bir arkadaşım okuyordu bunu. sıradan bir arkadaşım değil. hoşlandığım. ama yüreği beni değil bir başkasını seviyordu. ben de kitap ismi aklıma geldikçe sanki ona sesleniyordum.
garip bir kitaptır. önce aslının işletme mühendisliği fakültesine başladığı fakat şirket toplantısına katılması murat'ın da orda olacağını öğrenmesine bağlıdır.
sonrasında olaylar başa alınır ve murat ile aslı'nın tanışma hikayesi.
güzeldir kitap. velhasıl akıcıdır da.
fakat canan tan'ın piraye adlı romanındaki hüzün teması ve olaylar zinciri bu kitapta benzer şekilde işlenmiştir.
piraye'de ömer vardı, arif vardı, nevzat vardı.
bu kitapta da murat var.
ancak sonu piraye'den farklı olarak sevenlerin kavuşamaması ve aslı'nın amerika'da birini bulması sonucu murat'ın başka bir kızla evlenmesi şeklinde bitiyor.
beni çok sıktığı, ancak bir kaç ayda okumayı başarabildiğim halde tuhaf bir şekilde bitirdiğim zaman bir yandan da beni çok etkilediğini fark ettiğim kitap. basit bir kurgunun şişirilmiş yer tasvirleri ile işlenmesinden ibaret romanın tamamı. ama aynı zamanda öylesine yalın ve kabullenilmiş bir çaresizlik sunuluyor ki okura sanırım geçmişte bir yerlerde kalmış kayıplarımızla özdeşleştiriyoruz bu durumu ve kitabı da sadece bu okutuyor.
ayrıca bu romanı akıcı bulanlara da hayret etmekteyim, tam tersine bir sürü gereksiz ayrıntıyla okuyucuyu boğuyordu. hadi tasvir filan yapsa gene tamam da, o da değildi yani. ayrıca canan tan'ın kitapta bin kez tekrar ettiği ifadeler için:
--spoiler--
murat gibi karizma, yakışıklı ve zengin bir adamın yıllarca aynı kıza delice aşık olması, ve ailesinin isteği üzerine sevmediği biri ile evlenmesi bana iğreti geldi.öyle bir ailede hem de..
--spoiler--
sığ bir roman. okurken sıkıldığım, ayrıntılara yer verilmeyen, karakter tahlillerine inilmemiş, kısacası beni de sarmamış, üstelik yer yer gerçeklikten uzak gelen bir konusu var. sadece aslının, muratın ailesine çektiği rest ve kitabın sonu ilginç.
ayrıca aslı karakteri en iyi, en enerjik, en akıllı, en en en... bir an edwırıdın tahlili yapılacak falan sandım. dil sade, benzetmeler sade..
bu kitabı bir arkadaşıma sevgilisi tavsiye etmiş. aldı kitabı. ne aldın bakiyim dedim. verdi kitabı. kapağına ve adına baktım. sanırım toplamda 2 saniye sürdü. ayrıl o kızdan dediğim canan tan romanı. ***
canan tan 'ın romanıdır. piraye adlı romanına çok benzediğini sadece duymuştum. hikayesi aslında etkileyici ve sonu buruk, en güzel yanı ise nazım hikmet'in şiirleri ile romanın süslenmiş olması. bu romanın değerini, güzelliğini en az 5 kat daha artırıyor bence. illede okuyun diyemem ama güzel kitap.
bana şiiri sevdiren güzel romanlardan bir tanesi. ayrıca yazarın diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da nazım hikmet hayranı olduğu göze çarpar. kitaptan ahmet hamdi tanpınar ın aşk şiiri.
aşk dediğin nedir ki
tenden bedenden sıyrık
çocukların içinde
yaşadığı bir çığlık
aşk dediğin nedir ki
histen nefesten bir varlık
umutsuzluk içinde
karanlığa son ıslık
söylemiştim sana, ölesiye bir aşk yok aramızda. onun yüreği seninki kadar sevmiyor beni. benim yüreğimse, çoktan vazgeçti kendinden...
sen ne düşünürsen düşün, aşkımıza ihanet ettiğimi düşünmüyorum ben.
sessiz sedasız, hayatından çıkıyorum yalnızca.
hoşçakal. özgürsün artık.
Durup dururken içimde bir şeyler kopup tıkıyor boğazımı,
Durup dururken sıçrayıp kalkıyorum yarıda bırakıp yazımı,
Durup dururken rüya görüyorum bir otelde, holde, ayakta,
Durup dururken çarpıyor alnıma kaldırımdaki ağaç,
Durup dururken bir kurt uluyor aya karşı bahtsız, öfkeli, aç,
Durup dururken yıldızlar inip sallanıyor bir bahçede, salıncakta,
Durup dururken mezardaki halim geçiyor aklımdan,
Durup dururken kafamda bir güneşli duman,
Durup dururken hiç bitmeyecekmiş gibi bağlanıyorum başladığım güne,
Ve her seferinde sen çıkıyorsun suyun yüzüne...
insanların hakkında methiyeler düzdüğü, olabildiğince sıradanlık ve ben de düşünürdüm lan bunuculukla okunulması kuvvetle muhtemel olan; genc kızların 2 numaralı(1.keremcem) sevgilisi canan tan ın vasatı asmayan, o kadar sayfasına ragmen kalıbının da kitabı olmayan romanı. ikili ilişkiler üzerine okunulabilecek vasatı asmayan bir seydir.
bence henüz bitmemiş bir romandır.
sonunu ben getireyim bari
muratın karısı ölür murat aslıyla evlenir.aslım da aslıyı çok sever vee size anne diebilir miyim der.
muratın ailesi iflas eder aslının babası şirketi satın alır hepsine iş verir muratı da istanbuldaki şirketin başına geçirir.aslının babasına minnettar olan muratın ailesi aslıdan özür diler. onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.
derinden hissedilen ama asla söylenemeyen bir aşkın sonunda
karşı taraf hiçbir şeyin farkında bile değilken içten içe sevdiğinin yüzüne bakıp söylenebilecek son cümle.
ama ne yazık ki siz arkadaşsınızdır ve öyle kalmanız gerekir.
keşke şartlar farklı olsaydı ne güzel olurdu..
geceleri yastığa kapanıp, ağlayıp '' Yüreğim seni çok sevdi '' der insan.
ama bunu yine kendisi duyar ne yazık.
unutmak zordur!
onu hatırlatan bu kadar çok şey varken ve bitmişse anlamsız bir sebepten ötürü arkadaşlığınız. artık onun sesini duyamamak ya da sebebini bile öğrenemeden bu bitişin, unutmak zordur be arkadaş...
Romantik denilebilir ama iyi bir kitap olduğunun söylenmesi çok olan Canan Tan'ın kitabı. Üstelik hemşehrimin eserini daha bir kollamam gerekiyordu ama yapacak bir şey yok. Kitap ne Aslı'nın ne de Murat'ın derinliklerine inmeden, sığ bir yüzeyde başlar ve aynı sığlıka biter. Olay sırasında Aslı'nın dışında başka hiç kimsenin ne düşündüğünü, neyi neden yaptığını, sorgulamalarını, yaşantısını kısacası hiç bir şeyini bilmeyiz. Eser bu haliyle genç bir kızın ağzından yazılmış bir günlük havasındadır. Romanın kahramanı olan Aslı da son derece antipatiktir. Bütün iyi özelliklerin üzerinde toplandığı, herkesin kendisini çok sevdiği, hiç bir kusurunun olmadığı, devamlı el üstünde tutulan gerçek olamayacak denli yapay duran bir karakterdir. Kitabın anlaşılması zor paragrafları bırakın, anlaşılması zor ve uzun cümlelerden bile uzak duruşu kendisinin ilkokula giden bir çocuk tarafından bile okunmasına olanak sağlar. Canan tan'ın diğer kitaplarını okumadım ama okuyan arkadaşlarım pek te farklı olmadığını söylediler. Yazım dili çok sade. Ama o kadar sade ki yavan geliyor. ifade gücü de bir o kadar zayıf geldi bana. Öyle ki 10 sayfa okuduğunuzda kitapta 7-8 aylık bir bölümü geçmiş olabiliyorsunuz. bu çok güçlü bir yazarın başvuracağı bir yöntem olmasa gerek. Oysa ki bir romantik bir öykü de bir şekilde kadın ve erkeğin düşünceleri eşit şekilde esere dökülmeliydi. Aslı'nın gel-git'lerinden haberdarız ama Murat'ın neyi neden yaptığı konusunda Aslı'nın varsayımlarından ötesi yok. Kitapta Bursa, istanbul, ABD gibi yerler varsa da bu yerlerin zenginliğinden eser nasiplenmemiş.
Kısacası kitap insanda bir doymamışlık hali bırakıyor. Bu şekliyle de "Issız Adam" filmini fazlası ile andırıyor. insanlar özel hayatlarında yaşadıkları ile ekranda ve sayfalarda gördüklerini özdeşleştiriyorlar. Sonuçta okuyan ya da seyreden farketmez; insanlar ağlıyor.
Bununla birlikte gerçekçi ve güçlü bir aşk hikayesi okumak isteyenlere Pınar Kür'ün "Bitmeyen Aşk" ını , inci Aral'ın "Taş ve Ten"ini tavsiye edebilirim. Sonunda kıvranmak ve gözlerinizi dolduracak denli görkemli bir aşk için ise önerim Travenian'ın "Katia'nın Yazı" olacaktır.