bugün

karmaşa, evham, olmadığı gibi görüp, olmadığı gibi duymak, kaybolan kontrol, yitirilen masumiyet, irrasyonel sevi, histerik körlük..
neydi insanı zamana alet eden ve algının oyunlarıyla şizofrenik kıpırdanmalarına yem eden hayatın? hayır ortada v'olta atmak için bi' sebep de yok, zaten suyun kaldırma kuvvetinden balıkların haberi olsa içleri kaldırmazdı kesin, düşmez kalkmaz bir allah yazardı ya da solungaçlarında. belki de bi' kaşık suda yüzüyor sandıklarındandır kendilerini,3 saniyelik hafızalarıyla dünyaya yeniden gelme hadisesi biraz, ya da elli ilk öpücük filminin gudik romantizmi hani..
tabi bi'de olaya balığı tutan, tutmaya çalışan, tutmuş gibi yapan bünye açısından bakmak lazım. oltaya yem koymak ya da koymamak:that is the question! hayır oltaya yem diye koyduğun solucan "işte bütün mesele bu" nun rasgele çevirisine mi yansın, soru işaretinin çengeline takılırken canının yanacağına mı, yoksa balığın organizmasındaki devinimlerinin maksimum 3 saniye süreceğine mi.. şimdi yılmaz odabaşı diye bi' kaptan -ı derya gelse buraya, dese ki; "bir akvaryumu yaşamak bir akvaryumu anlatmaktan kolaydır, işte bu yüzden.." o zaman büyük balık küçük balığa antibiyotik muamelesi yapar mı, kaçan kovalanır mı, uzayda hayat var mı, sen hiç ateşböceği gördün mü diye de kurgulanır mı beyin? o kadar mıdır yani olan biten, serbest-radikal- çağrışımların dna zinciriyle sarmal bir diziliminden mi ibarettir tüm bu kargaşa, bu saçmalıklar arenası, bu histerik bozgunlar, bu kronik roma(n)tizmalar.. o yüzden mi habercisidir yağmurun ya da yağ-mak fiilinden yağmur sözcüğünü nasıl bir organizma türetmiştir, -mur da nedir, mundar olmakla alakası var mıdır?
yoksa boşvermek midir kağıdı her zaman yapılan, sonra hayattan koca bi' sıfır alıp oturmak mıdır, boş verip veriştirmek midir sonra anasına avradına algının? (bkz: bir hakaret olarak algın) diye de bir bkz verdik miydi, ironinin ebesiyle çarpışırız bundan gayrı..diye düşünmek midir?
ama fazla s'övmemek lazım yine de; balıklar boğulmasın diye..

paragrafında s'özü geçen saçmalıkların beyin lobundan kaleme düşey geçişidir çokça..
yine sabahın en bi kör vakti,playlistte "dream theater-learning to live çalarken", ama yine de her zamanki gibi tv de açıkken ama izlenmezken hatta mutelanmışken, yani arada bi gözün takılırken ve nazan öncel siyahlar içinde çılgınca gitar çalar(?)ken, sesini hiç açmadan hangi şarkı olduğunu anlamaya çalışmak gibi gudik çabalar içine girmişken, lanet bi pazar sabahına uyanmışken, birileriyle, sevgilin birisiyle ya da ailen ya da arkadaş birileriyle patatesli yumurta şefintavsiyesi mönülü pazar kahvaltılarını özlerken, artık özlemeyi bile özlerken, nazan öncel'Den sonra tv'De yapışık-yılışık, klibinde satranç taşı deviren dallama klasiği olan bi arabesk şarkı çıkmışken, lanet edecek bir şey daha bulmuşken, ken ken ken..
uzun cümleler kurduğun için kendine uyuz olmaya başlamışken, birden değişir vurgusu, çekimi , kipleri cümlenin.. *
90'a vurulmuş topların karşısı hipotenüs, normal şartlar altında, birbirine komşu mısralarda oturuyoruz biz, hiç balık tutmadım ben mesela, senin cebinde zengin kafiyeler, ve ilk harflerini birleştirince yazamadıklarımızın, hangi gaza sorarsan söyler ama sen uçan bir balondakine sor, yirmiikinoktadört litreyiz, tamı tamına..

Su dediğin iki oksijen bir hidrojen, muavin sorar birazdan, isteriz. Yanımızdan geçen arabaların bize göre hızını bulmak için, normal şartlar altında, ağır bir trafik kazası geçirmemiz lazım ve sen kulağıma bir fen kitabının en olmadık formülünü söyleyiverirsin, tüm sınavlarımızdan kalırız, ne farkeder?

ince kenarlı merceklerden o karanlıktaki yıldızlara bakarız, f/2'sinde durmak gerekir böyle şeylerin, normal şartlar altında. Sana söylemiştim, bırak dağınık kalsın diye, şimdi topladığın bu yerde, herşey yerli yerinde, çekmeceler mutlu, gardrop gülümser, eşyalar düzgünce katlanmış bir valizin içinde, alışkın değilim, buz eriyince taşmayan bardağa bakar gibi, şaşırıyorum, iyi ki beni dinlememişsin.

Giriş, gelişme ve sonuçtan ibaret herşey, normal şartlar altında, girişte paltomuzu bırakırız vestiyere, gelişmede başka bir ülkeden bildirir muhabirler, sonuçta ne kaybedeceğiz?

Normal şartlar altında, sana bunu günde on defa söylemem gerekir. sahi bugün sana söylemedim sanırım. Sonra düşündüm de, gerekir mi?

"mute" suz televizyon ırkına selam ola...