önce kapa gözlerini.
şimdi bir yeşil hayal et; baharda her yanı huzura boyayan karadeniz yeşili.
bir evin balkonundayız. mis kokulu çayımıza muhabbetimiz eşlik ediyor.
balkondan baktığımızda ardı ardı yeşil tonları sıralı dağları görüyoruz.
Karadeniz'in "başı dumanlı dağlar"ı.
o yeşile kavuşmak hasretiyle kendimizi bahçeye atıyoruz. mis bir koku var, o kokunun ardında erik ağacı.
çok severim eriği, biliyorsun.
ağaca tırmanıyoruz ama korkuyoruz da.
çocuklar gibi şeniz.
birbirimizi görebildiğimiz karşılıklı iki dala oturuyoruz. dallardan erikleri alıp yerken ben bir türkü tutturuyorum.
sen bana eşlik ediyorsun.
bağıra bağıra söylüyoruz ardı ardına türküleri.
oturduğumuz yerden başı dumanlı dağları görüyoruz, arada onlara bakıyoruz. dalıveriyoruz öylece.
susuyoruz bir müddet, güvenle susabilmenin tadını çıkarıyoruz.
sonra birden bana dönüyorsun, yine o meşhur züleyha gülümsemesi ile gülümsüyorsun.
sonra yine bir türkü patlatıyoruz.
şimdi sen seç bakalım Züleyha, o türkü hangisi olsun?
Kuyuların lisanı olan yazar. Derinliğinden duyulmaz bir sabah gibi serin, ulaşılmazlığından görülmez bir akşam gibi yalnız... Bir acısı, bir hikâyesi vardır elbet. Hepsinden öte - Asaf'ın da kulağıma fısıldadığı gibi- kendi şiiri olan biri... Bir hediye vereyim dedim ama kabuk ve yara bandından öteye geçemedim; affola...
keyfi yerine gelsin diye bu defa cıstak cıstak bi şeyler paylaşmak istedim.
sen her şeyin en güzelini hak ediyorsun güzel züleyha.
unutma ki züleyha ya gülümsemek yaraşır.
(bkz: züleyha nın gülümsemesi)
yusufun züleyhası deyince aklıma hep Nabî'nin ölümüne düşürülen tarih geliyor:
züleyha-yı cihandan damen çekti yusuf-ı nabî ( Yusuf Peygamberin, Züleyha dan eteğini çekip uzaklaşmasını hatırlatarak, cihan adlı Züleyha dan eteğini çekip ahirete gitti.)
Tavsiye verirken bir durun düşünün arkadaş. Züleyha artık neden yazamıyor diye. Bir derdin mi var demek yok varsa yoksa artık yazamıyorsun diye mesaj atın. Siz çok güzel yazıyorsunuz he babam he. Yazmıyorum ulan sizin gönlünüz cız edecek şekilde yazmıyorum artık yazarı. Sabrı taşmış yazar. Verilmiş sadakası olmayan züleyha dan gitmiş yusufu da kaybetmiş hem de. Keşke ölse yazarı.
--spoiler--
"bir gün züleyha, arkalığına beyaz sümbül dalları işlenmiş tahtırevanıyla geçiyordu kütüphanelerin ve tapınakların kenti olan kentinin sokaklarından.
görkemli bir alayla geldiğini görenler saygı ve hayranlıkla kenara çekiliyor ve züleyha'ya yol açıyorlardı. zengin ve güçlüydü, en fazla da güzeldi. ve kimse kırmızı gülleri saçına züleyha gibi takamazdı.
birden bir meczub, ehil arslanları, atları ve arabaları aşarak züleyha'nın tahtırevanının önünde dikiliverdi, yürüyüş durdu. züleyha tül cibinliği aralayarak bu duraklamanın nedeninin anlamak istedi.
gözlerini kaldırarak züleyha'nın yüzüne bakmaya başladı meczub, "züleyha..." dedi, "sevindir beni!" züleyha kölelerine meczubun sevindirilmesi için işaret etti.
köleler mor renkli kadife bir keseyi uzattılar avucuna; ama meczub oralı bile olmadı*.
"züleyha..." dedi, "sevindir beni, bana gülümse! başka bir şey istemem."
züleyha bu sesi hatırladı ve yüzüne dikkatlice bakınca, aşkını reddettiği silik bir yığın sima arasından bir zamanların ordu kumandanını tanıdı. usulca gülümsedi.
başını önüne eğen meczub sessiz ve sakin geldiği gibi çekiliverdi.
o günden sonra mısır'ın lisanına "sadaka vermek" anlamına gelen yeni bir deyim yerleşti: züleyhanın gülümsemesi."
--spoiler--