yolda mp3 dinlerken klip çekiyormuş hissi yaratmaktır.
okul yıllarıydı. okuldan çıkmış eve gidecektim. dedim biraz hava almak için dolaşacağım. taksim yolunun üzerindeydi. istiklale girdim. o sırada kulağımda jessi j çalıyordu. kendimi kaptırmış tam ortadan havalı bir şekilde ilerliyorum. sanki şarkıya baştan klip çekiyordum. etrafa havalı havalı bakışlar atıyorum. insanların gözleri bir anda üzerime doğru gelmeye başladı. herkes bana bakıyordu. neden bakıyor bu insanlar bana? gibi sorular kafamın içinde dönüp dolaşırken kendimi daha farklı hissetmeye başladım. daha havalı olduğumu anladım. karşıdan bir kız geliyordu. çok güzel, bir içim su ** bakışıyorduk sadece. ben ağır ağır yürümeye ve havalı bakışlar atmaya devam ediyordum. birden kız gülmeye başladı. kıkır kıkır gülüyordu. bende kaş göz işaretiyle hayırdır neye gülüyorsun? ifadesi yaptım. eliyle arkamı gösterdi. döndüğümde tren arkamda durmuş klakson çalmakta ve kullanan dayı kafayı çıkarmış bana küfür etmektedir. hayatımda duyduğum en büyük rezillik. hemen ilk sokaktan içeri girilir. ilk otobüsle direk eve gidilir. **
tripleree girmeye neden olur. eminem - not afraid dinlerken birden bu hisse kapıldım. vızır vızır geçen arabaların araından gideyim dedim. kırmızıışık yanmadan hem de. bir de havalı havalı gidiyordum. bi korna sesi duydum. öyle ki kulaklığa rağmen fark ettim. baktım adama. 'siktir git lan' der gibi bakıyordu. ben de geri çıktım. kırmızının yanmasını bekledim tabi.
sanılanın aksine liseli ergen sendromu değildir. hadda bu durumun sosyal sınıfla alakası yoktur mp3 player'ı olan herkesin bu duruma düşmesi muhtemeldir. eğer kendinizi müziğe fazla kaptırırsanız da sonuçları hiç iyi olmayabilir, mesela bir hayko çepkin yalnız kalsın dinlerken birden kırmızı ışıkta geçen bir apache minübüsçünün kurbanı olabilirsiniz. o yüzden siz siz olun mp3 player'ı amacına uygun kullanın.**
özellikle yanni'nin one man's dream'ini dinlerken başıma sıklıkla gelen olaydır. sanki bir filmin hüzünlü bir anındaymışım gibi o gün ne kadar neşeli olsam da bir hüzün kaplıyor içimi.
salak hissettiren durum.
ne bok oluyor o kulaklığı takınca bilmiyorum, insanın hayata bakışı değişiveriyor birden. blendax reklamındaki mal kızlar gibi saçlarını savura savura ağzını harman kadar açıp gülümseyerek yürümek istiyor insan. ama hiç mümkün olmuyor, acısı içinde kalıyor. ya biri korna vuruyor uyanıyor, ya etrafına salak salak gülücükler atarak gezdiğinden ayağının altındaki taşı görmeyip tökezleyiveriyor. sonra da hasittir deyip yola devam ediyor. kulaklıksız.
farklı bir versiyonu da söz konusu bu durumun. rihanna - disturbia dinlerken podyumda yürüdüğünü hayal ediyor insan istemsizce. * adımlar müziğin ritmine göre ayarlanıyor ve kendisinden asla taviz vermiyor. * şarkı bitiyor, tarkan - işim olmaz yükseliyor kulaklıktan. bütün o yaşanmışlık bir kenara atılıp, tarkanın şarkısındaki sözlerin büyüsüne kapılınıyor...
hayranlık duyulan bir film ya da karakterle özdeşleşmiş bir parça çalıyorsa kendinizi tutamayacağınız ruh halidir. kafada canladırılan sahneler, oyuncu edaları ve duyulan yüksek keyif bu hissi tatmanızı tetikler. aslında soundtrack müziklerin ne kadar coşkulu ve ahenkli olduğunun kanıtıdır bu. '' ulan ben bu müzikle kendimi motive etsem, noksan yanım olmaz döktürürüm'' dedirtir insana. şarkı bittiğinde ise uyanma vakti gelmiştir, renkli bulutlardan toz dumana dönüş.
filmlerin her sahnesinde gereksiz bir fon müziğinin çalması sonucunda insanın müzik dinlerken kendini kamera karşısında zannetmesi, kasılması bilmem nesi durumu... suçlu hep o salak yönetmenler.
kendinizden geçmenize neden olan bu durum,otobüste ya da yürürken yüzünüze konan bir tebessüm sonucu tüm bakışları size doğru çeker.bir bakarsınız ki herkes size bakıyor.ama umursar mısınız?asla.mutlusunuzdur.sadece müziğin içine girebilen hayallerinizi zamanla paylaşırken,önemli sinizdir;o an her şeyi yapabilecek gücünüz vardır.hep aynı şarkıda hep aynı hayallere dalarsınız kısacası bedeniniz yürür,ruhunuz koşar!