklerini almasında yardımcı olur ona güç verir ama bedeli ağırdır çünkü sonlu bir varlık olduğunu unutup gözleri görmez kulakları duymaz olur. ölüm etrafta kol gezip sürekli dokunduğu her canlıyı paramparça ederken kendini önemseyen insan ölüm ona hiç dokunmayacakmış gibi sıkıntı krallığında yaşamaya devam eder. ölüm elbette ki bir betimlemedir tüm enerji üreten bilinçli varlıklar sonsuz döngü içinde çözülmeye doğru gider ve sürekli başka bir şeye dönüşür. tüm kapalı sistemler bir noktadan sonra kendi içine çökmeye başlar ve çözülürler ve ölüm sadece nihayi noktayı tanımlamak için kullandığımız bir betimlemedir. oysa ki doğdumuz andan itibaren zaten ölmeye de başlıyoruzdur ve bunun ayırdına varmak, kendini önemsemenin yerine ölüm düşüncesini dost olarak kabul etmek her şeyden öte kişinin yaşamını her an yeni olasılıklara açan bir maceraya dönüştürür çünkü o kişi bilir ki onun kaybedecek tek bir anı bile yoktur, harcayacak feda edecek hiç bir lüksü de yoktur. önüne açılan her yeni yol her karar ölümcüldür, o yüzden tüm enerjisini o karara odakalar ve bir karar verdiğinde artık diğer seçenekler yoktur.