örneğin gitarla uğraşıyorsanız, her yaptığı besteyi beğendiğiniz, gitar çalışına hayran olduğunuz gitaristler için kullanılabilecek söz. (bkz: john petrucci) (bkz: joe satriani)*
bir marifet değildir sevdiğin kişi sevmiyorsa eğer. yüce gönüllü sevdalara dair şiirler sadece efsanelerde, mitolojilerde fethederler sevenlerin gönül tahtlarını. oysaki sevdaya dair bütün söylenenler sevilene olduğu için seven hep gizli özne kalacaktır. hiçbir zaman benliğini biricikliğini ifade edemeyecektir ona. bazen tüy kadar hafiftir sevmek bazen tonlarca demir ağırlığında. taşıyamazsın paylaşmadan. nerede düşüreceğini bilemezsin. yorulsan da bırakmak istemezsin paylaşılmasa da. çünkü yerde görmek istemezsin yüce sevgini. sevdiğin kişiden bile üstün olur çok sevmelerin. yerlere layık değildir bu sevmeler kalp hizasında tutulmak gerektiği düşüncesiyle beraber.
düşünüyorum da aslında tek taraflısı da fena değil. o karşında hani sevdiğini söyleyeceksin ama öyle bir havası yok, konuşurken her söylediği senin için öyle çok değerli ki ama o farkında değil, bakıyorsun sadece ve gözlerin dolmasın diye elinden gelen her şeyi yapıyorsun, normal olmaya çalışıyorsun, sıradan...
zaten bi yapabilsem yapmak istediklerimi, söylesem söylemek istediklerimi belki de bu kadar sevmeyeceğim.
'insanları ne çok seviniz, ne de onlardan nefret ediniz. çünkü bir gün, çok sevdiklerinizden nefret edebilir, nefret ettiklerinizi çok sevebilirsiniz.'
hz.muhammed.
ahmaklığın daniskası olma durumudur , kendini unutup onu yasamaktır, bencillik asla değildir çünkü çok sevmek kendin için sevmediğinden sırf o beni seviyor desin diye sevmektir, çok sevmek gösteriştir, çok sevmek yoktur ya sevmek vardır yada sevmemek işte bütün olay bu...
uyuyamamaktır.
her gece eve giderken, bu gece zamanı nasıl geçireceğim diye düşünmektir. sen gecenin bir yarısı onu düşünürken, onun bunu hiç bilmemesi ve bunun senin umrunda olmamasıdır.
çok can acıtacak durumdur. siz çok seversiniz o sadece sever. siz çok umursarsınız o sadece umursar ya da umursarmış gibi görünür. çok sevmek kısacası çok aldanmaktır.
yaptığı herşeye rağmen gece yatağa uzandığınızda o'na değil, "o'nu bu kadar mı sevebiliyorsun? kalbim! sınırların bu kadar mı?" diye kendinize kızmaktır sonunu dahi kestiremediğiniz bir aşka rağmen. gözyaşlarınızın üstünde ebru gibi ismi yazsa da, en süslü, en güzel şekilde yazar. onun yaşlarına dahi kıyamazsınız. güldüğünde, kendinizi gülümserken bulmanızdır farkında olmadan. o'na doyamamak, hep daha fazlasını isteyen bir açgözlüye dönüşmeniz durumudur. çekirdek yemek gibidir birini çok sevmek. bir kere göreyim, bir kere daha, bir kere daha...
Bizi kandıran o şarkılar, o mavi gece
O sıcaklığı beyaz ellerin, o ilk bakış
Sebepsizliğin sebep olduğu şafak vakti
O çok sevmek gecelerde o çaresiz aldanış
Uzayan saçlar, alyında avuçlarımızın
işte o, insanın bir yerde, aşka boyun eğmesi
Kırılmak, bölünmek, o hep bütünlenmek
O çok sevmek, tenin bir başka tene değmesi.
Yanmak mı o eski çağlarda yanmak
Kül olup savrulmak rüzgara karşı
ilk kesilmişliği mağrur ellerimizin
O çok sevmek, kanımızın o ilk akışı.
işte pınarlar, testiler, ırmaklar, çeşmeler
Kanlı avuçlarla içmek aşkı kanmadan
O kıyılarımızdaki denizin ilk coşkunluğu
O çok sevmek büyütmek onu hep, orada o zaman
Kazımak ulu ağaç gövdelerine adımızı
Yazmak her şeyi bir bir kumların üstüne
O her işkenceye mahkum olmuşluğumuz
O çok sevmek, daha çok sevmek günden güne.
Öyle delicesine, öyle korkunç, öyle çılgın
O çok sevmek o yanardağ, o ateş, o yangın..