eskiye göre daha az hatırladığımı fark ettiğim. hatırlayışlarımın da daha çok şarkılarla olduğu dönem. büyüyorum. üzgün değilim. çocukluk denen sıkıntılı ve okul vs. saçma koşullanmalarına göre daha kendince yaşayabildiğim erginlik denen dönem çok daha iyi.
bugün judas yazar arkadaşımızın bombastik entry'leri sayesinde okul bahçelerini, top oyunlarını hatırlayarak hayalimizde şöyle bir nostaljik gezinti yaptığımız harika dönemlerimiz.
Cocukluktan beri buyumeyi hic sevmedim. Sanirim farkindaydim bu muhtesem seyin. O kadar sevmedim ki yuzum hala kucuk bir kiz cocugunu andirir. (bkz: bebek surat)
Hiç çocuk olduğumu hatırlamıyorum aslında.
Yada ne zaman büyüdüğümü. (Büyümemiş olabilirim doğrudur.)
Daha 7 yaşındayken yatılı okula gittim her işimi kendim hallettim şimdiye kadar. büyümek eğer buysa ben 7 yaşında kocaman bir adamdım. Yok değilse o zaman büyümek ne demek?
Aslında cevabını bildiğim bir soru bu büyümek çirkinleşmek demek bence.
Büyümek kaba olmak demek büyümek her istediğimizi yapmaya hakkımızın olduğunu düşünmek demek.
Bu kadar kötü bir süreci kim ister ki, neden ister? çocuk olmak güzel.
Gökyüzü gibi bir şey hiç gitmiyor.
(bkz: Edip Cansever - Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk hiçbir yere gitmiyor.)
Bütün insanların iyi olarak görüldüğü dönem. Ne güzeldi. Ne hayaller kurardık. Dövüş Sinemalarına bakıp, kendimizi başrol oyuncusu zannederdik. Tertemiz duygularımız vardı. Ne güzeldi o dönemler. Nasıl bir deryaydı öyle ?
Bir insanın görebileceği en güzel yıllardır. Ancak bazı çocuklar böyle değil. Bu dönemde acı ve dertle tanışan çocuklar var. işin o kısmı ayrı bir dram.
Çocukluk döneminde insan art niyet taşımaz. Büyükler gözümüzde bir kahraman olarak görülür. Mahallede top oynayan bizden büyük abilerimiz, bizim için bir model olmuştur hep. Şöyle derdik. Büyüyünce bizde bu abiler gibi olacağız. Ama şimdi bir bak. O abi dediğimiz adamların yaşından nerdeyse bir on yaş daha ileri gitmişiz. Zaman nasıl geçiyor öyle ? Anlamak güç.
Çocukluk. Sevilen ve özlenen yıllardır. Ama her güzel şeyin sonunun olduğu gibi, çocuklukta bir elveda çekip ufuklarda kaybolup gidiyor. Bize o günleri hatırlamaktan başka birşey kalmıyor. Gerçek bu. Yalan olan dünya, çocukluk günlerine bakarak bir nebze temizleniyor. Herkes çocukken masum değil mi ?
bu döneme ilişkin aklımda en ince ayrıntısına kadar kalan anı öğle uykularıdır.
sıcak yaz günü uyunan öğle uykusu ve akşama doğru mahalledeki çocuk sesleriyle uyanmak. evin içinde güneşin batmasına özgü koyu bir turunculuk...
o zaman renkler daha mı canlıydı ya da sesler daha mı netti bilmiyorum ama bir şeyler farklıydı. bu fark da sanırım çocukluğun o anlaşılmaz büyüsünden geliyor.
Hep yaşlanmak ama hiç büyümemek istemiştim. Dogumgunlerimde hep bunu dilemiştim mumları üflerken. Ama olmadı, büyüdüm koca kadın oldum ve şimdi deliler gibi özlüyorum çocukluğumu. Zira hayat acımasız. Çocukken nasıl bir an önce büyümek istiyorduysam şimdi de küçülmek istiyorum. Çirkinlikleri ve kötü kalpli insanları farketmemek adına.
kimi için çok güzeldir çocukluk, meyve ağaçlarının tepesinden düşüp kolun bacağın kırıldığı, kısa pantolonla siktiriboktan plastik bir topun peşinde geçen günlere tekabül eder. kısmen benim için de geçerli oldu aslında bu türden durumlar ama geriye kalan büyük bölümde aslında çok da olumlu şeyler yok; annem ölümcül bir rahatsızlığa yakalandığında henüz 4-5 yaşlarındaydım, bu sebeple çocukluğumun bir kısmında diğer aile büyüklerinin elinde büyüdüm. hoş, "bir kısmında" diyorum ama annemin fiziksel olarak yanımda olduğu zamanlar da hastalığı sebebiyle beni tanımayıp "komşunun çocuğu mu bu?" dediği dönem büyük ölçüde... biraz suskun bir çocuk olduğum için aile büyüklerim tarafından hep "uslu, efendi çocuk" diye övülürdüm. çocukluk işte; birisi bana bir övgüde bulunduğunda hemen içini doldurmaya, onu mahçup etmemeye çalışırdım. yaramazlık yapmak istediğimde ise "annenin yokluğunda insanlara sorun çıkarmamalısın" cümlesine toslardım. o yüzden bir süre sonra yaramazlık yapmamak gerektiğini öğrendim. günlerimi evde susam sokağı izleyerek, legolarımla oynayıp kendi kendime "icatlar" yaparak geçirdim. alerjik bir rahatsızlığım olduğundan bahar aylarında sokağa çıkamazdım uçuşan polenler yüzünden. pencereden aşağıda oynayan arkadaşlarımı seyrederdim. bir de her ezan vaktinde "dünyadaki bütün annelerin iyileşmesi için" ellerimi açıp dua ederdim; ne de olsa bütün anneler bir gün mutlaka büyük bir hastalık geçirmeliydi ve hepsinin duaya ihtiyacı vardı... şimdi geriye dönüp baktığımda 80 lerin sonunda 90 ların başında çocuk olmak güzeldi fakat sanki diğer çocuklar için daha güzeldi... keşke zamanında daha fazla yaramazlık yapma şansım olabilseydi. kendimi sanki doğaya karşı gelmiş gibi hissediyorum...
Hayatın en güzel dönemlerinden biridir çocukluk. Hiç bir derdiniz yoktur. Sadece eğlenmeye, oyun oynamaya bakarsınız. Üstünüzde ağır yükler yoktur. Bazen çok özlüyorum o güzel günleri. Mahallede koştuğumuz anlar, oyun oynadığımız o güzel günleri. Keşke tekrardan yaşayabilsek. Lâkin hayat bu işte zamanı geri çeviremiyoruz elimizde olmadan ömrümüz kayıp gidiyor. Çocukluk ayakkabılarını ters giydiğinde annenin düzeltmesidir. Ne zaman kendin giymeyi öğrenirsin işte o zaman büyüdüm dersin. Bayram sabahı erken kalkıp, şeviçle bayramlıklarını gitmektir çocukluk. Ağaçlardan meyve toplamaktır. Ne olursa olsun içimizdeki bu duyguyu kaybetmemeye çalışmalıyız. Yaşadığımız güzel anıları hatırlayarak mutlu olmalıyız. Giden geri gelmiyor her anın tadı çıkarmalıyız. Çocukluk masum olmaktır.
Bir pazar gününü geride bırakırken tekrardan yaşanılandır.
"Banyo sonrası rahatlık mı gelsin akla yoksa yarın okul olacağı için yaşanan gerginlik mi?
Hoca tırnak kontrolü yapacak mendil de hazır mı, ya çanta?
Pazar günleri anlaşılan uyku kıymeti neden söz verilmesine rağmen cumartesi akşamları insanı yatağa sokmaz ki?
Bok var pokemon izlicez diye de erken uyandık.
Neyse uyuyayım da hemen, biraz daha uyumuş olurum.
Hemen sabah olmasa keşke.
Söz cumartesi erken uyucam."
Beyblade, pokemon, dıgımon ve daha nice güzel çizgi filmleri izleyerek, tasolarını oynayarak,
Misket oynayarak, mahalle maçı yaparak(hele kışın soğuğunda kulağına kames topunun sürtmesi ), kasetli atariler oynayarak,
torpillerle, kız kaçıranlarla, füzelerle mahalleyi savaş alanına çevirerek,
yaz akşamları kaldırımlara oturup, çekirdek-kola ikilisiyle bütünleşip muhabbetin dibine vurarak ve daha niceleriyle büyüyenler buradaysa gelin bir sarılalım.