o zamanlar istanbul florya da askeri lojmanlarda oturuyorum.güvenli olduğundan herkesin ailesi çocuğunun geç saatlere kadar dışarıda olmasına bir şey demiyordu*bütün lojmanın çocukları toplanıp kovalamaç saklambaç tarzında oyunlar oynar ya da çimlerin üstünde oturup konuşup gülüp eğlenirdik özlüyorum o günleri*
bak şüphesiz olarak dediğimdir. bak şüphesiz diyorum.
yazın okulların kapalı olduğu süreçte sokakta it gibi top koşturduktan sonra
ezan saati eve gittiğinde ellerini yıkarken ağzını çeşmeye dayayıp kana kana su içmek. o su abı hayatla eşdeğerdir benim için.
top oynamaktan su içmeye fırsat bulamazdım lan ben.
o zamanlar ki tek derdim ezandan sonra eve gircem diye annemin babama şikayet etmesi *
komşunun çocuğuyla dövüşüp onu iyice bir hırpaladıktan sonra annesinin gelip annenize sizi şikayet etmesi, sonrasında annenizin sinirli şekilde tamam komşu ben ona hesabını sorarım şimdi, sen geç bakim içeriye diyip kapıyı kapattıktan sonra gülümseyerek bir daha yapma tamam mı oğluşum demesi.
yukarı mahalleyle yapılan mahalle maçları.. kazanılırsa yendik şişirdik dolma yaptık pişirdik ! naralarıyla mahalleye geri dönüş..
balkonuna kaçan topunuzu kesen, gürültü oluyor diye balkondan su döken orta yaşlı çiftin meyve ağaçlarını bir güzel sömürmek.
uçurtmayı bizzat kendi el emeğinizle yapıp uçurmak, uçururken 2. bobinin sonuna gelecek kadar saldıktan sonra ipin kopması, bir yandan arkadaşlarınızla koşarken bir yandan da minicik görünen uçurtmanın nereye düşeceğini hesaplamaya çalışmanın verdiği haz... ?!? *
beybilade, taso, bilyeli, misket klasiktir...
tüm mahallenin çocuklarının toplanıp akşam üzeri saklambaç oynaması.
kışın etraf karla kaplandığında tüm mahalle, yetişkin-çocuk en yakındaki yokuştan kaymak, poponuz ağrıyıncaya dek.
bir de anne babaya hasta numarası yapıp okula gitmemek var.
böyle süslü süslü kızlar çizip keserdim, pek fazla barbie bebeğim yoktu o yüzden onları oynatırdım. hem daha zevkliydi, kendi emeğim ahaha. çizmeye üşendiğim zaman moda dergilerinden keserdim. annem yanlışlıkla çöpe atardı o kağıtları filan. aah ah, çok özledim.
cedric, afacan dennis, yedi numara, ekmek teknesi, yarım elma, çocuklar duymasın, sihirli annem, misketlerle oynamaktan acıyan başparmak, oyun kartları, 999999 in 1 atari oyunları, mustafa sandal-aşka yürek gerek...
Atari oyunları. Tank oyunu vardı bir tane abimle oynardık. Simdi elimizde akıllı telefonlar bilmem bilgisarlar ama o eski tadı veremiyor.
Bu arada abimle en son bir oyunu paylaşmıştık belkide.
Hatırlayan yazarlarımız vardır saysısını hatırlayamasamda yaklaşık 50 tane boş cips poşetine beybilet sahası veriyorlardı. O sahaya kavuşabilmek için yediğim her cips tanesidir sanırım. Birde cola turka topunu her gece silerdim tertemiz kaldırırdım yerine o topu silmekte aynı şekilde çok mutlu ederdi beni. Ne günlermiş be sözlük şuan düşünüyorumda en büyük zevkim hatta zevkim diye bişey kalmamış, hayatımız koşuşturmaca ve yarış atı gibi yarıştırılmakla geçiyor. Hayatı yaşıyor ama yetişemiyoruz sanırım.
bir paketin içinde küçük küçük sakızlar vardı, hepsini teker teker çiğnerdim bazen de hepsini birden ağzıma atardım. ismi minoydu. bir de ekmeğin üstüne süzme yoğurt sürüp onun üstüne toz biber döküp yemekti. yine olsa yine yaparım, ama nerde mandıranın süzme yoğurdu...