ilk albümünü çıkardığında 2-3 yaşlarındaydım ne zaman denk gelse tv de klibi hiç zaplamam izlerdim sevda sinemalarda çıkardı neyse gel zaman git zaman youtube nin otomatik oynatmalarından kumralım denk geldi ne kadar özlediğimi anlamışım ufak olsam bile biliyordum şarkılarını arkadan bir tanem şarkılar güzelse hala üniversite yılları içimde hortladı klibi çıkan şarkılarını zaten biliyordum bilmediğim ne var ne yok hepsini açtım yaprağın kaderi,sebepsiz fırtına,deniz yoksulu,esirinim,yaz bitti durduramıyordum kendimi yetmedi albüm toplamaya başladım esirinim,divane konser takvimi hep vizelerime finallerime denk geliyor otobüste okuldan dönerken gece yatarken hatta bir kaç gün önce armada yaz konseri vardı onu izledim burada bahsetmek istemediğim incitici bir olay yüzünden kumralım ve divaneye küstüm bu iki şarkıyı es geçiyorum her seferinde, adam sanki klişe olacak duygularıma tercuman dı muhakkak şarkılarının her dizesinde kendimden bir şeyler bulurdum. üzüntülü müydüm patlat sebepsiz fırtına iyi ki yaşar şarkıları var diyordum çok mu mutluyum aç yüreğimi kaybettim i gel zaman git zaman gönül meselesi oldu unutacağım varsa unutamıyordum bu şarkılardan unutmak istemiyordum yine yaşar dinliyordum unutmak istiyordum yine yaşar dinliyordum bağımlılık gibiydi aşkın her hali için vardı cadde çıktı anlatamıyorum ile yıktı içimi cadde ve gözlerinde sabah da vardı ama anlatamıyorum başkaydı, sözlerimi şu dizesiyle bitiriyorum gemilere adres oldu liman sen hala kuşlara hayran.
divane şarkısı efsanedir. bayılırım bu adamın şarkılarına ama doksanlı yıllarda çıkardığı albümlerinde bulunan şarkılarını severim. divane, birtanem, kumralım, cezayir menekşesi...... sayabildiklerim şimdilik bunlar.
Soyadımın bütün harflerini atıyorum.
bu albüm ; en güzel yerinde bitirilmişse eğer kaybedilmeye değer aşklara adanmıştır.
ve bu albüm ; güneşin yavaş yavaş kuzeye çekilirken akdeniz'de bıraktığı iki şeye : aşk'a ve şiir'e ithaf olunmuştur.
ve de bu albüm ; üzerinde isimlerini okuduğunuz , ya da kalbimizde durup , yazmayı unuttuğumuz , yürek mangallarımızın kömürlerine kıvılcımlar saçan , tüm dostlarım ve dostlarımıza teşekkür ederken ,
iki omuzumda varolan melek sayısını dörde çıkaran tanrım ,
yukarıdan seyreden babam , iyi ki de doğurmuş anam ,
vazgeçemediğim tek kadın ; sedam , koskocaman ailem ,
dev gibi şair cemal süreyya ve tüm şairlere...
yaşadığım çocuksu, platonik , eksik, erken, gençken,
zamansız,
evet derken hayır aşklara,geldin değiştirdin tüm anılarımı diyebileceğim aşklara, ayrılmanın vahşi tadına, ezgiler tarafından satın alınmış yüreğim, çıkan her güneş, yaktığım her mum, kaybettiğim her şey, emeğin her türlüsü,
sevdanın en acısı ve sen canım hepsinden önemlisi,
alınyazımın tek okunaklı yeri,sana,sırf sana,
sırf varlığınla bu zalim dünyaya kattığın güzellik için sana adanmıştır...
ah ne çok sevmişim seni...
sen desem seni bilir misiniz
sen diye bir desen çizebilir misiniz
bir mesken bulamadım kalbime
büyük aşklar vardir bilir misiniz??
Yaşar.
divane albümü yeni çıkmıştı ki bu benim ortaokul yıllarıma denk gelir. duyar duymaz büyülenmiştim o çatallı ses, akdeniz melodileri... hemen harçlıkları biriktirip aynı albümden iki tane aldım biri dinlemelik diğeri saklamalık kötü günler için.diğerinde herhangi bir zaiyat olursa korkusuyla.
anladım ki ben içten içe romantiğin tekiyim. bir sabah okula gitmek için evden çıktım ve bisikletiyle kapıda bekleyen arkadaşıma ben gelmiyorum dedim. neye dayanarak ne cesaretle onu hiç bilmiyorum. genelde öyle olur lojman bebelerinde biri gelir diğerini alır ya terkide ya didonda okula gidilir. işe giden babalar anneler öğretmenler keza.
yaklaşık 150 metre ötedeki parka gittim. elimde matematik defteri arasında bir dergi röportajından bulup not aldığım yaşar günaçgün açık adresi. mektuplar yazılırdı o zamanlar. halaskar gazi caddesinde oturuyordu adrese dair hatırladığım tek şey bu. oturdum çardak altındaki masaya. başladım kareli deftere mektup yazmaya. kaptırmışım, şöyle gözlerimi defterden ayırdığımda çardağın bir bacağındaki boş efes şişesi dikkatimi çekti. kalktım usul usul çöpe atmak için elimi boş şişeye göre güdülemiştim ki o an o kutu külçe gibi geldi bana. dolu hiç açılmamış. küçüğüm bir an telaşlandım o şişeyle aynı karede bulunma korkusuyla hemen güllerin dibine dökmeye başladım. dökmeden de atmıyorum zararlı ya hani başka bebecikler denk gelmesin diye. hala insan olduğumuz yıllarda böyleymişiz demek ki. köpük köpük sardı gülün dibini. ardından çöpe atıp ortalığı kolaçan ettikten sonra yazmaya devam ettim. mektubum bitti, babaların mesaisinin ve derslerin başlama vaktini bekledikten sona postaneye gidip zarfımı aldım mektubumu postaladım. ne heyecanlı bir gündü benim için okuldan kaçmıştım ilk kez evim 100 metre okulum 250. bir tel örgünün içindeyim nereye kadar uzaklaşabilirdim üstelik. doğruca spor salonuna gittim ve koca gün orda geçti.
yaklaşık 3 hafta sonra taaa diyarbakıra evimize bir mektup geldi. babam getirmişti. evvveeet yaşardan=) kısa değil üstelik kocaman bir sayfa yanında imzalı bir resim üstelik istememiştim bile ne cömertçe bir davranış değil mi=) gözüm gibi baktığım, zarfının yıttığım parçasını bile sakladığım o mektup yinelenen bir başka taşınma merasimi sırasında hiç oldu. yok oldu. belki de çöp oldu. ne kadar üzüldüğümü anlatabileceğimi sanmıyorum. ya o yalnız kaldım hissi....tarifsizdi.
muhteşem sanatçı,harikulade insan. türk müzik tarihinin gelmiş geçmiş en büyük isimleri listesinin içerisinde koşulsuz yer alması gereken fakat ne yazık ki müzik kültürü ve kulağı ortalamaya vurulunca sıfırın altında olan ülkemizde kıymeti bilinmeyenlerden. ah be abicim ah. her bir parçası her bir albümü efsanedir yaşar'ın. dinletmiş olduğum ispanyol arkadaşlarım dahi flamenko tınılarına hayran kalmıştır.