çocukluk anıları

entry218 galeri21
    68.
  1. hahahahhahaa. çok güldüm lan.

    bi keresinde ahahhaa. bi keresinde ne ya. bok gibi.

    çok küçükken hahhahaha..

    günün birinde sadlksalda..

    ya işte annemle misafirliğe gitmiş idik.. küçüğüm tabi. valla lan. annem geçti koltuğa bende mal gibi evin en ücra köşesinde bulunanc sandelyeye oturdum.. asosyallik o zamanda zirvede. sandalyede oymalı moymalı. neyse annemgil harakiri kakakiri hakakaakiri falan gülüyorlar. bende sandalyenin oymasına parmaklarımı sokup sokup çıkarıyorum. seksi keşfetmeye çalışıyorum heralde.

    neyse parmakları sok çıkar, sok çıkar eğleniyorum.. başparmağımı da sokayım bir dedim kendi kendime.. soktum sözlük soktum ama çıkaramadım. böyle yüzüm kızardı falan. annem dedi kızım terlediysen geç balkona diye. anneme küfür ettim sözlük. içimden tabi. hani manudan öğrendiğim bir küfür vardı ya.. hah işte onun daha az terbiyesizini..

    ev sahibi de bi börekler, bi çörekler yapmış ki. sağ elim kaldığı için yiyemedim hiçbirini. şüphelendiler tabi. annemle ev sahibi bana bakıyor. bir ara psikolog numarası falan veriyordu ev sahibi anneme..

    neyse annem kalk kız gidiyoz dedi. başparmağıma baktım sözlük. sanki ıkınmaktan morarmış bir havası vardı. canım benim.
    çok dua ettim sözlük, çook.. o parmak ordan çıksın diye.. korka korka çektim yağ gibin çıktı parmak. anneme de bundan hiç bahsetmedim..

    bir de kafamı merdiven korkuluklarına sıkıştırmıştım. onu da dinleyin çok zevkli lan.. sevdiğim çocuğu gözlüyorum aklı sıra.. aynı apartmandayız.. bizim alt katta oturuyordu. evden çıktı. boklu götüne bakıcam ya koşa koşa merdivenlere asılıp baktım. o merdivenleri indikçe görüş alanım daralıyordu. sonra nasıl oldu bilmem kafam o korkulağa sıkıştı. annem geldi. götü boklu çocuğun annesi geldi.. iyi güldüler. annemden de iyi dayak yemiştim..

    bir de şey var sözlük..tamam lan. zaten bunların hepsini okuduysan helal sana. öpüyorum seni. seni çok seviyorum sevgili yazar. sen sabırlı ve iyi bir insansın. her şeyi hakediyorsun sen. sevgilin var mı?
    6 ...
  2. 67.
  3. suat diye biri vardı mahallede. 3-4 yaşlarındayım ben de ozamanlar. suat'ın akli dengesi yerinde değildi. sebebini bilmediğim bir sebeple hep kovalardı bizi. biz de ona bir şeyler atardık ki en sevdiği şey teneke kola kutusuydu. onları ezer bize fırlatırdı. neyse bir gün sokakta oyun oynarken geldi. farkında değiliz ama geldiğinin. yanımıza kadar gelmiş. konuşamıyordu da... bir bağırdı ben nasıl ağladığımı hala unutamıyorum. sonra benim kulağımı çekmişti. şimdi ki aklım olsaydı herhalde "aha sikecek herhalde" derdim ama neyseki çocuktum. kulağımı çekti, sonra kaçtı gitti. suat 12-13 yaşında bir çocuktu. benim 4 katım arkadaş. hala görüyorum, üzülüyorum ama artık. ağlamıyorum sözlük. büyüdüm ben!*
    3 ...
  4. 66.
  5. 93 senesinde, henüz ben 2 yaşındayken babam maaşını almış gelmiş eve.
    ağlayıp duruyormuşum babam da tüm maaşını vermiş elime, susmuşum sonra. annemle yemek hazırlamaya gitmişler. yaklaşık 10 dakika sonra geldiklerinde ortada para namına bişey yokmuş. tüm salonu aramışlar bulamamışlar öyle ümidi kesmişler sır olmuş gitmiş. 2 gün sonra annem sobayı temizlerken içinde yanmış banknotları bulmuş. şimdiki paranın 1 milyarı aşağı yukarı.
    ilk duyduğumda içime oturmuştu, dolayısıyla ilk maaşımla babamı babalara layık bir yemeğe çıkarmaya and içtim efendim.
    7 ...
  6. 65.
  7. şimdi hatırladım.. bi gün bütün aile spora başlama kararı aldık. o akşam yemekten sonra çıktık dışarı yürüdük vs. bi sonraki akşam yine yemekten sonra sporu bitirme kararı aldık.
    3 ...
  8. 64.
  9. gecenin bilmem kaçı, uyanırsınız sebebi belirsiz. odanın karanlığını, aralık kapıdan gerçeği tokat gibi yüzüne vururcasına sızan kör edercesine aydınlık, o koridorun tepesindeki lanet ışıkların sızıntıları. neden bu kadar aydınlık olmak zorunda diye düşünürsün. sanki saklanmak isteyen biri saklanabilecekmiş de buna izin vermek istemezcesine aydınlık, kör edercesine aydınlık... sonra ağlarsın tabi farkedince onun eksikliğini. gözünden ilk damlalar çoktan süzülmeye başlamıştır bile. korkudandır elbet de, o da seni bırakıp gitmiş olabilir mi ? yok canım, herkes gider o gitmez. o değil mi senin canın uğruna canını verebilecek tek insan ama nerden bilsin 4-5 yaşındaki çocuk bunu. ağlar sanki bir şeyleri değiştirecekmişcesine. sonra çıkıp bakmak gelir aklına o kör edici aydınlığa. orda da yoktur. son bir çare terasa koşulur. kör edici aydınlıktan huzur dolu bir aydınlığa. oradadır işte. gidecek değildi ya ? yanında yatan çocuğun annesiyle sigara içmektedir sadece, bir şeyleri unutturacakmışcasına...
    2 ...
  10. 63.
  11. takriben 4 yaş. annem sabah işe gidecek, bana duyurmadan sessizce hazırlanıyor tam çıkarken ben uyanıp koşuyorum. gitme anne diyorum, gitmek zorundayım diyor. ben de geleyim diyorum. gel demeyeceğine eminim laf olsun diye soruyorum zaten. ama annem gel diyor. çok seviniyorum. bütün gün daktiloda yazı yazıyorum, dos ekranda mayın tarlası oynuyorum, ofis koltuğunda dönüyorum. benden mutlusu yok. günler sonra o çok sevdiğim ofisten nefret ediyorum, nihayet sonrası 28 şubat laneti.
    2 ...
  12. 62.
  13. Teyzemlerin köydeki evinde koşuştururken teyzemin kızıyla bok deresine düşmüştüm. Artık nasıl bir şeyse bildiğiniz boka battım göğsüme kadar.
    0 ...
  14. 61.
  15. O zamanlar yaşım ya 7 ya 8. Ailece Samsun'a anneanneme bayram ziyareti için gidilmiştir. Sabah kahvaltısı için ekmek alınması gerekir. Babam ekmeği benim almam gerektiği kararına varır. Ev halkı çocuk yolları bilmiyor etmiyor biz gideriz dese de babam o ekmeği bana aldırmaya son derece kararlı elime parayı verip evden yollar.

    Anneannem balkona çıkıp tüm yiniyle yolu tarif etmeye çalışmaktadır.
    -Şurdan sağa dön sağa. Ah şuncacık çocuğu ne diye yollar bilmediği yere, homurtuları eşliğinde düşerim yollara.

    Bilmediği sokaklarda bakkal aramaya çıkan bir küçük çocuk olarak, az gider uz gider tuhaf bir sokakta üç bakkal bulup, acaba hangisinden ekmek alsam, düşünceleri kafamda cirit atarken bir tanesinde karar kılıp iki ekmek alıp tekrar düşerim yollara. Zorlu yürüyüş bu noktadan sonra başlar. Gitmeye gitmişimdir ama dönüş yolunu bir türlü bulamam ve 'sokak çocuğu olcaksın, mendiller satacaksın' diye bas bas bağıran iç sesimle beraber tüm gücümle ağlamaya başlarım. Sonra bir mucize olur ve yolun sağında bir karakol bulurum. iki ekmeğim elimde Pepee misali karakoldan içeri girer, ağlayarak derdimi anlatırım. Evin adresine dair tek bildiğim apartmanın adıdır. (Hala unutmam Birlik Apartmanıydı) Ve polis amcalarla beraber polis arabasıyla mahallenin tüm Birlik Apartmanlarını gezeriz. En sonunda bizim apartman bulunur tabi bu sırada aile fertlerinin hepsi sokakta, annem ağlar anneannem ağlar babam da bir sinir krizleri.

    Böylece bakkala ekmek almaya gidip polis arabasıyla dönen elitizmin son temsilcisi küçük leleleatgitsin olarak aile tarihimize anımı altın harflerle yazdırmış olurum.

    Not: O günden sonra babam beni ekmek almaya hiç yollamadı.
    4 ...
  16. 60.
  17. ilkokul 4.sınıfta annem ve babamla kavga edip odamda, "gözyaslarım" diye şiir yazıp üzerine gözyaşı akıtmıştım.
    1 ...
  18. 59.
  19. çoğu zaman bünyede hasar bırakmıştırlar.
    1 ...
  20. 58.
  21. ilk okul birinci sınıfta istiklal marşının on kıtasını ezberleyip tüm okulun önünde okumuştum. ödül olarak da okul müdürünün "birinci sınıf öğrencisi bile ezberleyebiliyor siz daha öğrenemediniz" diye azarladığı beşinci sınıf öğrencilerinden bir güzel dayak yemiştim.
    1 ...
  22. 57.
  23. ipi kopup giden balonlara hüzünlenilen ağlanılan babanın koşturup bir balo daha almasıyla mutlu olup gülen çocuk saflığıdır.
    0 ...
  24. 56.
  25. 55.
  26. köydeyken ablamla armut toplamaya gitmiştik. Eve bayağı mesafe var. Ağaç bayağı yukarda ve her yer abartısız her yer ısırgan dolu. Ablam da ağaca çıktı armut topluyor. Aşağıdan bana da at bana da at diye yalvarıyorum yukarda eğleniyor. Ben de sinirlenip ayakkabılarını ve çoraplarını alıp eve gitmiştim. Eve gelince ayakları mahvolmuştu ve hayatımın en pis dayağını yemiştim sanırım.
    2 ...
  27. 54.
  28. tipimden kaynaklı sürekli üzülürdüm sözlük. kaç defa sordum bilmiyorum bile "herkesin saçı niye siyah ta benim ki sarı" diye anneme. kadın cevap verebildiği kadar verirdi ama tatmin edemezdi hiç.
    3 ...
  29. 53.
  30. yatağımda sırt üstü yatmış ağlıyorken, gözyaşlarım hep kulaklarıma dolar, kulaklarım deli gibi kaşınırlardı. şimdi her ikisinide beceremiyorum amk.
    2 ...
  31. 52.
  32. Çeşmede babaannemin yazlığında kalıyordum, babaannem ve dedem sabah erkenden kalkarlardı, bir gün ben de kendiliğimden sabahın yedisinde uyandım. Babaannemle yürüyüşe çıktık etraf hafif serindi menekşelerin o müthiş kokusu halaa burnumdan gitmiyor. o serin yüzümü okşayan rüzgarı unutamıyorum. bir daha erken kalkıp dışarı çıksam da öyle bir anı hiç yaşayamadım. nedense çocukluğumun en huzurlu anlarından biridir. tarif etmesi bile zor bu duyguyu.
    3 ...
  33. 51.
  34. sene 1997 sert bir ocak ayı,annemler beni komşuya bırakmışlardı,daha doğrusu orda uyutup dayımın yemin törenine adapazarına fıymışlardı,hala unutmam kendimi çok yanlız ve aciz hissetmiştim,sezercik mode...
    0 ...
  35. 50.
  36. işportadan güneş gözlüğü almıştık. gözlerimizin kıymetini bilmememizden çok, çocukluk hevesiyle ilgili olaraktan. on-on bir yaşlarındaydım. izmir’in uzak bir ilçesindeydik. babamın teyzesinin evinde. herkes hayattaydı o zamanlar. dahası olacaktı, son jenerasyon doğmayı bekliyordu. toprak sadece yağmurla anımsanan bir şey ve kahverengi ile siyahın uyumlu olduğu tek yerdi. başka da bir anlama gelmiyordu. sevmemek için bir gerekçem yoktu. o gece deprem oldu. insanların sokağa çıkma ihtiyacı hissedeceği şiddette bir deprem. bir daha olacakmış laflarına inanabileceğim bir yaştaydım. (o alışkanlık oldu sonra, yıllar sonra da inandım bu laflara, karın ağrılarından sokağa çıkamayacağım kadar çok inandığım dahi oldu.) artçı kavramından uzak bir inanıştı bu. bilimsel gerçeğe dayanan ama inanış kısmı bunu pek de kapsamayan boş beleş söylemlerle bezeli bir durum dahası beter bir korku. biz de çıktık evden. güneş gözlüklerimiz sehpanın üzerinde duruyordu. yanıma almak için uzanmış ama kuzenim tarafından durdurulmuştum. “saçmalama, gece gece gülerler” demişti. ev yıkılırsa orada kalsın istemiyordum, ne vardı bunda saçma olan? hele ki ben oyuncak bebeğine üzülen, oyuncak bebeğinin yalnızlığına üzülen ben. laf mıydı bu bana söylenecek. yine de “gülmesinler o zaman, insanları kendimize güldürmememiz lazım, evet evet olmaz” deyip bıraktım. çıktık apartmandan, aklımda kalanlarla çıktım. aşağıdaki parka gittik. dört yanı betonla çevrili bir yerde değiliz diye ölmeyiz sanıyorduk. sadece geometrisi değişikti yine dört yanımız betondu oysa. ama bunu düşünebilecek dinginlikte değildik. uzaklara bakmamamız gereken bir yaştaydık. uzakları es geçen yaşta. mısır aldık bir amcadan. iki küçük çocuğa söylenmeyecek laflar etti. “o neydi ya, nasıl salladı. bu araba var ya ta şuradaki çöp kutusuna kadar gitti de geri geldi. ben böyle şey görmedim. bir daha olacakmış. eve girmemek lazım bu gece.” mısır yiyecektik amca biz ya. hayatı normalleştirecektik, eşiyle ettiği büyük kavgadan sonra ağlayan kadının bir ara durup esnemesi gibi. bir nefes alıp geçecektik. gözlüğüm vardı hem benim o evde, sen gitmeyin eve dediğinde ben pişmanlıktan ölüyordum. hemen uzaklaştık amcadan, moralimizi yok etmişti. üstelik çok da rahattı. sanki kendisi bu evrene ait değildi ve kötü şeylerin olması onu hiç etkilemeyecekti. yıkılan evlerin arasında dahi mısır satabilecekmiş gibi bir hali vardı. ne kadar çok dışarıda kalırsak o kadar karmış gibi üç dört saat sokaktaydık. kota doldurur gibi bir halimiz vardı. zamanı ayarlamıştık da o saatten sonra bize bir şey olmaz gibiydi. zaman doldu ve döndük eve. gözlüklerimiz sehpada, bir daha deprem olacakmış bilmişliği beyinlerimizde yattık uyuduk sabaha kadar. sabah hiçbir şey yıkılmamıştı. balkonlar yerli yerindeyken hazır, kahvaltı yaptık onlardan birinde, parka bakan ve bir sürü ağaç göreninde. fotoğraf çekildik sonra. bir pozu aklımda. gözümde güneş gözlüğüm, üzerimde yakalarında iki ince siyah çizgisi olan sarı tişortum ve babama sarılan kollarım. gülüyordum salak gibi. poz denen şeyi öyle öğretmişlerdi. inanmıştım. kocaman gülmek gerekiyordu. içimden de geliyordu hani. gözlüğüm güzel görünüyor olmalıydı. gülmem doğru bir şeydi. herkes hayattaydı, gülmenin neresi kötü olabilirdi. müzikler de hep eğlenceliydi o zamanlar. aklımıza hiç ağlamak gelmiyordu dinlediğimizde. (bir tanesi var, o başka) ya biz çok sığdık ya da bütün çocuklar. ağlayacak daha başka mevzularımız vardı belki de. daha gerçek, daha dişe dokunur. (üç beş yıl öncesinde ankara’nın o köyünde, anneye nisan ayı gelmiş ve bugün çocuk bayramı neden dondurma yiyemiyoruz ağlarım ben de o zaman deyip kafa tutmak gibi.) kahvaltı bitti. sonrasını pek hatırlamıyorum ama biraz zaman geçtikten sonra gözlüğümün tek sapı kırıldı. çok üzülmedim, galiba önümüz kış diye üzülmedim. (o zamanlar güneşi yaza özgü bilirdim. kışın güneş gözlüğü takılır mıydı, gülerlerdi adama, geceleri güldükleri gibi.) üç ayda unuturum nasıl’sa diye üzülmedim. unutacağın bir şeye üzülmeyi anlamlı bulmuyordum o yıllarda. yanılmamıştım, sonraki yaz aklıma bile gelmedi. şimdi o günleri hatırlıyor ya da anlatıyor olmamı bir şeylerle bağdaştıracak değilim. ama bir parça o yılların unutkanlığına ihtiyacım var. hadi boş vereyim unutmayı falan, gülen bir surat en azından gülüyor gibi yapabilen bir surat güzel olabilirdi. bu kadar uzak olmasaydı, bu kadar da özlemli. belki de poz verirdik güneşlere gözlüklerimizle.
    2 ...
  37. 49.
  38. insanı gülümseten anlardır. 8 yaşındaydım, mahallemizin bir bakkalı vardı. bu bakkal bizden çok çekmiştir, sessizce tırnakladığımız ''japon çekirdeklerin'' haddi hesabi yoktur. ama bu bakkal amca çok naifti, karadenizliydi. sapsarı saçları, mavi gözleri ve taşımaktan gurur duyduğu bira göbeği vardı, hatırladığım en tatlı vasıfları bunlar. bir gün yine arkadaşlarla iş başındayken, garip bir şey oldu. bakkal istediğim çamaşır suyunu vermek için arka bölüme geçti, bakkalda da benimle emsal olan kızı vardı. kız orada olduğu için, japon çekirdekler sadece tahayyül oldu bizim için. bu kıza haddini bildirmeliyim diye düşündüm ve kızı elledim, güldü. evet hikayem bu kadar! bunu erotik bir anım olduğu için anlatmıyorum ama kaç kişi japon çekirdek çalmak maksadına ulaşamadığı için bakkalın kızını eller ve bakkalın kızı güler lan ? ibnelik olsun diye mi gülmüştü ? bizim niyetimizi anlamış mıydı ? neden güldü ?

    geçen sene o kızı, o kadar aradan sonra tekrar gördüm, 20 yaşında 2 çocuğu vardı. neden güldüğünü 12 sene sonra anlayabilmiş olmanın hazzını yaşadım. evet, 8 yaşındaysanız hayat gerçekten boktan.
    4 ...
  39. 48.
  40. otoparkta yapılan, taştan kale yapılıp delilercesine oynanan futbol maçları veya eve gitmeyi unutan ben ve beni arayan koca bir sulale ve torpil sesleriyle beni bulan kuzenim. Not: bu kuzen de uludağ sözlükte bir yazar.
    2 ...
  41. 47.
  42. 46.
  43. herkesin en saf ve de en canice anılarının olduğu zaman dilimi.
    Ben de bir ara balık beslemeye merak salmıştım. ilk başlarda gayet iyiydi. Sonra bir gün halamdayken babaannem evden telefon etti, Senin küçük balık yok görünmüyor diye. Hemen piskledime binip eve gittim. Bir baktım o şişko büyük balık yüzüyor karnı şişkin Ama ölü gibi olduğu yerde, o küçük, sevdiğim balık yok. Hemen elimi akvaryuma daldırıp şişko balığı çıkardım. Dışarı yere yatırıp kürekle şişmiş olan karnını deşip küçük balığı midesinden çıkarmaya uğraştım Ama yoktu. Sonra akvaryumU BOşaltırken gördüm ki küçük balık taşın altında kalmış. O büyük balığa hâlâ üzülürüm.
    1 ...
  44. 45.
  45. kuzenlerle hep birlikte toplanılmıştır. ailenin en haylaz, soytarı çocukları bir aradadır. (ben de bunların arasındayımdır ) ne yapsak da bir itlik etsek diye düşünülürken, ecza dolabında temiz şırınga bulunur. hemen masa üzerinde bulunan meyve tabağından bir portakal araklanır, şırınga vasıtasıyla portakalın içinden bir miktar su çekilir. kimseye çaktırmadan tek sıra halinde balkona çıkılır, balkon demirlerinin arkasına pusu kurulur. yoldan geçen ilk kurban görülünce, iyice gizlenildikten sonra, kurban tam balkonun mahallindeyken şırıngadan portakalın suyu fışkırtılır. geçen kişi ne yapacağını şaşırmış vaziyette etrafına bakınırken, bu pislik kuzenler sesleri çıkmasın diye yumruklarını ağızlarına tıkarak, balkon pis mi temiz mi düşünmeden yerlere yatarak kahkahalarla gülerler. aynı şey birkaç defa tekrarlandıktan sonra, gülme krizleri sonucu karın ağrıları başlayan kuzenler, yine tek sıra halinde kedi gibi sessizce içeri döner, oyunlarına devam ederler.
    çocukluk işte! ve hiiç unutulmaz.
    3 ...
  46. 44.
© 2025 uludağ sözlük