bugün

gazetedeki ev ve araba ilanlarını arayıp dalga geçmek.
zile basıp kaçmak.
Sobanın üzerinde karınca,böcek,solucan,salyangoz benzeri canlıları yakmak.
hızır acili, itfayeyi felan arayıp dalga geçerdik...

bir keresinde polis imdatı arayıp saati sormuştum. bana az ye de kendine bi saat al hayvan. demişti polis amca...
kocaman bir kavanoz vardı buzdolabının üstünde. kuzenimle mutfaktaydık fakat o kavanozla işim neydi hatırlamıyorum. çıktım sandalyeye ulaştım ona ve düştü. koşarak çıktım mutfaktan kuzenim de orda kaldı. mutfağa birilerinin geldiğini duyunca geri döndüm "aa nolmuş?" diyerek. yaş 7; yaptığım ilk ve son şerefsizlik de oydu.
Teyzemlere gitmiştik, o zamanlar 7 yaşındaydım, yazmayı da yeni öğrenmiştim haliyle. Babam tek maaş okula zor yetiyordu paramız... Teyzemlerinse durumu çok iyiydi ve kuzenimin öyle bebekleri vardı ki;

-Gelinlikli bebek,
-Gerçek saçlı bebek,
-Ağlayan bebek,
-Gülen bebek,
-Osuran bebek,
-Envai çeşit bebek işte.
Yeni yıl kutlaması yapılacak, tabi teyzemler zengin, onların evine gidilirdi. O sene de oraya gitmiştik, kuzenimin bebekleri, sıra sıra duruyordu o dolabın üstünde. Nasıl bakıyorlardı bana. Beni al, beni al çığlıkları atıyorlardı. Kısacıktı boyum, nasıl alsaydım ki?
Çocukluğuma sığındım, tatlı bir tebessüm taktım suratıma, kuzenime gidip,
-Bana şu bebeğini verir misin? Biraz oynar bırakırım.
-Olmaz, annem kızar!

Diye karşılık vermişti bana. Çok tuhaf gelmişti, e oynadın diye kızacaksa niye aldılar dimi? Ama çocuk aklı, kuzenimin kaşarlık yaptığı aklıma gelmedi hemen... Sonra aynı salaksı tebessümle teyzeme gittim,
-Teyze, gelinlikli bebeği verir misin? Oynayıp, bırakıcam.
-Tamam ama dikkatli oyna, kırma.
-Peki...
Teyzem bebeği öyle bir vermişti ki, kafama mı vurdu? bebek mi verdi? anlayamadım. içimde yeşeren nefret tohumları, koca koca ağaçlar halini almaya başlamıştı. Dayanamadım, ileride bir kalem gördüm, usulca yaklaştım, ne de olsa, artık yazmayı biliyordum ve kalem bana lazımdı. Soğuk yemeğimle buluşacaktım; intikam!

Kaleme yavaş yavaş sokuldum, bir adım, bir adım, bir adım daha...Tükenmez kalemdi, pek te güzeldi. Gelin bebeği yatırdım kucağıma, yazdım üzerine. En sevdiğim cümle;

'Ali ata bak. '
Bebeği öylece bıraktım orada, kimse de anlamadı, ya da anladılar sormadılar.

Seneler, seneler geçti, eski anılardan bahsederken, tam 21 sene sonra ben;
-Teyze, bebeği zorla vermiştin ben de üzerini yazmıştım.
Dedim.
Cevap olarak teyzem sandıktan çıkardı bebeği, üzerinde yamuk yamuk yazıyordu harflerim.

Ve teyzemin bomba cümlesi;

-Bok vardı, erkenden öğrendin yazmayı, bir ay bekleyemedin!

Hiç bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum sözlük. Şerefsizlik bu işte;
' Ali ata bak. '

iyi ki varsın Ali! iyi ki varsın At! *
bakkalımızın üstünde oturup, gelen geçene, hatta bakkaldan çıkan müşteriye tükürüp geri çekilmek. O zaman bi ayrı zevk verirdi insana.
çay bardağını alıp sineğin üstüne kapaklamak.
Ufak kuzenle evcilik oynarken ona yaprak içinde böğürtlen verilir ve o malda yaprağıyla birlikte ham yapar. Sonra yazar yaprağın üstünde tırtıl görür ve kafasında ampüller patlar ve içinde böğürtlen varmışçasına katlayıp verir mal kuzeni onu da ham yapar. Kuzen durumu farketmemiştir fazla küçük olduğundan mı bilinmemektedir. Yıllar geçmesine rağmen anlatmadığım hadisedir. Afiyet olsundur.
markette anneanne alışveriş yaparken canı sıkılmanın akabinde, saç boyaları reyonuna gitmek ve civciv sarısı ile ateş kırmızısı * * boyaları birbiriyle değiştirmek. *
Aranan şeker kutusunu bulamayıp yerine altın kutusu bulup onlar şekerleri saklıyorlarsa bende altınları saklarım diyip düğün akşamı bütün ev ahalisine fellik fellik altın aratmak.
otobüslerin camına kartopu atmak.
cemaatin huşu içinde namaz kıldığı bir vakitte, solid snake edasıyla camiye girip seçilen kurbanların başına tek atışta tesbih geçirmeye çalışmak. adam da geri dönünce toynakları tutuşmuş oğlak gibi kaçardık. çocukluk işte. bir keresinde tesbih kopup caminin yeşil halılarına çıtınnnk diye dağılmıştı da cematin grup halindeki öfkeli bakışları beni ağlatmıştı. hey gidi hey.
ben 7-8 yaşlarındayken, benden bir yaş küçük bir komşu kızı vardı, sürekli onunla oynardım. ama kavga etmeden geçirdiğimiz günler sayılıydı. o bize gelir ben bebeklerimi vermezdim, ben onlara giderdim o bilgisayarında oynamama izin vermezdi... bir gün apartmanın bahçesinde oynarken, şimdi tam hatırlayamadığım bir sebepten ötürü kavga ettik. ben de tuttum bunu - cılız, kısacık bir şeydi - sarstım güzelce, sonra kafasını bahçeye atılan eski püskü mobilyalardan birine çarptım. sonra da oradan koşarak kaçtım ve eve çıktım. işin şerefsizlik kısmı bu kadarla kalmıyor, o kız gayet kısa boylu olduğu için boyu evinin ziline basmasına yetmezdi, hep ben basardım onun ziline, bu sefer kaçtığım için o bahçede kalmıştı. neden sonra annesine bağırıp kapıyı açtırmayı akıl edebildi ve öyle yukarı çıktı. ben de olanları balkondan izledim, nihohaha.

hayatımın ilk ve son güzel tatilini side'de yapmıştık, bu sefer 5 yaşlarındayım. çocuk havuzunda kendi hâlimde takılırken, benden daha şerefsiz bir rus çocuğu gelip üstüme su fışkırttı. bu rus çocuğu, üstünde gömlekle suya girmişti üstelik. belki de rusya'da gelenek böyleydi, her neyse, 5 yaşındaki ben, tuttum o çocuğu, gömleğinden çeke çeke havuzun içine gömdüm. sonra insafa gelip bıraktım tabii ama iş işten geçmişti, annesi hemen havuzun başında bitti. anlam veremediğim "da, dushka, mushka" gibi sözcükler havada uçuşuyordu, baktı ki dediğini anlamıyorum, oğlunu da alıp çekip gitti.
balkonda iken bir adet civcivi ıslatıp kanatlarından tutup kendi eksenleri etrafında dönebilecek şekilde çevirerek sallamak.

(bkz: çocukken çok salaktım)
sevilmeyen komşu teyzenin ev telefonundan 900'lü hatları aramak. ihtiraslı bir çocukluk geçirdim evet.
saklambaç oynarken ebe saymaya başlayınca herkesin organize olup eve dağılması.
evin içinde ateş yakardım. 2 kere halıyı 1 kere de perdeleri tutuşturmuştum. bu nedenle evde yalnız kalmamdan korkan hep ailem oldu!
peder beyin dukkanda çalışırken bahşiş vermeyen müşterilerin çayına tükürmek. *
asılan ilanları yırtardım. köpeğini kaybedenler belki sırf benim yüzümden bulamadı diye ağlardım sonra.
çocukken evde ne zaman yalnız kalsam içimde bi ateş yanmaya başlardı..yaramazlık yap yaramazlık yap yaramazlık yap... aklıma gelen en dahiane fikirde tüm dolapları karıştırıp eşyaları pekmez gibi yere sermekti.
şu gün olmuş hala yalnız kalınca içimde içgüdüsel olarak bi kıpırdanmalar olur ama nerde o heyecan azizim koca kıçı kaldıracak güç nerde?
uğur böceklerini bir kavanozda toplamak ve günlerce evcil hayvanlarmış gibi beslemeye çalışmak.
çamlıkta yokuşun aşağısından geçen arabalara kozalak atmanın sonucu bir tırın camını kırmak ve tır şoförü tarafından kovalanmak.*
Okulu eken arkadaşın evini arayıp, 'teyze xxx bugün okula gelmedi, hasta mı acaba, merak ettik' demektir.
rafından düşen cipsi hunharca çalmak. evet ben bunu yaptım yıllar sonra ne yaptığımı daha bi kavrayınca amcaya parasını verdim bi şekilde tabi.