bugün

entry'ler (145)

ben bu yazıyı sana yazdım

saat 01:22

Türkiye'ye iki yıl aradan sonra tekrar geldim. Tekrar geldim diyorum çünkü ülkeden gideli baya oldu. Geçen yılı da saymıyorum çünkü geçen yıl sana gelmiştim. Ama ülkem hala benim ülkem yanlış anlama. Onu da çok seviyorum. "O" dediğimi açılımı da bir O harfinin şekli gibi bir kümedir aslında, ne sadece taşı toprağıdır ne de insanlarının tamamıdır. Benim ülkem benim kendime.

Öykü yazayım diye açtım bilgisayarı, sonra gençliğime saplandım, kaldım buralarda biraz. Bir şeyler yazarken sigaram kül olurdu ilk fırttan sonra sen iyi bilirsin. Arada gelip o son fırtı sen içerdin. Bu ara ilk evimiz hakkında bir öykü yazıyorum. Sana anlattığımda, "ama gerçek adlarımızı kullanmıyorsun din mi" diye korkmuştun. Gözlerinde görmüştüm onu, hatırlıyor musun? Hatırlıyor musun? Beni hatırlıyor musun?

Biraz o filmlerde gördüğüm yetişkinliği yaşıyorum gibi. Kaldığım evde sabahları kalktığımda aklıma ilk gelen şey sabahları çiçeklere su vermek. Ev sahibi, "günde bir kere sulasanız yeterli" dedi fakat çok mutsuz bence çiçekler bu durumdan. Dişlerimi fırçalar gibi çiçeklere günde iki defa su verdim çiçeklere. Canım isterse bazılarına gün arasında da su döktüm. Çok su döktümse de saksıların altına havlu koydum. Noluyor biliyor musun? Kimse bana "bunu bu kadar yapma" demiyor. istediğim kadar suluyorum her şeyi, beni büyüten suyuysa hala arıyorum.

Sokağımızın adını "Cumhuriyet Sokak" koydum, her şehirde cumhuriyetin hem mahallesi hem soğaı olur. Seniyse "sen" yaptım. isim aramadım. Zor geldi belki de isim koymak sana.

Yazarlar hep yazılarının sonuna saati koydular ben başına koymak istedim. Hep de. böyleydim galiba, hiçbir şeyin sonunu bilmiyorum ki. Başını ve başında ne hixsettiğimi biliyorum öyle de gidiyorum. Öykümüz de böyle, başında ev taşıyoruz beraber ama sonunda ne oldu bilmiyorum. Eşya taşırken benim çok terlememi yazdım, eski evinden gelen üçlü koltuğu taşımadan oturup iki bira içmemizi yazdım, arkadaşlarımızı çağırdığımızdaki tedirginiliği yazdım. Belki bu yüzfen bir gecenin başını, bir aşkın ilk zamnalarını ya da bir çocukluğu anlatmak daha kolay.

"Bu sabah değişik bir şey olacakmış gibi uyanıp, her günkü gibi yatağın tam karşısında duran genişçe penceremden dışarı baktım. Sokağın dünden ya da herhangi bir günden bir farkı yoktu. Dar bir yolda hemen bitişiğimiz sayılabilecek yedi katlı bina ile bizim binanın arasından kafamı kaldırdığımda gökyüzünü görmem dünkü kadar imkansızdı. Üç ay önce seyyar satıcı çocuktan aldığım karanfillerin haline acıdım, bir heves camın kenarına koymuştum ölmesinler diye ama az güneş ve benim ölmesinler kaygısıyla suya boğmamdan iyice yorulmuşlardı. Hatırlarsın bir ötekisini de kütüphaneden unutmuştum zaten. Kahverengine dönmüş yaprakları tek tek ayıkladım. "Bugün su vermek yok" dedim kendi kendime, üç defa. Kafamı kaldırıp karşı binanın duvarına asılmış, "Cumhuriyet Sokak" tabelasına baktım. Dünden farkı yoktu.
Nerden aklıma geldi bilmiyorum. Buraya taşınırken kan ter içinde iki kişi buzdolabını içeri sokmaya çalışmıştık."

sözlük yazarlarının itirafları

Buna ve “ben bu yazıyı sana yazdım” başlıklarına yıllar içinde yazdıklarımı okudum bugün bir dönüp. Sait Faik “Haritada bir nokta” öyküsünde der ki, “Yazmasam deli olacaktım.” Ben de bu başlıklara yazmasaydım deli olacaktım sanırım. Delireceğimi düşündüğüm anlarda sanırım yazmaya devam da ederim. Teşekkürler, kim imkan sağlıyorsa, kim görüyorsa, kim okuyorsa, eksik olmasınlar.

ben bu yazıyı sana yazdım

bulutları düşün demiştin,
aydınlık bir istanbul sabahında.
bulutları düşünüyorum.
uçan kaplumbağalar etrafımı sarıyor,
yüzünü bulutlara bir türlü yakıştıramıyorum.
oysa gördüğüm her şey hani sendin,
bulutları düşünüyorum
serin istanbul sabahında
kaplumbağalarda bile sen varsın
bilmiyorum

Bak iki yıl önce bunu yazmışım gene bu başlığa. yıllar sonra sözlüğe girince önüme taslak bir hayalet gibi çıktı. Yazdım,gönderemeyecek kadar sarhoştum herhalde kaldı böyle. Neler değişti? Şimdi aynı evde kalmıyoruz. Ben şimdi seni o zamanki gibi sevmiyorum ama hala seni sevmiyorum diyemiyorum. Bugün aklıma sana ilk aşık olduğumu farkettiğim gün geldi. Tiyatroya gidecektik topluca, geç gelmiştiniz arkadaşlarınla. Deri eldivenlerin vardı bisiklet sürerken kullandığın 15 yaşında mıydık? Bak şimdi 26 oldu yaşımız. 11 sene geçmiş ve ben hala beğendiğim herhangi bir şarkıyı sana yollamak istiyorum. canım sıkkın olduğunda yanıma gel istiyorum. seni sevmem değişti, ama sevgim tabii ki bitmedi.

101 dalmaçyalı

Beyaz saçlı kötü kadın baş karakter ile hatırladığım çizgifilm/filmdir.

domagoj vida

bu entrynin girildiği tarih itibariyle beşiktaşın stoperidir. Dünya kupasındaki takımının ve kendisinin performansı sonra Fikret orman iyi fiyat verene satacaktır.

kobra panzehiri

türkiyede bulunmadığı Aref olayıyla anlaşılan panzehirdir. Sebebi ise türkiyede doğada bulunmamalarıymış.

sözlük yazarlarının itirafları

hiç cok sevdiğin birinin sana olan sevgisinin eriyişini izledin mi?
Dur ben anlatayım sana hemen..
Basta yok lan abartıyorum diyorsun küçücük bir seyden nem kapıp, sonra bir durup Allah Allah diyorsun, sesinde, gözünde, yürümesinde, kolunu kaldırmasında, her şeyinde görmeye başlıyorsun sonra. Sonra çırpınıyorsun her şeyi ama her şeyi düşünüyorsun acaba ne yaptım da böyle oldu? Acaba ne yapsam düzelir? bir yol arıyorsun. Fakat bazen işte hiç gitmeyecekmiş gibi gelenler, ne kadar uzun kalırlarsa kalsınlar ikinci kez düşünmeden, dönüp arkalarına bile bakmadan gidiyorlar. Izlerken olan ise en kötüsü. Bunun olacağını daha olmadan biliyorsun. En kötüsü. Yapacak bir şey yok çünkü bazen. Keşke senin icin daha iyi bir ben olabilseydim diyorsun. Son konuşmayı bekliyorsun. Bazen hiç olmuyor. Hep bekliyorsun. Itiraflarimizsa bunlar, ben hala beklediğimi itiraf etmeye geldim.

ben bu yazıyı geceye yazdım

Ört üstünü biraz.
Üşüyorsun.

sözlük yazarlarının itirafları

Öyle her yana, herkese anlatacak kadar bir şey yaşamadık biz. Ben tek başıma bitmeyen bir günü bitirmeye, güneş'e yetirmeye çalışıyorum. Ama öyle de bir şey ki, adını tekrar tekrar söylemekten, sesini tekrar tekrar dinlemekten başka umarım yok. zaten olsun da hem isterim, hem istemem. ikircikli yaşıyorum işte. Napıyım, böyle.

bir erkeği kırmadan reddetme yolları

Erkek-kadın fark etmez. Kırıp kırmayacağın reddetme yoluna pek bağlı değildir. Karşındakinin ne beklediğine ya da ne kadar beklediğine bağlıdır ya da ne kadar sevdiğine. 3 ihtimal vardır;
1) Umrumda olmaz her gün şansını denediği 10 kişiden birisindir.
2) Çok çekingendir, belki ilk kez birine karşı hislerini açıklıyordur fakat öyle aman aman aşık değildir. Kırılır ama geçer geçer, sadece olmayan özgüvenini biraz da sen kırmış olursun.
3) Daha o sana bir şey demeden zaten sen onu reddetmişsindir kafasında... Gene de dener işte belki fiilen de reddedersin, kırılır mı bilmiyorum. Sanırım kırılmaz, zaten zamanla ufalanmıştır ve işte zaman bazen ilaç olmaz. Aşındırır.

sözlük yazarlarının itirafları

Zaman geçerken gözlerine bakıp sonra gözlerimi kaçırmayı seviyorum. Sana söyleyemediklerimi seviyorum. Sen lenslerini takarken, saçlarını kuruturken, sabah zoraki kalkmış kızgınken seni seviyorum. Bana, nasıl aşık olduğunu, kimi beğendiğini anlatırken, seni seviyorum. Duruşunu, dünyayı umursamaz oturuşunu...
Sana dair, sana ait, seni kızdıran, seni sevindiren herşeyi ve bunlardan dolayı seni. Sen olduğun için de seni. Herhangi bir sebebi, bir nedeni, bir nasılı ve birlikte bir geleceğimiz olmadığı için aynı zaman da benim geleceğim olduğun için seni Seviyorum. Bilmezden gelmeyi seviyorum seninle, senin kıyında köşende sana ilişik yaşadığım için seviyorum.

2014 yılının en beğenilen entry leri

kuklanın en az 20 entry soktuğu listedir.

ben bu yazıyı sana yazdım

Çalmayan telefonlarda arayan sen değilsin. Özleyemiyorum bile seni. Yalnız o da değil, sana dair hiçbir şey yapamıyorum. Gözlerine bakıyorum uzun uzun, ellerini tutuyorum, sen uyurken gözlerinden öpüyorum ve bunların hiçbirini bilmiyorsun. Sen göremeyince beni ben hem sağır hem dilsiz hem de kör oluyorum. Görmek istemiyorsun diye değil, göremiyorsun. Ben yemek yemek istemediğim zaman seni düşünüyorum, yemek yerken de. Yüzerken de, bir filmi sevince de sevmeyince de. Bunları yazarken de.

ben bu yazıyı sana yazdım

Yaşım 70;
Seni hala seviyorum.
Yaşım 60;
Bırakmadan, pes etmeden olmayacak sanırım.
Yaşım 50;
Sen gelmezsin, bilirim.
Yaşım 40;
Evleneli beş sene... çocuğun olsun sevmeye geleceğim dedim. Gelemedim.
Yaşım 30;
Peşinden savruluyorum. isyan etmeye çok geç. Geri dönmeye çok geç.
Yaşım 23;
Bir kuşa, kediye ne kadar şiir yazılırsa sana da o kadar yazılır.
Yahut yazılmaz.

hastası olunan dizeler

Hasretin gibi çarpıyorum kapıları
Soluk soluğa atıyorum kendimi sokağa
Taşlarında izmaritlerimi ezdiğim kaldırımlar
Sicim bir yağmur altında
Bir yanıtım yoktur
Seni soran açelyalara

aydın öztürk

ben bu yazıyı sana yazdım

Eskiden kalma hafif buğulu, sepya fotoğraflardan gülümsüyorsun yüzüme. Tuhaf bir anı gözlerimi bulandırıyor. Fotoğraf iyice buğulu..

117 cm bacak boyuna sahip olan erkek

5 cm ile kaçırdığım önerme ( yanlış anlaşılmasın 112 değil 123 bacak boyum) * *

sözlük yazarlarının itirafları

Yıllar önce kapım iki defa ardı ardına vuruldu. Şaşırdım tabi haliyle. Evet efendim normaldir. kapı dediğin gelen oldukça vurulur zaten. Benim misafirim olmamıştı ama daha önce. şaşırdım işte. bakmayın lütfen bu kadar sade yazdığıma. o anlardaki çoşkumu ifade edemem size. şiirlerini yazamam -zaten şiir yazamam-. Öykülerle anlatamam. ama hep o anlara yazarım ben. ilk mutluluklar. farkındalıktan uzak sevmeler. Yaşamı anlamlandıran anlardır işte onlar benim hayatımda. Her şey tabi ki çok güzel başlamadı, tabi ki çok güzel bitmedi ve bitmeyecek. Hayır efendim, hayır. karamsar biri değilim. hayatı biliyorum sadece. aşk yürek acıtır. hele ki benim gibi bedbaht bir adam için. O yüzden güzel başlamadı ben hikayelerim. içinde çok mutlu sayfaları var elbet fakat genelinin bir yüzü ayrılığa diğer biri çileye yazılmış sayfalarımın. olsun, mutsuz bir insan da değilim siz de amma yanlış anlıyorsunuz beni. Anlatıyorum işte size.
Aşk. tanımını yapabilecek misin bu sadece üç harfin yan yana durduğunda oluşturduğu durumun? izahı var mıdır? sevgi. ne kadar bayat fakat güçlü bir kelime değil mi? kirletmesinler diye yeni bir sözcük buldum duygularımı ifadeye. hayır yazmayacağım tabi ki buraya ve size "siz hiç aşık oldunuz mu?" demeyeceğim. Hiç birinizle tanışmadık. Fakat çoğunuzun olduğunuzu hissediyorum. Sözlerinizde.
Hayatın arka fonunda her insan için farklı müzikler farklı sözlerle değişik tonlardan çalar durur hep bence ve bunlar genelde değişkendir de. Hani hep ritmini arayan kalpler derler ya. kalp atışlarından bahsetmezler işte yürek salınımlarıdır anlatmak istedikleri sizlere. Hepsi vals partnerlerini arar yüreklerin. ne yazık ki bu insan kalabalığında çok yoktur o yüreğin ritminde dansı bilenler. Çaresizlik bizim işimiz değil fakat zordur beraber dans edebilmek. Hayat adımları karıştırır. Eteklere bastırır. Düzeni göremediğimiz için belki de. Doğaçlama dans olmaz tamam ama bize ( size de bana da ) söylemiyorlar bir sonraki adımı. işte hayat sanırım bundan zor. zor olduğu kadar güzel. güzel olduğu kadar da kısa ve en kötüsü karalayıp yazmak, geriye sarıp tekrar denemek yok hayatta.
çok uzattım değil mi. sıkıldınız da. teşekkürler hepinize. baya yazmışım fakat söylemek istediğim bir iki cümleydi aslında bu yazıyla.
Taşıyorum;

Aşktan.

Hasretten.

Ne yapıyorsam, ne yazıp ne okuyorsam hep ondan. Hep o'ndan.

en karizmatik dil

Rus aksanıyla ingilizce kesinlikle ya da shakespeare ingilizcesi de olabilir bilemiyorum kararsız kaldım.

ikinci yeni

Türk şiirini aşılamayacağını düşündüğüm bir çıtaya yükseltmiş insan topluluğu. Şiirde derin anlamların olması ya da bir mesaj vermesi gerektiğini düşünenlere böyle olmadığını göstermiştir. Şairin illaki ölümü kullanmadan ölümü anlatması ya da yalnızım demeden yalnızlığı anlatması gerekmez. insanlar bu biçimde şiirler yazmaya çalışabilir, anlamda kapalılığı hissettirecek şekilde vermeye çalışabilir fakat Bir gün bir adam çıkar ve der ki;

Hayat kısa
Kuşlar uçuyor.

şimdi nazım gelsin demir parmaklıklardan özgürlüğe şiirler yazsın, cahit sıtkı ölümü bu kadar güzel anlatsın, necip fazıl kaldırımları tekrar yazsın cemal süreya gibi anlatsın koyu griyi. Bana hepsinden çok tat veriyor ikinci yeni şairleri ama şunu da demeden geçemeyeceğim şiir tamamen zevk işidir bana göre ve kimse dünyanın en iyi şairi kabul edilemez (ya da en kötü) çok özneldir ve hatta eleştirisini yapmak bile bence ayıptır. Üstüne haddimiz olmadan yazılar yazabiliriz fakat şiir eleştirilemez. ne haddine insanın şair şurada böyle deseymiş daha güzel olurmuş gibi sözler vallahi adamları mezarlarında ters döndürüyorlar.