an itibariyle istediklerine ne kadar kısa sürede ulaşabiliyorsan o kadar bu tanımın içersinde üst sıralarda yer alıyorsunuzdur kanımca. maddi manevi farketmez örneğin; bir sözlük yazarı an itibariyle sol frameyi doldurmak istiyor ve bir engel olmaksızın dolduruyor an itibariyle bu yazarımız isteğine ulaştığı için zengindir.
gunlerden bir gun cok zengin bir baba, ailesi ve oglunu koye goturmus. bu yolculugun tek amaci varmis, insanlarin ne kadar fakir olabileceklerini ogluna gostermek. cok fakir bir ailenin yaninda iki gece gecirirler.
yolculuk donusu baba ogluna sorar:
- insanlarin ne kadar fakir bir hayat surdurduklerini gordun mu?
- evet baba.
- ne ogrendin peki?
oglu aci bir tebessumle cevap verir:
- sunu gordum; bizim evde bir kopegimiz var, onlarinsa dort tane. bizim bahcenin ortasina kadar uzanan bir havuzumuz var, onlarinsa sonu olmayan bir dereleri. bizim bahcemizde ithal lambalar var, onlarinsa yildizlari. bizim gorus alanimiz on avuya kadar, onlarsa butun ufku goruyorlar.
oglan sozunu bitirdiginde babasi soyleyecek hicbir sey bulamaz ve oglan ekler:
- tesekkurler baba, ne kadar fakir oldugumuzu gosterdigin icin... *
kapitalizm in isim babası. annesi değil, zira anne hep vericidir. koşulsuz, şartsız sever sizi. babalar öyle mi? her daim korkulan, baskıcı ve uzaktır.
tanım: parayla geldiği sanılan, ehil ellerde olmadığı vakit ele yüze bulaştırılması, değerinin bilinmemesi muhtemel kıdem.
insanın sahip olduğu en ufak bir şeyin bile bir zenginlik olduğunun farkına varması ise çok zor. çok çok zor. her gün onu kullanmaya, onunla yaşamaya o kadar alışmışız ki, o yok olmadan değerini anlamıyoruz. eğer şanslıysak da karşımıza onun olmadığı bir insan geçiyor, ve ağzımıza sıçıp bırakıyor.
--kişisel bilgi anı yaşanmışlık içerir--
yeni girilen iş yerinde, fazla dikkat çekmemek için konuşulmaz pek. arada bir sıcak kanlı insanlar çıkarsa, o bozar sessizliği. bu da öyle bir ders oldu bana. herkes işine bakarken, genç biri adımı soyadımı sormadan, direkt okuyup okumadığımı sordu. okuyorum abi dedim tabii. adam sanki küfür etmişim gibi kafasını çevirip işine devam etti. vakit ilerledikçe ve insanlar sıkılmaya başladıkça, muhabbet de kaçınılmaz hale gelince, mecburen konuşmaya başladık ve mevzu çocuğun bir ay içerisinde askere gideceğine geldi. "liseyi bitiricektim, iki sene kalınca babam izin vermedi, iki senedir burdayım işte. çok istiyodum okumayı. fakat geçti artık bizden, baksana iki gün sonra askeriz heheeeh". üniversitede okuyor olduğumu söylediğime pişman olduğumu farketmeme sebep olan kısım burasıydı. biz vizeden sınavdan dert yanarken, ulan nerden geldim şu okula, ne işim var benim okulda dediğimiz zamanlar da olmuşken, adam okuyamamıştı. belki kafası çalışmıyordu, belki babası baskı yapmıştı, fakat okumak istemişti, okuyamamasına rağmen hala istiyordu, hala gözleri parlıyordu. elde olan her şeyi zenginlik bilirse mutluluğa bir adım daha yaklaşır insan, çünkü bir 'şey'e değerini o 'şey'in sahibinden başkası veremezmiş, bu gün bunu anladım ben.
o saatten sonra da hem orucun etkisiyle, hem de bu olayın bende bıraktığı iz sebebiyle doğru düzgün çalışamadım da zaten. keşke okuyabilseydin be abi.
--kişisel bilgi anı yaşanmışlık içerir--
iki bin liralık lüks telefonuyla konuşuyor. Muhatabı kendisine bir adres mi, numara mı verdi, onu yazacak. Cebinden 25 kuruşluk bir tükenmez kalem çıkartıyor ve notunu alıyor.
Ne korkunç sefalet!.. Cep telefonu iki bin liralık, kalemi 25 kuruşluk.
Kalem mi daha faydalı, daha değerli, daha asil, cep telefonu mu? Bizimkine göre telefon.
150 bin dolarlık lüks otomobili var, evinde kütüphanesi yok.
Büyük bir dolmakalem firması her yıl çok az sayıda acayip güzel ve antika dolmakalemler üretiyormuş. Mesela bir yıl deniz fili dişinden yapılıyormuş. Ben zengin olsam öyle kalemler alırım.
Kalemsiz, kitapsız, deftersiz, kütüphanesiz, sanatsız bir zengin düşünemiyorum. Milyar doları olsa bile o zengin değil acınacak bir züğürttür.
zenginlik;duşa girmek için banyoya adım atılır atılmaz, suyun ısınması için musluğun açılması ve bu esnada su gürül gürül akarken soyunmak demektir.
suyun boşa akması umursanmaz zenginlik vardır serde.sıcak suyun altına girmek ister zengin bünye.
zenginlik; tasarruf bilmeksizin duş almak için önceden ısınması için musluğu sonuna kadar açmaktır.
ama fakir bünye bilir ki soyunduktan sonra suyun altında suyun ısınması beklemek daha tasarrufludur.
bu olgu "para içinde yüzmek" şeklinde betimlendiğinde aklıma, zenginliğin sıvı bir şey olduğu geliyor.buna mukabil sıvının akışkan,akışkanın muvakkat olduğuna çağrışım yapan aklım, size bir hayal kadar yakın olan bu safsatanın anlamsız bir hırstan fazlası olmadığını idrak ettiriyor.ne biçim aklım var lan.
Zenginlik;
Merdivenleri yardımsız çıkabilmektir.
Pencereden bakıp, yoldan geçenleri görebilmektir.
Her akşam kendi kapını kapatabilmektir.
Saçının okşanmasıdır.
Kolundaki saatin geleceği göstermesidir.
Bir sonraki hafta için plan yapabilmektir.
Güzel günleri bekleyebilmektir.
Bazen bir tabak makarnadır.
Bazen iki tane domates ve bir taze ekmektir.
Kendine inanabilmektir.
Zenginlik varlığından mutluluk duyabildiğin herşeydir.
zenginlik, çok şeye sahip olmak değildir.
zenginlik, "sahip olmak istediğin şeylere" sahip olmaktır.
varlıklı olmak, mutlak bir kavram değildir. arzuya bağlı ve görecelidir.
paramızın yetmediği bir şeyi arzuluyorsak, varlık durumumuz çok iyi olsa da fakir hissediyoruz.
ve eğer elimizdekilerle yetinebiliyorsak, zengin hissediyoruz, varlık durumumuz ne kadar az olsa da.
bu durumda insanları zengin etmenin iki yolu vardır:
onlara ya "çok para vermek";
ya da "arzularını sınırlandırmak"...