zihnini toplumsal yönlendirmelerin kölesi haline getirmeyen kızdır.
günlük rutin olarak tanımladığımız aktiviteler tamamen birer alışkanlıktan ibarettir. sadece öyle alıştığınız için üç öğün yemek yer, sadece öyle alıştığınız için iki litre su içer, sadece öyle alıştığınız için günün 8 saatini uyuyarak geçirirsiniz. oysa ki insan metabolizmasının ne sandığınız kadar yemeğe, ne de sandığınız kadar uykuya ihtiyacı vardır. ne kadar az yemekle doyabileceğinizi, ne kadar az uykuyla ayakta kalabileceğinizi bilseniz cidden şaşırırdınız.
peki neden bunu yapamıyoruz? çünkü bedenlerimiz de zihinlerimiz gibi adaptasyonlara uğruyor toplumsal olarak. bize öğretildiği gibi yaşıyor, bize öğretildiği gibi hareket ediyoruz. yaşar kurt, kukla şarkısında bunu çok güzel yansıtmıştır: https://www.youtube.com/watch?v=bM2aaVY9T4c
peki bu toplumsal yönlendirmeler nasıl uygulanıyor? her türlü. okuduğunuz kitaplarla, izlediğiniz filmlerle, maruz kaldığınız her reklamla. siz sadece eğlendiğinizi düşünürken zihniniz her an yeniden inşa ediliyor.
1988 yapım they live filminde sonu saçma bir uzaylı istinasına bağlansa da, bu konuya güzel değinilmiştir. başroldeki kahramanımız taktığı gözlükle "gerçek dünya" denen kanaldan görür günümüz dünyasını. ve dışarı baktığında gördükleri şöyledir:
gittiğimiz (flörtüm ve ben, ben ve arkadaşlarım) mekanlarda özellikle gerçekleştirdiğim bir durumdur. lüks mekanlarda yenilen yemeğin bir kısmını tabakta bırakmak adettir. başka bir deyişle görgü meselesidir. tabağın en az %15ini bilerek ve isteyerek yemem. tabii siz sevgililerinizle esnaf lokantalarında, tavuk dönercilerde buluşuyorsanız iş değişir. o zaman tabağın dibine hüpletmeye devam edin.
zihnini toplumsal yönlendirmelerin kölesi haline getirmeyecekse, yiyebileceği kadar yemek alması gereken kızdır. oysa bu kızımız zihnini köle haline getirmiş ki yiyemeyeceği kadar yemek almıştır. iş bu başlığın konusu da budur zaten.