ben her gün okula gittiğimi sanarmışım. öyle inanırmışım ki buna hergün geri geldiğimde neler yaptığımı, öğretmenin ne anlattığını hatta hayali arkadaşlarımla diyaloglarımı anlatırmışım ve hiçbir şekilde gerçek olmadıklarını kabul etmezmişim. bu yüzden belkide biraz erken başladım okula *. ve sonuç hayal kırıklığı. hergün yolculuk yaptığım alemden tamamiyle farklı biryer. üstüne üstlük birde hayallerimi yıkmış olan yeni aldığım pastel boyaları kırıp ortak bir sepete koyan nefret edilesi öğretmenler var okul denilen yerde. haliyle kreş maceram 5 gün sürdü. o gün bugündür sevmiyorum ben bu okul denen kavramı.**
(bkz: bu da böyle bir anımdır)
beyinde beyaz sakallı bir adam oturuyor,pofuduk pofuduk mikroplar savaş açtık diye koşuşturuyor,beyaz sakallı dedenin emriyle uzay araçlarına binmiş askerler -ki bunlar akyuvarlarmış-onları öldürüyor.insan vücudunun çalışma mekanizmasını resmetmeye çalışan bir çizgi film.işte bu çizgi film ki çocukken içimde binlerce adam olduğunu sanmama sebep olmuş ve halen kafamın içindeki savaşlarla ilgili sanrılarımın sebebidir.
kaplanı aslanın karısı sanmak (bkz: tavuk) (bkz: horoz)
tüm dünyanın kendisini televizyonda izlediğini sanmak ve bunu sanmaya devam etmek (bkz: the truman show)
henüz 4-5 yaşlarındayken *istanbul boğazından sürekli ismi verilerek bahsedildiği için bunu bilirdim. ikinci bir boğazımız daha olduğunu bilirdim fakat yerinin çanakkale değil istanbul kadar büyük bir il olduğunu düşündüğüm ankara olduğunu sanırdım. **
tanrıyı bulut sanırdım.
filmlerde ölenleri gönüllü ölmek isteyenlerden secerler sanırdım.
hocanın vurdugu yerde gül biter sanırdım.
ısırgan otunun disleri var sanırdım.
radyonun içinde küçük küçük adamlar var sanırdım.
- ped reklamalarını izlediğimde kadınların yetişkin olsalar da altına işediklerini ,
- erkek dergilerini kadınların aldığını,
- leğenin yanlızca küçükleri çimdirmek amaçlı kullanıldığını,
- filmdeki oyuncuların öldükleri sahnede gerçekten öldüklerini,
- ben hariç diğer çocukların leylekler tarafından getirildiğini,( çingeneler getirmiş beni)
- noel babanın sobalı evimize bacadan girebilceğini,(salak)
- evcilik oynarken kızları öptüğümde hamile kalacaklarını,
- büyüyünce mühendis ya da doktor olacağımı,
- en büyük askerler arasından bir tek kendim (rambo)olacağımı,
- çükümün hiç büyümeyeceğini (hala büyüyor lan. haydar dümen'e şu kadar santim nasıl kısaltabiliriz sorularını ben gönderiyorum ordan pay biç)
- babamın diş doktoru olduğunu (anlarsın)
geceleri yattiğimda yatakla duvar arasından ekmek biçaği tutan bir el firlayacağini sanip yatağin duvara dayali kismina yastiklar dizerdim. sabahlari da yataktan çikmadan önde tırsa tırsa yatağın altina eğilip bakardım ki bıçaklı manyak ayaklarımı yere koyduğum an ayak bileklerimi doğramasın. * :)
her susam sokağı izlediğimde televizyonu kırarsam kırpık'a dokunabileceğimi düşünürdüm. komik değil evet kırpık. belki de ilk aşkımdı kendisi. bir de susam sokağından önce okuma yazma öğreten bir program vardı toprak sergen bonus saçlayıla okuma yazma bilmiyormuş gibi yapıyordu. işte yetişkinler için. onu izlerken öğretmenin sorduğu sorulara cevap verir benimle ilgilenmiyor diye bozulurdum. ama yine de izlerdim hergün. şimdi haberleri filan izlerken spikere küfrediyorsam hep o benimle ilgilenmeyen öğretmen ve kırpık yüzündendir. televizyon bir iletişim aracıymış. peh ben iletişemedim arkadaş. 5 yaşında televizyon kırma çalışmaları adlı eylemimden sonra çok fena depresyona da girebilirdim allahtan ailem beni seviyor mantıklı açıklamalar yapıyordu. ben hala inanmıyorum kırpık orada elimi uzatsam dokunacak kadar yakın. şimdi dağılın yalnız kalmak istiyorum.