delik bir torbada, avuclar dolusu misketti cocukluk; renkli ve sesli. kosarken olgunluga kayıp gitti misketler teker teker. simdi elde kalan tozlu bir torba; sangırtılar uzaklarda.
tertemiz, saf oldugun ve hep özledigin dönemdir çocukluk.bir de markete girer girmemez abur cubur reyonuna yönelip çikolatalara ve asla vazgeçemeyecegin jelibonlara saldırmaktır çocukluk. *
hatırlayabildiğim en uzak geçmişim, çocukluğum... her sabaha kavgayla uyanan bir çocuk olmanın; nedensiz dayak yiyen bir annenin evladı olmanın; yaz olsun, kış olsun, bayram olsun, okul açılsın, kapansın hiç ayağa yeni bir ayakkabı üste bir mont giymemiş bir çocuk olmanın hüznünü arıyor insan. göz yaşlarıyla bezenmiş olsa da, nefretle, öfkeyle dolu olsa da insan arıyor çocukluğunu. merakla sorduğum soruların cevabını bulmamış olmayı diliyorum bazen. şimdi aynaya baktığımda her şey güzel geliyor da; şimdi de o masumiyeti arıyorum. arıyorum ama, bir türlü bulamıyorum...
"geriye bakıp çocukluğumu anımsadığımda, nasıl hayatta kalabildiğime hala şaşarım. kötü bir çocukluktu; mutlu bir çocukluğun pek kayda değer yanı yoktur zaten."
geçen her gün biraz daha yaklaşmak istediğin ,özlediğin ve hiçbir zaman geri dönmeyecek olduğunu bildiğin, çoğu zaman yüzünde bir tebessüm bırakan,zaman zaman da gözünden süzülen iki damla yaşta saklamaya çalıştığın ve sadece senin olan geçmişindir.
bir köy var.bir araba geçse tozu dumana katar,bir yol var.bir telefon direği var ki ebe olan bu direğe gözlerini yumar.geri kalanı gecenin karanlığında ağacın arkasına,tek katlı evlerin çatısına,tarlalarda büyüyen otların arasına saklanır.oyunun adı saklanbaçtır çünkü.oyun biter eve dönme vakti gelir ve yüzünden resmen toprak akar ama sen bunu çaktırmadan yatağına süzülüverirsin yeni günü yeni oyunlarını beklercesine.işte tam burda bir saatliğine de olsa dön deseler bir dakika bile düşünmeden dönebileceğim,hatta dönebilmek için delirdiğim geçmişimdir çocukluk...benim olandır çocukluk..
Çoğu zaman bu küçük çocuğu özlüyorum... Dopdolu ve hiç kırılmamış bir kalple hayata güvenen, herşeyin mümkün olabileceğine inanan, hayallerinde engel ve şart olmayan o küçük masum sevimli ve herzaman mutlu kızı...
istanbulda bir gun tramvaya binmistim. benden bir durak sonra tramvaya bir aile bindi anne baba ve iki erkek cocuk.anne cok seker bir abla hafif tombulca ,babada sevimli bir abi hatta ferhunda hanimlardaki fehminin hafif uzun sacli hali diyebilirim o derece . cocuklariyla konusurlarken farkediyorum tabiiki onlarin sekerligini sevimliligini. cocuklardan biri orta okul yaslarinda otekisi ise bayag kucuk.kapi onundeyiz hepimiz. ufak olan devamli sagi solu okuyor gayet keyifli mutlu belli ki yeni ogrenmis okumayi.bir sure sonra bizim ufakligin icindeki asilik parliyor, ailesinin yanindan gelip benim yanimda durmaya basliyor.annesi siki sikiya tembihliyor 'aman ha dusme' diye . tramvay durup kalkarken bende tutuyorum arada . ama ufaklik hic orali degil pencereden disaryi okuyor.bir iki soru sordum; kacamak bakislar.peki. sonra bir anda duruldu. kapi ustunde asili olan duraklarin yazili oldugu tabelaya takildi parildak gozleri. duraklarin hepsini heceleye heceleye okuyor . bende o sira camdan disari dalmistim, durup kalkarken hala kolacan ediyorum veleti ama o coktan kendine mukkayet oluyor . sonra soyle bir ses geldi ufakliktan:
-zey-tin-bur-nu... aaaaa zeytinburnu(suratta tarif edilmez bir gulumseme akabinde) hihihiiggg....
iste o an cocukluk nedir ne degildir ne kadar saftir ne kadar basit ve hayat doludur resmen yasam gozlerimin onune serdi... kendi kendime gulumsedim oylece. hergun onunden gectigimiz basit seylerin bile farkinda degiliz diye hayiflandim ,garipsedim. cocugun suratina baktim ayni sevimlilikteki gulucuk hala orda duruyor. kafasini sevdim. babasi cagirdi,teslim ederken veledi gulumseyerek basimla selamladim babasini .iki durak sonra indiler.sonra sikici hayata, gri dusuncelere ve farkindaliksiz yasamaya devam .....
aslında insanın gerçekten yaşadığı ve her zaman geri dönmesi gerektiği özüdür. çocuklukta insan gerçekten yaşar, şu andaki gibi yalandan değil. pişmanlık ya da kaygı duymadan. gerçekten özgür iraden vardır. gerçekten kararlar verirsin çocukluğunda. şimdiki gibi akıntıya kapılıp gitmezsin. zihnin açıktır. kafanda bir sürü hesaplar ile değil, gördüğünü hemen söylersin. göte direk göt dersin. gerçekten çözüm çocukluğa dönmekte. belki de insanların çocuk yapmasının tek nedeni de bu olabilir. çocukluk gerçekten çok güzel.
-çocuktuk o zamanlar..
+hangi zamanlar ya hangi zamanlar? bırakın artık 'o zamanlar' diye başlayan cümleler kurmayı!
-ah be güzelim. sen bilmezsin. 'bırakın' dediniz. saftık o zamanlar..
+bak hala.
-oyuncaklarımız vardı güzelim. size ihtiyaç olarak bakıyorduk. öğrenmeyi seviyorduk.
+ee? büyüdünde ne oldu? nasıl büyüdün ya da? hadi bendeki çoğullar belli, senin çoğulun kime?
-ah be güzelim.. sen bilmezsin, kendi oyuncağımızı kendimiz kırardık biz. büyümeyi böyle öğrendik. ne zamanki gelip kırdınız herşeyi, çocukluğu özledik.. ne zaman ki aldınız sevgi beslenen her varlığı, özlemeyi öğrendik. kendi kırdığımız daha çok acıttı, sizin kırdığınız daha bi olağandı. ama siz daha çok büyüttünüz be güzelim.
+anlam kargaşası yaşıyorsun, farkındamısın?
-ah be güzelim.. benimle konuşurken yüzüm yerine kalbime baksaydın anlatırdım sana uzun uzun.. yüzüme bakarsan anlamazsın çocukluğu.
hayatının tadının en iyi çıktığı vakitler olarak yaşandığı zaman farkında olmamakla birlikte sonraki zamanlarda bazı şeyleri hatırlar ve üzüntüyle gidilen yolda arkaya dönüp gözleri dolan insan silüetini gözleriniz önüne getirdiğinizde daha iyi anlaşılabilecek bir mazidir.
mahalleler arasında yapılan maçlar, pas atmayınca arkadaşın anasına sövmeler, karın acıkınca eve gidip anneye sandviç yaptırıp yıldırım hızıyla tekrar dışarı çıkmalar, en ufak kin ve nefret duygularının yaşanmadığı, genelde ilk aşk duygusunun yaşandığı yıllardır. annelerimizin genelde ''ne kadar yaramazsın sen, aynı babana çekmişsin, gittiğin yerde fazla yeme'' gibi cümlelerin işitildiği dönemdir.