bir ineğin, bir atın ya da bir böceğin yaşama amacı neyse bizim yaşama amacımız da odur. beynimiz biraz daha geliştiği için kendimizce süslü, hoş amaçlar edinebiliriz kendimize... ancak bu şey avuntudan öteye gitmeyecektir.
neden amacı olması gerektiği de sorgulanmalıdır. sahil kenarında duran bir çakıl taşının amacından daha önemli bir amacınız ve konumunuz veya dünyayı değiştirecek idealleriniz mi var sanki amk.
Din kültürü hocalarına ve bilgin kişilere sorduklarımdan anladığım kadarıyla" bizim cennete veya cehenneme gideceğimiz önceden bellidir ancak cehenneme gidenler Allah'ım nEden bize bir fırsat vermedin demesinler diye herkes dünya hayatinı yaşar" diye kanaat getirdim ve iknada oldum kendimce.
yaşamamızın amacı zaten bir kere verilmiş bu şansı sonuna kadar değerlendirmek. hani lüks bir restoranta hiç tatmadıgın bir yemegi söylersin de tadını begenmesen bile hepsini yer bitirirsin. para boşa gitmesin hesabı. onun gibi birşey.
en basitiyle başlayalım. diyelim ki hayatınızı herhangi bi şeyi gerçekleştirmeye adadınız ve bunu başardınız. sonrasındaki zaman o kadar anlamsız, o kadar boş olur ki bakın hepimiz bunu tahmin edebiliyoruz. o yüzden, adanmışlık kültürü yanlıştır. hayatın anlamı ve amacı aranacaksa adanmışlığa yer yoktur.
diğer ihtimal ise mutlu ve rahat biri olmak için yaşamak olsun. ama bu noktada şunu sormak lazım, her şeyin bir karşılığı yok mudur? elbet vardır. mesela siz gelecekte rahat ve mutlu biri olmak için ders çalıştığınızda mutluluk veren bi aktivite içinde olmazsınız. total baktığımızda ise sefa için çekilen cefa eşit gibidir. yıllar süren bi yaşamın sonunda elinizde 0'a yakın bir toplam değer olması kuvvetle muhtemeldir. yani, yaşamanın amacı iyi yaşama gayreti olamaz.
peki ne için yaşarsın? bi şey için yaşamazsın. sadece yaşarsın. senden önceki binlerce neslin geçtiği, senden sonraki binlerce neslin geçeceği şu doğa nehrinde akar gidersin işte.
bir zamanlar kafayı taktığım sorunsaldır, kendi adıma. yani hepimiz bir gün ölücez, bu kesin. öldüğümüzde bir iki üzülen olur, gözyaşı döken falan. sonra silineceğiz hayattan, hiç yaşamamış gibi. kimsenin haberi olmayacak bir aralar var olduğumuzdan. bu yüzden geri de bir iz bırakmak istemiştim o zamanlar. hani sanatçılar da ister ya. işte öldükten sonra da kitapları okunsun, resimleri sergilensin, filmleri izlensin. iz bırakma kaygısı. sonraysa bunu yapamayacağımı farkettim, kabullendim. herkes gibi günlük kaygılarıma döndüm. öf ya sivilce çıkmış yüzümde yine.*