filmin ismini ilk duyunca yozgat ile blues ne alaka denir, merak edilir. seyredince anlaşıldı ki yozgat ile blues' un bir araya gelip gelmeme ihtimali filmin konusuymuş.
tarık tufan'ın net yalın tavrının hissedildiği filmdir. anlatacağı konuyu bulandırmadan oldukça net bir şekilde ortaya koymaktadır. l'ete indien şarkısını aklımıza kazımıştır. filmin farklı bir havası var her izleyiciye hitap etmeyebilir.
görünüşe göre herkes çok sevmiş, benden 10 üzerinden 4 alabildiğine dua etmesi gerek. şimdi şöyle, her şeyden önce kamera gereksiz hareketli. bir sanat filminde kamera durağan olmalı, çünkü önemli olan şey görüntü. oyunculuklar gereksiz kasıntı, millet nasıl sevdi anlam veremiyorum gerçekten çok kasıntı karakterler var. gerçi filmin havası gereği olarak kasıntı bu karakterler. senaryo iyi niyetli bir düşünce ama gerçekten oturmamış yani, neden bilmiyorum olmamış. benden bu kadar, notu böyleydi.
imamın olmadığı yerde keçiye evliya çelebi denmesiyle zamanında müzisyen kimliği almış , belli ki kısıtlı bi repertuara sahip bi abiyle , istanbulda kendine hiç bi yer edinememiş bi kızın yozgat'a gidince değişen hayat hikayelerini çok güzel anlatmış kara mizah öğelerini güzel barındıran film.
yönetmen eğer istese bu oyunculara başka şarkılarda söylettirirdi ama dikkat ettiyseniz sahnede devamlı aynı şarkıyı dinliyorlar. adam evinde de bu şarkıyı dinliyor hatta.
arabesk müzikle olan savaşı da var adamın tabii ama bir yandan da kendini hiç yenilememiş ve hala ben çok iyi müzisyenim bla bla diye sağda solda tepinmeye çalışan siktiriboktan adamların çok güzel bir özetini de vermiş anlayana.
tırıvırı radyocu karakteri ise tam anlamıyla muhteşem. şarkıyla beraber şiir okumalar olsun "ben seni kelebeğin kanadı ayının g.tü gibi sevdim " gibi güzellemeli dandik şiirler olsun gerçekten bu köylü mü kentli mi ne idüğü belirsiz lümpen radyocu ekolünü özetlemiş.
kızın istanbulda kalsa hiç bişey olamayacak , kimse tarafından sevilmeyecek olması fakat yalnız ve kolay erişilebilir (zor olmayan diyelim)kadının elmastan daha değerli olduğu anadolu ilinde iki erkek tarafından paylaşılamaması hatta teklifler yağdırılmasıda çok güzel bir bakış açısı olmuş.
ercan kesal’a yazılan rol ve diyalogların ve ses olayının dışında bence genel olarak başarılı ve gerçekçi bir film.
Ayrıca filmin ismi ilk bakışta filmle çok alakasızmış gibi görünse de metaforik bir anlamda filmin özetidir aslında.
yozgat'a biraz mecburiyetten biraz da farklı hayallerle giden (bir insan yozgat ile ilgili niye yüksek beklenti içine girer ki zaten, belli ki çaresizlik düşürmüş yolunu *) yavuz'un; gazinoda alışılmışın dışında tür müzik deneyip de umduğunu bulamayıp, üstüne bir de kendiyle getirdiği öğrencisi neşe'yi yarı yolda bırakmak istememesiyle doğan umutsuzluğunu ve zorluklarını konu alan fazıl coşkun filmi.
--spoiler--
parasızlıktan düğün salonunda sahneye çıkıp da l ete indien okuması kahkaha attırdı. *
--spoiler--