- dostum boş yere dünya gamını yeme; boş yere şu yıpranmış dünyanın derdiyle dertlenme; olan oldu, geçen geçti; olmayansa daha belirmedi; hoş olmaya bak; olanın, olmayanın gamına dalma.
- aklını başına al; zaman pek kötüdür; tozu dumana katmadadır; emin olarak oturma; devranın pençesi pek yırtıcıdır; zaman, ağzına baklava koysa, helva verse sakın inanma; zehirlidir o baklava; ağıyla karışmıştır o helva. *
Ayağı kayan bir çocuk
Kadar şaşkınım, bilemedim
Düz yolda yürümenin imlâsını
Kanayan dizlerime bakıp da
Ağlamayı öğrenemediğim gibi
Sevgilisi değildim kadınlarımın*
Bir papağan tüneğiydim belki
Ama birkaç sözcük öğrendiysem
Kadınlardan* öğrendim, yine de
Bilemedim sevgilim diyebilmeyi
Büyülendim ama büyüyemedim
Aklım ermedi aynalara ve suya
Yüzümü gösterip kalbimi neden
Sakladıklarını öğrenemedim
Şaşkınım, cahilim ben bu dünyada.
Canım Sıkıntı Sınırı
aydınlıkta köhneliği belirginleşen ve kentte ve konutta hiçbir şey neyse ben oyum. öylesine
bağsız ve yeğniyim ki bu hafifliğin şiddetinin bedelini bir gün öderim diye düşünüyorum.
sanki varoluş beni cezalandırmak ister gibi; yoğunluğundan bana düşen payını benden geri
alarak bu yoğunluğa, olur olmadık herkese ve her şeye fazlasıyla katlayarak sunuyor.
ülkem yok, cinsim yok, soyum yok, ırkım yok; ve bunlara mal ettirici biricik güç, inancım
yok. hiçlik tanrısının kayrasıyla kutsanmış ben yalnızca buna inanabilirim, ben. yere göğe
zamana denize kayalara ve kuşlara da dokunan aynı tanrı değil mi? bu kutla tanrının
yönetkenliğinde, olmayan ellerimle bir yok-tanrıyı tutuyor ve ölçüyorum yokluğun ağırlığını.
kefelerinden birine onun oylumu pekâlâ sığıyor, diğerine duygular, duyumlar ve düşünceler
yığılıyor, işte yetkin eşitlik her gün her gece bu eşitliğin bilgisiyle geçiyor. bir eskiciden
satın alınmış bu teraziyi birgün başka bir eskiciye vereceğim, o gün, tozanlarım her bir yana
dağılıp toprağın suyun ölümsüzlüğüne eklemlenecekler ve ben özgürleşeceğim.
ayna
gümüşüm ve doğruyum. önyargılarım yok
gördüğüm her şeyi yutuveririm bir anda
olduğu gibi, aşkın veya nefretin sisiyle kaplı değilim
zalim değilim, içtenim yalnızca
küçük bir tanrının gözüyüm, dört köşeli.
çoğu zaman karşı duvarın üzerinde düşüncelere dalarım
pembedir duvar, benekli. öyle uzun zaman baktım ki ona
kalbimin bir parçası olduğunu düşünüyorum. fakat titriyor.
yüzler ve karanlık ayırıyor bizi tekrar tekrar
şimdi bir gölüm. bir kadın eğiliyor üzerime,
erimimi arıyor gerçekte ne olduğunu anlamak için
sonra bu yalancılara dönüyor, mumlara veya aya.
sırtını görüyorum ve sadakatle yansıtıyorum sırtını
gözyaşlarıyla ve bir el hareketiyle ödüllendiriyor beni
önemliyim onun için. geliyor, gidiyor.
her sabah onun yüzü alıyor karanlığın yerini
i̇çimde genç bir kızı boğdu ve içimde genç bir kadın
havalanıyor ona doğru günden güne, korkunç bir balık gibi.
Daha az seviyorum seni..
Giderek daha az..
Unutur gibi seviyorum..
Azala azala..
Aramızdaki uzaklığın karanlığında..
Geceler kısalıp..gündüzler uzuyor öyle olunca..
Daha az seviyorum seni..
Kendini iyileştiren bir yara gibi..
Daha az..
Ve zamanla..
Sen geceyi tutuyorsun..ben nöbetini..
Uzak dağ kışlalarında..
Görmüyoruz birbirimizi..
Usul usul sis iniyor..
Kopmuş yollara..
Işığı hafif..uykusu ağır koğuşlarda üzerini örtüyorum senin..
Bir çığ gibi büyüyorsun rüyalarımda..
Sevgilim sevgilim
Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin
Nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da..
Artık daha az seviyorum seni..
Unutur gibi..ölür gibi daha az..
Yeniden ödetiyorum kendime
Onca aşkın öğretemediğini..
Kolay değildi..
Yalnızca sevgilimi değil..evladımı da kaybettim ben..
Kaç acı birden imtihan etti beni..
Bir tek gece vardır insanın hayatında..
Ömür boyu sürer nöbeti..
Bu da öyleydi..
iyi ol..
Sağ ol..
Uzak ol..
Ama bir daha görme beni..
MURATHAN MUNGAN
Bizim avludan mı kalkacak cenazem?
Nasıl indireceksiniz beni üçüncü kattan?
Asansöre sığmaz tabut,
merdivenler daracık
Belki avluda dizboyu güneş ve güvercinler olacak,
belki kar yağacak çocuk çığlıklarıyla dolu,
belki ıslak asfaltıyla yağmur.
Ve avluda çöp bidonları duracak her zamanki gibi.
Kamyona, yerli gelenekle,yüzüm açık yükleneceksem,
bir şey damlayabilir alnıma bir güvercinden; uğurdur.
Bando gelse de, gelmese de çocuklar gelecek yanıma,
meraklıdır ölülere çocuklar.
Bakacak arkamdan mutfak penceremiz.
Balkonumuz geçirecek beni çamaşırlarıyla.
Ben bu avluda bahtiyar yaşadım bilemediğiniz kadar.
Avludaşlarım, uzun ömürler dilerim hepinize...
Başka biri olacaksın istemesen de
Tenine başka bir ten dokunduğunda
Gövden buluştuğunda başka bir gövdeyle
Başka bir nefesle karıştğında nefesin.
Başka biri olacaksın istemesen de
Gece uykunda ya da gün ortasında
irkileceksin apansız bir duyguyla
Bir uçurum kıyısında sendelemiş gibi.
Başka biri olacaksın istemesen de
Bakışlarımın izini taşıyan giysilerin
Tüketecek ömürlerini birer birer
Değişecek yeri bir dolabın, pencerede bir çiçeğin.
Başka biri olacaksın istemesen de
Dudaklarında benden sonraki bir çizgi
Tanımadığım bir ton gülüşünde
Ve artık beni unutmaya başlayan gözlerin.
yağmurlardan sonra büyürmüş başak,
meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
bir gün gözlerimin ta içine bak;
anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
yağmurlardan sonra büyürmüş başak...
Düşlerin parlayıp söndüğü yerde
Buluşmak seninle bir akşam üstü
Umarsız şarkılar,dudağımda bir yarım ezgi
Sığınmak gözlerine,sığınmak bir akşamüstü
Gözlerin bir çığlık,bir yaralı haykırış
Gözlerin bu gece çok uzaktan geçen bir gemi
Bir orman bir gece kar altındayken
Çocuksu,uçarı koşmak seninle
Elini avcumda bulup yitirmek
Sığınmak ellerine bir gece vakti
Ellerin bir martı,telaşlı ve ürkek
Ellerin fırtınada çırpınan bir beyaz yelken
Bir kenti böylece bırakıp gitmek
içinde bin kaygı,binbir soruyla
Bitmeyen bir şarkı,dudağında bir yarım ezgi
Sığınmak şarkılara sığınmak bir ömür boyu
Gözlerin bir çığlık,bir yaralı haykırış
Gözlerin bu gece çok uzaktan geçen bir gemi
Ellerin bir martı,telaşlı ve ürkek
Ellerin fırtınada çırpınan bir beyaz yelken
Yalnız aşkı vardır aşkı olanın Ve kaybetmek daha güç bulamamaktan
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın
Kardeşim olan gözlerini unutamadım
Çocuğum olan alnını, sevgilim olan ağzını
Dostum olan ellerini unutamadım..
cemal süreyya
insanlara işte budur, anlatmak istediğim, yaşadığım bu dedirtebilecek şiir veya yazılardır.
insanları ne kadar düşünürsen düşün, onların seni o kadar düşünmediklerini öğrendim..
her ne kadar o'nu çok düşünsen ve gitmesini istemesen de yine gidebileceğini öğrendim..
dilin karşısındaki gözlere karşı söyleyemediği sözleri parmakların kolaylıkla yazabildiğini öğrendim..
en fazla önemsediğim kişilerin, benden hep uzaklaştığını öğrendim..
iyi insan olmanın hep iyi sonuçlar getirmediğini öğrendim..
kalbin ne kadar kırılmış olursa olsun, dünyanın senin acılarınla durmayacağını öğrendim..
ve kalbimi asıl acıtanın yine kendim olduğunu öğrendim..
Dudaklarımda umarsızca gevelediğim bir kelime oldun artık...
anlamını yitirdiğin halde söylemekten bıkmadığım bir kelime...
belki bu sefer 'seviyo' çıkar diye yapraklarına acımadan kıydığım bir papatya,hatta bunun için kendimle bahse bile girdiğim bir kelime...
Bir kelime oldun dudaklarımda...
söylemekten usanmadığım...
dosta 'geç oldu gitmem gerek' diye söylenen yalan kadar sahte bir kelime...
Seni son gördüğümde sana söylediğim son kelime 'git' kadar koca bir yalan...küçük bir kelime...
Derdini dinlemekten usandığım sırdaşım için,onu geçiştirmek için,ondan bıktığım için 'üzülme' kadar yüzsüzce bir kelime...
Bir kelime oldun dudaklarımda...
söylerken bile imrendiğim,imrendiğim kadar özlediğim,özlemim kadar sahte bir kelime...
artık okşarken tiksindiğim masum bir bebeğe söylediğim 'ninni kadar kirli bir kelime...
Bir kelime oldun dudaklarımda...
köy kahvesinde oturup,hoş sohbetini dinleğim amcanın artık yerini tahammülsüzlükle doldurduğu sandalyesi kadar boş bir kelime...
Sokakta top oynayan çocukların beni gördüklerinde sevinerek çağırdıkları zaman onları terslediğim,artık 'kötü abi' olduğum kadar sert bir kelime...
Bir kelime oldun dudaklarımda...
öğretmeninin tayini çıktığı için üzülmeyen bir çocuk kadar hissiz bir kelime...
anneye verilen 'iyi geceler' öpücüğünün artık isteksiz olduğu kadar duygusuz bir kelime...
hayatında ki bir günün artık değersiz olduğu bir kelebek kadar umarsız bir kelime...
Bir kelime oldun dudaklarımda...
bıkmadan oynadığım oyuncak arabamın kırılmasının önemsiz olduğu kadar isteksiz bir kelime...
gitmek istemediğim köyümün bahar kokan bahçelerini umursamadığım kadar özlemsiz bir kelime...
Bir kelime oldun dudaklarımda...
artık ne önemi var diye yırtıp attığım mektuplar kadar hatırasız bir kelime...
belki dönersin diye güller yaptığım takvim yapraklarının çoktan yakıldığı kadar ümitsiz bir kelime...
Bir kelime oldun dudaklarımda...
senden sonrakilere söylenen 'seni seviyorum' kadar yalan bir kelime...
birden fazlasını en derinden vurgulayan türlerdir. anketmiş madem,bir blog yazarının çok sevdiğim bir yazısını ekleyeyim ben de. hayat felsefesi bile olabilir değil mi? buyrun efenim:
"Pardon acaba sizi sevebilir miyim? neden? neden olacak korkuyorum. korkuyor musun? evet ya, korkuyorum. çünkü seni seversem hemen huyun suyun değişecek, sende sevdiğim şeyler farklılaşacak; şımaracaksın! beğenmez olacaksın artık beni. çünkü ben muhtaç olmuş olacağım artık sana senin gözünde. çünkü bilinçaltı atacaksın beni önceden programladığın bir yere. sesine, görüntüne, ellerine, gülümseyişine hatta nefesine bile mahkum edilmiş olacağım.ve adına aşk diyeceksin hemen, daha ben ne olduğumu bile bilemeden. öyle değil mi?
bilmez misin, muhtaç olmak acizliktir. şimdi seni sevdiğim için cezalandıracaksın beni biliyorum. hor göreceksin, bekleteceksin, aramayacaksın, menfaatlerin ön plana çıkacak. şayet menfaatlerini de sevmezsem beni sileceksin. yalan mı sileceksin işte! sonra her gün benden azar azar uzaklaşacağını seyredip kahrolacağım.
yahu ben bir seven'im. yani seni sevgimle onurlandırmış bir insan.. dünyayı ayakta tutacak insan kudretinin adıdır sevgi. şimdi ben seni sevdim diye, bu kudrete ve cesarete sahip oldum diye sen beni nasıl ve ne hakla cezalandırabilirsin? aklım almıyor, zeka seviyem de insanlığım da yüreğim de!!
yok "seni seviyorum" cümlesini çok sarfetme eskir! yok herkese "seni seviyorum" deme sadece aşık olunca kullan! yok "seni seviyorum" demeden önce binbir hokkabazlık yap ve şirin görün ki sevdiğin sevildiği için kendini dev aynasında görmesin. onu inlet, süründür, aklını başına getirt, mahvet!
neden? çünkü bu makbul. kaç, sevsen de sevmesen de kaç! neden? çünkü kaçan kovalanır aptal, kaçan kovalanır. iyi de neden sevdiğim için kaçıyorum ki? ben kaçacak ne yaptım? kaçarak daha mı makbul olacağım? kaçarsam daha mı kıymetim anlaşılacak? sevmek utanç verici bir şey mi ki kaçmak gerek? anlayamıyorum. oysa ben zaten sevdiğimi severek devleştirmişimdir. onun dev aynasında kendisini yeniden devleştirmesine ne gerek var ki? bir görebilse benim gözlerimle kendini, eminim kıskanacaktır bendeki kendisini.
yok ama yok. bilmezler sevgililer sevilmenin eşsizliğini bilmez. ondandır bol keseden sevgiyi böyle tüketişleri..ben hiç şımarmayan, değişmeyeni yozlaşmayan, uçup gitmeyen, tükenmeyen sevgi görmedim. artık cenaze törenleri iki türlü yapılmalı. biri bedenler için , diğeri zorla öldürülen sevgiler için!
ne demiş yılmaz erdoğan, "ben senin beni seevebilme ihtimalini sevdim." anlayın artık, varlıkları değil ihtimalleri sever olduk. neden? çünkü ihtimaller hayallerimizdir. sevmekse hayatın gerçeği. hayallerimizde sevgilimiz hiç değişmez. hatta "seni seviyorum." dedikçe ya gözleriyle ya elleriyle ya da tatlı diliyle "beni sevdiğin için teşekkür ederim aşkım." der. teşekkür etmek! beni sevdiğin için..
evet ya, bir onurdur, bir ödüldür, bir şereftir sevmek ve sevilmek! özgürlüğümüzdür.cesaretimizdir. insanlığımızdır. ayrıcalığımızdır.. ama ne yazık ki bir de bütün bunların farkında olamayışımızdır sevmek!
korkuyorum. hep sevildiğim için cezalandırıldım. artık "seni seviyorum." derken bana tuhaf tuhaf bakmayacak varlıkları daha çok sevmeye niyetliyim. bir çiçek gibi.. bir hayvan gibi.. bir dağ manzarası gibi.. bir su damlacığı gibi.. bir küçük tomurcuk gibi henüz doğmakta olan!
çünkü hepsinin insanlarda var olan bir büyük silahtan arındırılmışlığı var. yani dilleri yok dilleri, konuşamazlar. sadece dinlerler. sevginizi anlayarak, hissederek dinlerler. onlara "pardon , acaba sizi sevebilir miyim?" demeniz gerekmez. direkt söylersiniz sevginizi; hesapsızca, umarsızca, saymadan..
ne güzeldir huzurla sevebilmek, ne güzeldir bir çiçeğin kokusu, bir kuşun sesi, bir manzaranın görüntüsü, bir sıcacık bakışla ödüllendirilmek! bizim için ödül demek elle tutulabilen bir şeydir. bir nesne öznesiz.. özne biziz ama nesneye muhtaç..özne özneyi sevemez mi? nesnesiz öznellik olamaz mı? nesne özneyi sevemez mi?
ben severken bedenimi unutmak istiyorum. sadece elimde kalbim olsun, bir kısa bir uzun vuruşlarla atıp dursun. tek armağanım bu olsun verebildiğim sevgiliye! bundan kutsalı? daha ne olsun. anlasın artık beni anlasın. sevmek istiyorum. utanmadan, korkmadan, reddeilmeden, küçük görülmeden sevmek! ve sevgimi ifade edecek her türlü çılgınlığı hesapsızca yapmak istiyorum. inim inim inlesin mutluluktan insanlar, sevilmeden ölebilsinler belki de..sevgisizlikten değil!
sevgi üretilsin, sevgi ile her şey topraktan fışkırır gibi fışkırsın istiyorum. "pardon acaba sizi sevebilir miyim?" diye sormayı değil, bugün sana "seni seviyorum" demeyi atladım galiba, beni affet. diye hesap soran bir yüreğe ifade vermek istiyorum mutlu mutlu gülümseyerek...
hey sen okuyucum. sen de bir ben'Sin. ben de bir sen'im. yok birbirimizden farkımız ama.. şayet isyanlarımla beni, bende kendini, kendinde dünyayı hissedebildiysen eğer.. hiç görmediğin bir yüz, duymadığın bir ses "ne fark eder ki?" dedirtebilsiyse sana.. amaç hayatını, yaşadığın yüreğini ortaya koymaksa.. sevmekte cömertsen, göstermekte cesur..
öyleyse soruyorum şimdi sana: "iki küçük kum tanesi sevgi ile bir fırtına yaratabilir değil mi?" bence sevdiğiniz ve sevildiğiniz her günü bir teşekkürle ödüllendiriniz!!
garbin afakini sarmissa celik zirhli duvar
benim iman dolu gogsum gibi serhaddim var.
ulusun, korkma, nasil boyle bir imani bogar?
medeniyet dedigin tek disi kalmis canavar
malesef, her zaman dilimizde olan ama bir turlu anlasilamayandir o.