Beni asıl korkutan şey ölüm değildir.
Ölümden sonra olacaklardır.
Bir gün öleceğim, ama öldükten sonra bana ne olacağını bilmiyorum.
Cennete mi gideceğim?
Cehenneme mi gideceğim?
Araf'a mı gideceğim?
Gözlerim kapkaranlık mı olacak?
Bana ne olacağını bilmiyorum.
Benim asıl korkum bu.
insanın doğumuyla birlikte başlayan mücadelesidir ölüm korkusu.
Hayatta kalmak üzerine kurulu varoluşun ile çelişen ölüm korkusu aslında insanı bir tepkidir ki bunun bir tık ötesinde insanlar panik bozukluk ve anksiyete sıkıntısı ile baş etmek zorunda kalırlar.
içten içe şunu bilirsin; doğum kadar ölüm de evrenin işleyişi içersinde normal. Ancak seni hayatta tutmaya çalışan vücudun buna anormal tepkiler göstermeye başlar. işte bu noktada psikolojik sıkıntılar insanda hareketlenmeye başlar. Özellikle anksiyete bozukluğu genetiginize enjekte edildiyse bununla başa çıkmanız oldukça zorlaşır.
Yapamadiklariniz, uzdukleriniz, kalbini kirdiklariniz, umutlarınızı düşünürsünüz.. daha yapacak çok seyim var dersiniz ancak düşüncem odur ki; ne kadar uzun yasasaniz da bu yukarda saydığım şeyleri bir tabana oturtamiyor olusunuzdur. Yani 30 yaşındaki bir genç ile 70 yaşındaki bir kişinin aynı dusuncelere sahip olduğudur...
Her ölüm erken ölümdür kanısı da burda basliyor zaten.
Bu büyük bir paradoks. Ölümü bile bile yaşamaya calismak zaten insanoğlunun en büyük sınavı olarak düşünmek gerekir. Yeri, zamanı, hastalığı bilmeden bugün eblehçe mastürbasyon yapıp ya da yemek yiyip dizi izlemek bile çok ahmakça aslında.
Zamani iyi değerlendirip, kimseyi üzmeden hayata devam etmek ve evrende bir noktanın milyonlarca bölümüne denk düşen bir canlı olduğunu unutmamak bir nebze de olsa insanı rahatlatıyor.
Binlerce yıldır yaşanılan bir duygu bu. Kimler geldi. Kimler geçti. Kimisi notlarını kitap yaptı yada yazdı direkt olarak yazdı. Kimisi ise sesini duyuramadı yitip gitti.
Ama bin yıllarda geçse bir çok insan düşündü bunu.
Ölüm korkusu değildi aslında, unutulmaktı mesele. Kimse varlığı silinsin istemez, unutulmak istemez.
En karamsar, hayatı zerre sevmeyen ve her fırsatta ölüm güzellemesi yapan insan bile ölümün ürpertici soğuğunu iliklerine kadar hissettiğinde korkar.
Bazen nasıl olur da fazlasıyla acı olan şu hayata insanı bağlayan can denen şey, son ana gelince bu kadar tatlı olabiliyor diye düşünüyorum.
Hani şu meşhur beyaz ışık hikayesinden evvel yaşandığı söylenen, hayatın hızlı bir şekilde film şeridi gibi gözlerinin önünden geçtiği söylentisi var ya he işte o gerçek hem de bir çok şeyden daha gerçek.
tam kapanışa bir adım kala hayat sana bilinçaltında yatan yaşadığın önemli anları sırayla, iyi oyundu good bye liverpool good bye dermişcesine kinayeli bir şekilde gösteriyor. Sen ise hem o anlara bir daha geri dönemeyecek olmanın, hem daha iyi alternatifler yaratamayacak olmanın hüznünü çektiğin fiziksel acıyla harmanlayarak yaşıyorsun. Acı, üzüntü ve korku eşiğini son seviyede deneyimliyorsun.
Yani işin aslı; ölümden korkmadığını söyleyen kişi aslında ölüm sonrası için konuşuyor ya da düşük bir ihtimal de olsa bu yukarıda saydıklarımı daha önceden yaşadıysa eğer bir daha yaşamaktan korkmadığını anlatmak istiyor olabilir. Fakat kişinin bu anları tekrardan yaşamaktan korkmaması, yaşadığı takdirde korkmayacağı anlamına gelmez.
o anları defalarca kez deneyimlemiş olsa bile fıtratı gereği her defasında kendini bambaşka bir korku, hüzün ve acı üçgeninde bulacaktır. Bundan kaçış yok.
deprem sırasında sevdiklerim gözümün önüne gelirken aklımda ve bedenimden çıkmayan korku. alacak nefesimiz varmış demek ki dedirtiyor her saniye sonrasında.
hiç sahip olmadığım korkudur, birkaç defa ölümle burun buruna geldim ama gayet normal geldi.
anlatmak istediğim farklı bir konu var.
(atayısa ders veren nurlu dede hikayelerinden değildir)
bir arkadaşım vardı eskiden, kendisi sabahtan akşama kadar içer, kafasına esince gidip ilk bulduğuyla yatardı.
bir gün bana "ölümden sonra ya cehennem varsa ve yanarsam" diye korktuğunu söyledi.
dedim kızım o zaman seni yorgana saralım öyle yaşa, çarşaf paklamaz artık.
ık mık derken bir tanıdığının ölüm haberi geldi, arkadaşıydı sanırım.
bizimki iyice ateş aldı, depresyona girmeler, kafayı dağıtmak için deli gibi içmeler...
en son muhatabı kestim kendisiyle, şimdi büyük ihtimalle aynı durumdadır.