gülerken göz kenarlarında kaz ayağı denen çizgilerle ilk müşerrref olduğunuz zamandır. önceleri insanı bi hayli üzer.. daha çok gencim ben halbuki diye düşünülür.. psikolojik olarak baya bi çökertir. daha sonra ise aslında onların bile yüze ayrı bi anlam kattığını, her yaşın insana ayrı bi olgunluk kattığını anlar insan. varsın kaz ayağı çizgilerim olsun beni beğenen kalbimi beğensin önce diye düşünür..
geçenlerde, yaşadığım şehirdeki üniversite öğrencilerinin çıkarmış oldukları aylık bir dergi için yazı gönderdim. açıkçası yazıyı öğrenciler rica ettiler benden. ben de kendilerini kırmak istemedim. bir yazı yazıp da bir arkadaşa gönderdim. o da derginin sorumlularına iletecekti.
iletmiş yazıyı. yazıyı sevmiş derginin sorumluları. ilettiği kişiler artık derginin editörleri midir yoksa maddi finansörleri mi bilmem. bir şekilde sevmişler yazımı. yayınlamaya da karar vermişler. fakat yazının altındaki yaş kısmından sınıfta kalmışım. yaşım 29 olduğu için, yaş sınırının 26 olduğu bu derginin her hangi bir sayısında her hangi bir yazım yayınlanmayacakmış. ne kadar iyi yazarsam yazayım. yazılarımın içeriği ne kadar dolu olursa olsun benim yazdığım hiçbir şey bir mana ifade etmeyecekmiş.
çünkü; onların gözünde yaşlıyım ben. yaşanmışlık doluyum. onlar, kalbi ve duyguları toy bir adam arıyorlar. onlar, heyecanlı bir ergen arıyorlar.
bilmiyorlar oysa, yaşlılık yaşanmışlıktan gelir. benim yaşanmışlığım yok. daha bir kadının sağ elini sımsıkı tutup da yaşadığım şehrin ana caddesinde yürüyemedim ben. daha bir kadının kasıklarına gömülemedim çırılçıplak. daha bir kadının sırtını öpemedim seviştikten sonra. daha bir kadına, ömrümün 29 yılının her hangi bir gününü sonuna kadar sunamadım.
bunu bilemedi o genç yürekler. yorgunluğumu yaşanmışlığa yordular. oysa benim yorgunluğum, yaşanmamışlık kokuyor. leş gibi hem de.
minibüse,otobüse binince yer verilmesi sebebiyle her geçen gün daha bir anlaşılır hale gelen yaşamsal özellik. saçların beyazlamasından bahsetmiyorum bile.
henüz çok genç olmama rağmen korktuğum şey hergün aynaya baktığımda aman allahım yaşlanmamalıyım bu yüz buruşamaz diyorum. kötü bence, yok oluyorsun sonunda.kötü sonla biten hadise.
eğer inaçlıysa maneviyata hiç olmadığı kadar dönmesidir. (bedeninden umudunu kesip ruhunu sonsuz kılma isteği diyebiliriz.)kahkahalarının azaldığı; yaşanmışlıkların,hüzünleri çoğaltığı hey gidi gençlik dedirten dönemdir.
bugün hatırladığım 98 dünya kupası olsun tsubasa olsun pokemon olsun ulan yaş daha 21 ama ne anladım bu işten dedirten fiil dün değil miydi sanki o 1998 dünya kupası, nerde kaldı 2002 deki mohikan traşı* , ronaldo saçı; bildiniz mi atari vardı ? hani yaşlılar der ya nerde o eski bayramlar biz mi büyüdük yoksa kirlenen dünya mı?
garanti bankasının extra genç kampanyasının nasıl bir şey olduğunu incelerken başvuru sınırının 18-23 yaş arası olduğunu görmem ile ilk defa tattığım duygu. tamam 2 seneyle geçtik ama olsun insan ilk defasında tuhaf hissediyormuş.