39 girdi almış bu başlık. sözlükte toplam kaç kişi gitmiştir desem 39 kişi bile yoktur (bende dahil)
hem girdi sayısı olarak hemde ziyaret olarak utanç manzarası.
Kurumun güvenlikçisinin facebook'ta çocuk pazarladığı ve bilgisayarında çocuk ve hayvanı bulunduğu enteresan bir kurumdur. Burada çalışanların mutlak surette sıkı bir denetimden, psikolojik testlerden geçmesi gerekiyor. Zaten burada olarak bir travma yaşayan çocukların bu manyakların etkilerinden mümkün olduğunca uzak tutulmasını sağlamak gerek.
maceram bundan 6 yıl önce lise son sınıftayken hocalarımızın bizi gezi adı altında götürdükleri çocuk esirgeme kurumunda başladı. ilk başlarda mızmızlandık çünkü biz lunaparka filan gitmeyi hayal ediyorduk, gidip elin bebeleriyle ne yapacağız diye söylenerek doluştuk sidik kokan yurt odalarına. biz anasız babasız işte diye geçiştirdiğimiz çocukların neler yaşadıklarını dinledik ağlaya ağlaya. akşama kadar! kardeşimin çocukluğuna çok benzeyen salman'ı orda tanıdım. babası baltayla annesini öldürmeye kalkışmış, kadın yaralanmış ama ölmemiş. ve tüm bunlar biri 8 diğeri 4 yaşındaki iki çocuğun gözleri önünde olmuş. "annem evlenmiş abla, antalyadaymış bizi de alıcakmış yanına" dedi salman. inanıyordu. ben inanmadım, içten gelmedi. kardeşini korumaya çalışıyordu. tek korkusu 3 yıl sonra kendisini yetişkin erkeklerin yurduna gönderdiklerinde kardeşinin orda yapayalnız ne yapacağıydı. ben salman ı hiç unutamadım.
üniversiteyi kazandım. burs vermekle birlikte beni türlü iyiliğe boğan topluluğun gönüllü ablalarından oldum. 3 yıl boyunca ankara nın bir çok çocuk yuvasında sürekli gönüllü ablalık yaptım. gittiğim her yuvada rastladığım 2 şey var aklımda kalan. biri sidik kokusu. o koku bana artık mide bulandırıcı olmakttan ziyade hüzünlü geliyor. altı üstü sidik kokusu işte bu kadar abartılacak birşey yok halbuse amma öyle değil işte. ikincisi de o çocukların size her seferinde beklentiyle koşması. sevgi beklemeleri, şevkat istemeleri. ayda yılda bir gidip de o çocukları beklentiye sokmamak lazım bu yüzden. sürekli olmayan herşey onlarda güvensizlik duygusu yaratıyor bu yüzden.
bazen çok özlüyorum. merak ediyorum çocuklarımı. sınavı kazandılar mı, anneleri onları yuvadan aldı mı, babaları iş buldu mu diye. iyi şeyler düşünüyorum. salman ı düşünüyorum arada. onu da bir gün çok önemli bir yerde çok iyi bir makamda bulduğumu hayal ediyorum. seviniyorum.
bazı şerefsizlerin durmaksızın tacizine uğrayan çocukların barındığı yer. şerefsiz adam o çocuk seni anası bilmiş babası bilmiş kendisini hayata bağlayan insanların ihanetine uğramış bir de sen vuruyorsun yetmezmiş gibi. allah topunuzun cezasını versin.
düzenli ziyaret etmeniz şartıyla gidebileceğiniz kurumdur. senede bir ya da her aklınıza estiğinde gidemezsiniz. çocukları yok yere umutlandırmamak için. evet orası bir hayvanat bahçesi değildir. gidip ilgiye muhtaç çocuklara fındık fıstık atarak eğlenemezsiniz.
bir zamanlar melik gökçek'in başında olduğu kurumdur.
istisnalar olmakla birlikte sosyal hizmet uzmanlarının sevgiyle çalıştığı kurumdur.
keşke tüm sokak çocuklarına el atabilse.
lisede dershane arkadaşlarımızla gittiğimiz, sadece sevilmek isteyen tatlı masum çocukların bulunduğu yer.
karşılıksız bir sevgi gösterirler size daha yeni tanıdıkları abilerine ablalarına.
şımarık çocuklar gibi ne sürekli mızmızlanırlar ne yüzünüze çemkirirler, tek istedikleri sevilmek, öpülmek, birazcıkda ilgi sadece bu..
gözleriniz dolar, boğazınızda bişeyler düğümlenir ama çocuklara çaktırmamaya çalışır gülücükler atarsınız, içiniz kan ağlasa da...
birçok şey düşünerek girersin kapısından. daha önce söylenenler, televizyonda gördüklerin, tahmin ettiklerin, bilemediklerin kurcalar kafanı o an. birkaç çocuk koşar sana doğru. daha sen merhaba dememişken, sarılırlar beline. biri elinden tutup çekiştirmek ister seni istediği yöne, biri inceler , biri çekmez kafasını karnından. güç bela ilerlersin işte. birkaçı yaklaşmaz bile yanına. cam kenarına yakın durup sıklıkla dışarıya bakarlar hatta. uzun vakit gözgöze gelemeyeceğiniz çocuklardır bunlar. seslendiğinizde bakmayacak, konuşmaya çalıştığınızda başka bir arkadaşının yanına koşup size aldırmayacak olanlardır. üstelemek istemeseniz de göz ucuyla takip ettiklerinizdir bunlar.
'sevgiye aç onlar' denmiştir hep. doğrudur da. ama eksik kalan öyle şeyler vardır ki farkettiğiniz, sonrasında şaşkınlığınızı gizleyemediğiniz. hep bir yama, hep bir yama. dikiş tutmasa da zorla büyüyen çocuklar bunlar. koşulları belli, hizmette kusur olmasa dahi hayatlarında var bir kusur. çocuk yaşta farkındalar olan bitenin. ki çocukluğun en güzel yanı bence farkında olmamak bir şeylerin.
uzatmayayım, giden gören herkesin tecrübeleri farklı ama o kapıdan çıkarken düşünceleri sıklıkla aynı olacaktır. çaresizlikten çocuğunu bırakmak zorunda olanlara belki üzülecek, terkedip sormayanlara ana avrat söveceksinizdir.
benim içimi burkan detay en çok şu olmuştur, gitmek üzereyken kapıdan daha ilk girdiğimde belime sarılanlar çoktan dalmışlardır başka bir şeye. küçük elleri çenelerinde, çiziyorlardır bir resim ya da itiyordur biri bir diğeri yere düşsün diye. vedalaşırsınız sonra. çıkarsınız bahçeye, kaldırırsınız kafayı gözgöze gelirsiniz onla. orda durup sürekli dışarıya bakan ,sizle ilgilenmeyendir o. ayırmaz bu kez gözlerini üstünüzden. yapıştırır avucunu cama, sallayamaz bir türlü o eli. yavaş yavaş kayışını görürsünüz elin yukarıdan aşağıya.
kapısının önünden geçerken gözleriniz dolduğu, "ulan ben bu hayatın ta ..." dedirten yer. küçücük çocuklar... ana yok baba yok... bu dünya nasıl bir yer arkadaş?!!
herkesin bulunduğu yerde ki çocuk esirgeme kurumlarına "en azından denetleme maksatlı" gitmeleri gerekmektedir. evet, herşeyi devletten bekleyemeyiz. tv haberleri ve burada yazılanları okuduktan sonra en yakın zamanda bir tanesini ziyaret edeceğim. çocuklarla nasıl ilgilenildiğine bakacağım. geleceğimiz kimlerin elinde diye bakacağım.
düşünsenize, hergün onlarla insanın ziyaretine uğrayan bir kurumda çocuklar dayak yer mi? ezilir mi? afedersiniz ama hayvan muamelesi görür mü?
evet şu ana kadar hiç gitmedim. ama artık gideceğim. onlara kötü davranan, ezenleri devlet kanalıyla ezeceğim.
keşke bunu toplumda yaygınlaştırsak, herkes yakınında ki bu kurumlara haftada 1 kere uğrasa. ne kaybederiz? yavrulamız rahat büyüse. en azından...
ülkemizde çocuk esirgeme kurumuna bağlı yurtlarda uygulanan toplu bakım modelinin verimli olmaması sonucunda yeni model arayışına gidilmiş, bunun sonucunda sevgi evleri ve çocuk evleri hizmete açılmaya başlanmıştır. sevgi evleri en çok 10-12 çocuğun kaldığı müstakil binalardan oluşur. çocuk evleri ise tercihen il merkezlerinde, hastanelere ve eğitim kurumlarına yakın yerlerde, bağış olarak alınan veya lojman olarak kullanılan dairelerde hizmet verir. bu evlerde en çok 6-8 çocuğa bakılır. kurumun önceliği çocukların koruyucu aile yanında veya evlat edindirilerek bakımlarının sağlanması olsa da, sevgi evleri ve çocuk evleri projelerinin, çocukların bakımlarının üst düzeyde sağlanması, kendileriyle ve toplumla barışık bireyler olarak yetişmelerinde faydalı olduğu görülmüştür. sevgi evlerinde halen 810 çocuğa hizmet verilmektedir. türkiye genelinde toplam 17 çocuk evi, 8 sevgi evi bulunmaktadır.
çoğunlukla iki nedenden ötürü ekrana gelen kurum.
ya bir ünlü(!) oraya bir bağış yapmıştır, hediye ettiği oyuncaklar ve şaşkın bakışlı çocuklar arasında yapmacık gülüşüyle poz verir.
ya da bir skandal yaşanmıştır. insanın izlemeye yüreği dayanmaz.
peki ya bizim bu kurumu unuttuğumuz zamanlar ne oluyordur orada. o çocukların yüzlerindeki eksik gülüşleri kayboluyor mudur? peki güneş doğuyor mudur pencerelerine. biz bir üçüncü sayfada tecavüz-taciz-dayak* haberlerini okurken, hani yüreğimiz burkulduğunda, adlarını bile bilmediğimiz o çocuklar, ağlamak için kime sığınıyorlardır. kimsesi olmayan çocukların kurumu mudur orası, yoksa kimsenin "kimse"si olsun istemediği çocukların mı?
doğduğunda donması için sokak ortasına bırakılan bir çocuk vardır aralarında mutlaka. adını "umut" koymuştur bir-iki gün misafir olduğu karakoldaki polis amcaları/teyzeleri. sonarası, sonrası hepimizin bildiği şeydir işte. "küçük umut" başlıklı üç-beş haber, bir yığın bürokratik yazışma, çocuk esirgeme kurumunun kayıt defterine büyük harflerle bir "umut" ismi. ardından tek düze boyanmış duvarların içinde nice çığlık, ağlayış, gözyaşı, buruk kahkahalar. umut'un sesi biraz hırıltılı çıkıyordur muhakkak. onu dünyaya getiren ve sokağa bırakan varlık(*)ona hissettirmiştir yalnızlığın soğuğunu. ciğerlerine işlemiştir yalnızlık umut'un. o yüzden sesinde hep bir hırıltı, hep bir hüzün durur. sonra her seferinde olduğu gibi, umut unutulur. bizim umut etmeyi unuttuğumuz gibi, yitiriz umut'umuzu. nice umut'a yaptığımız gibi.
"...zihnimin derinlerinde yaptığım kazılarda onca yılın çöpleri yatılı.
onların içinde binlerce ölümsüzlük ölümü ölmüş.
kaybettiğim gülücüğü gül demeti halinde koymuşlar oysaki suratıma.
gömülü parmak izlerin omuzlarımda.
gözlerimde bir filmsin.göz çukurlarımda uyuyakalmış bir bebeksin.
bende ninniyim uyu..."
sevsene beni diyen nice çocuğun, nice anacık babacığın 5 dakikalık bir zevk uğruna hayata getirip sadece sevgisini esirgeyerek, o taştan bu taşın kucagına attığı çocukların olduğu yer. saçları bile aynı şekilde kesilmiş besleme dediğimiz çocukların ana vatanı. her gidene babam ol , annem ol denildiği çocukların evi. ufacık bir merhametten yoksun olan bakıcıların kol gezdiği yerler.
akşam üstlerinde kapıda kalmış bi tanesini kurumun zilini çalıp görevliyle "bu çocuk neden burda" sorusuna "aaa hınzır içerı girmeyi unutmuş" diyerek elini uzattığında çocuğun korkudan, yine dayak yiyecekmiş gibi sizin kucağınıza kapaklanması hali. ağlama, sessiz sessiz ağlama. 5 dakika sonra hiç dayak yemedğim eve gelip anne bir şey istediğinde offflayıp poflama.
Dayan sabır gerek
Yolun uzun, vakit kısa
Ölüm yakın...
Tanrım ona acı.
Sebep-sonuç
gecem hüzün
" baba gitti "dedi biri "baba gitti" .. güldürmek için türlü şaklabanlık.. hiç ayrılmak istemedi kucağımdan ismi baranmış.apo zatten felakat kapkara türlü oyunla korkutmak istedi havladı hırladı " korkuyorum çok korktum yapma " dedikce zevkten dört köşe oldu... yaramazın biri eteğindeki çiçekleri gösterdi bana sürekli renklerini öğrendik beraber...biri topaç gibi yumak gibi nereme koysam türlü akrobasi ayak hareketleri...süre bitti "öpsene beni" biri daha "öpsene beni"..mutlaka uğrayın.
salı, perşembe,cumartesi saat 15.30-17 arası ziyaretçi olarak gidebileceğiniz içinizde sevgi adına ne varsa hepsini vermek istediğiniz " işte bu" diye bahçesinde iç sesinizle nara attığınız yer.
mevcut evlat edinme ve ebeveynlik yasaları yüzünden hakkaten de çocuk esirgeyen kurumdur. karikatür gibi...
yapılan başvuruların %80'inde sevgilerini vermek için yanıp tutuşan çocuksuz aileler geri çevrilir, kimsesiz çocuklar belki de umut bile edemediği bir gelecekten mahrum edilir. elbette devlet çocukların güvenlik ve sağlığından emin olmak zorunda ama "red"lerin büyük kısmı bu tür kaygılardan değil bürokratik engellerden kaynaklanıyor.