bugün

korku dizilerinin en başlıca ön konuşmalarındandır. gerçekten ürkütücü bir hava bırakır. bunlar yaşanmışsa kesin ben de yaşarım hayalet beni de yer yok ne biliyim yaratık beni de ısırır gibi triplere sokar.
Bir kamyon fabrikasına Savaş iKiSiVRi adında bir mühendis işe başlar, adama mail hesabı açarlar.
Kullanıcı ismi verilirken, isminin ilk harfi ve soyisminin tamamı olarak tanımlanır.
adamın bütün attığı mailler bloke olur ve adam rezil olur. Bu olayı farketmeyen bilgi işlemci eleman işten kovulur ve şirketin itibari oldukça zedelenir.
"adamın biri arabasıyla giderken yolda bir yolcu alır
yolcu arka tarafa biner.
soför: eee hemşerim kimsin? nereye gidersin?
yolcu: ben azrailim. canını almaya geldim.
şoför alaycı bir tavırla: sen mi Azrailsin, yahu senin gibi azrail olur mu hiç?
yolcu sakin bir tavırla: sen daha önce azrail gördün mü de tarif ediyorsun.
ve ekler: inanmadın bana öyle mi?
s: inanmadım tabii.
o zaman 200 metre ileride bir adam daha alacaksın.
gerçekten de adamın dediği gibi şöför 200 metre ilerde bir yolcu
daha alır.
yeni yolcu ön tarafa oturur. olaylar bundan sonra daha da
ilginclesir.
şöför yanındakine: ee sen kimsin? nereye gidersin?
öndeki: abi beni merkezde bir yerde indirirsen çok sevinirim adım
xxx.
soför: yaw şu arkadaki adam bana azrailim diyo görüyon mu şu herifi
hem iyilik ediyoz hem de dalga geçiyor zibidi.
öndeki arkaya bakar ama kimse yoktur.
öndeki yolcu: abi arkada kimse yok ki.
şöför hışımla arkaya bakar ve: kör müsün be adam arkada oturuyor ya.
öndeki: abi senin kafan iyi mi yoksa dalga mı geçiyorsun?
bu sefer arkadaki söze girer: gördün mü, öndeki beni ne duyabilir ne de görebilir.
şöförün bir anda dizlerinin bağı çözülür, bet beniz atar.
arkadaki, şöföre: hadi der arabayı kenara çek 2 rekat namaz kıl canını alacam.
şöför ağlamaklı çaresiz bir şekilde arabayı kenara çeker ve namaz kilmak icin iner.
sonra...

sonra adamlar arabayı aldığı gibi kaçmışlar."
gerçek olduklarından, muhtemelen yaşanmışlardır. *
ya da gerçek yaşanmış hikayeler.. gecenin bi'saatinden sonra tvlerde sıfırbeşyüzbilmemkaç koduyla aramamız için verilen reklamların genel mottosu.
insanın böyle bir kelime okuyunca koskoca ekranda (evet, 47 inç bebeğim), acıklı bişeyler anlatılcakmış gibi geliyor. yarıçıplak hatunları görünce işin renginin deniştiğini anlıyor.
(bkz: yaşanmamış gerçek hikayeler)
bu olay kayseri'nin bünyan ilçesi'nde yaşanır.
olay alfred hitchcock'un meşhur korku filmlerini bile
çok gerilerde bırakacak kadar tüyler ürpertici.
gece bindiğiniz otomobilde direksiyonda kimse yoksa ne yapardınız?
kendisi bünyanlı olmayan, politikayla uğraşmış ve halen
kayseri'de yaşayan işadamı, 22 şubat 2005 tarihinde bünyan sınırında,
kayseri malatya kara yolu üzerinde, bir benzin istasyonuna girer.

lokantaya oturur ve orada kalabalık toplulukla birlikte bir ufak rakı içer.
yürüyüş mesafesindeki bünyan'a gitmek için, lokantadan çıkar.
ancak dışarısı hem zifiri karanlık hem de korkunç bir kar-tipi fırtınası başlamıştır.
benzin istasyonuna yaklaşık 300 metre mesafedeki, bünyan'a dönüş yolu kenarına varır.
oradan geçen bir arabaya binip,bünyan'a ulaşma derdindedir.

fırtına daha da şiddetlenir. adam bir-kaç adım ötesini bile görememektedir.
gelip-geçen bir araba da yoktur.
nihayet karanlıklar içerisinde, hayalet gibi
yavaş yavaş yaklaşan bir arabanın iki farını fark eder.

arabanın, tam önünde yavaşlamasıyla birlikte hemen arka kapıyı açar ve arabaya biner.
kapıyı kapatır, araba yeniden hareket eder.
içeridekilere merhaba demek ister.
ama o da ne? arabada kimse olmadığı gibi, direksiyonda da kimse yok.
birden paniğe kapılır.
korkuyla, hemen arabadan atlayıp, oradan
koşarak uzaklaşmak ister ama hem araba hızlanmış, hem de korku ile dizleri bağlanmış,
hareket edemez hale gelmiştir.

araba keskin bir viraja doğru yaklaşır.
adam dua etmeye baslar. tüm günahları için tövbe eder.
arabayı durdurması için allaha yalvarır.
tam bu esnada, pencereden bir el uzanır ve direksiyonu
kıvırarak sert virajdan arabanın doğru yola dönmesini sağlar.
her tehlikeli dönemece yaklaştıkça, allah'a yalvarış ve yakarışı artar ve
her seferinde de bir el dışarıdan uzanıp, direksiyonu çevirir.

sonunda kendisini biraz toparlar, ayaklarını kımıldatır.
"ya allah koru beni..." deyip, kapıyı açmasıyla birlikte, kendisini arabadan dışarı fırlatır.
birkaç takla attıktan sonra, şarampolde kendisine gelir.
defalarca üç ihlas bir elham okuyarak, bünyan'a yürüyerek ulaşır ve bir kahvehaneye girer.

üstübaşı ıslak ve şok haldedir.

kendisini tanıyanlar hemen sobanın başına alırlar.
eline bir çay verirler.

bir müddet sonra kendisine gelip, sesi titreyerek,
başına gelen doğa üstü ve korkunç olayı anlatır.

olayı dinleyenler inanmak istemeseler de, anlatan kişinin
aklı başında ve toplumsal sorumluluk taşıyan bir pozisyonda olduğunu
bildiklerinden, herkeste derin bir sessizlik oluşur.

yaklaşık yarım saat sonra, aynı kahvehaneye koyunabdal
köyü'nden iki kişi girer.

bir masaya oturur ve iki bardak çay söylerler.

bu arada, gelenlerden birisi, diğerine şunları söyler:

ahmet abiiiiii... baksana, şu sobanın başında oturan geri zekalı bizim araba yolda kalınca, biz arabayı iterken, arabaya binip
sonrada arabadan kendini atan öküz değil mi?